Kasabanın birinde, bir papazın iki tane erkek papağanı varmış, papağanlar da, papaz gibi oldukça inançlı ve dindarlarmış;


Kasabanın birinde, bir papazın iki tane erkek papağanı varmış, papağanlar da, papaz gibi oldukça inançlı ve dindarlarmış;
Kafeslerinde tüneyip, sabah akşam İncil okuyup, dua ederlermiş.
Bir kadının da iki tane dişi papağanı varmış. Papazın erkek papağanları ne kadar ahlâklı ise, kadının dişi papağanları da o kadar ahlâksızmış. Kadının papağanları eve gelen misafirlerin önünde, “Erkek istiyoruz!” diye bağırırlarmış. Kadın sonunda dayanamamış, papaza akıl danışmaya gitmiş.
Papaz kadını dinledikten sonra demiş ki:
-“Siz onları bana getirin, benim papağanların kafesine koyalım da; biraz ahlâk öğrensinler.”
Kadın da dişi papağanları getirip papaza teslim etmiş.
Papaz da kadının getirdiği papağanları kafese koymuş.
Dişi papağanlar kafese girer girmez, erkek papağanlara asılmaya başlamışlar:
-“Hey yakışıklılar, iki tane ucuz fahişe ister misiniz?”
Erkek papağanlardan biri, ötekine dönüp sevinçle bağırmış:
-“Yaşasın!.. Lan oğlum, sonunda bütün dualarımız kabul oldu!”
 
***
Günlerden bir gün turistin birisinin yolu Karadeniz’e düşmüş.
Adam Trabzon’da çok güzel, denize nazır bir otel odasında iki gün tatil yapacakmış.
Sabah kalkmış, kahvaltısını odasına getirtmiş. Kahvaltı yapmak için balkona kurulmuş.
Etrafına bakarken birden karşı kaldırımdaki iki adam dikkatini çekmiş.
Adamların birisi harıl harıl çukur kazıyor, diğeri de arkasından harıl harıl kazılan çukuru dolduruyormuş, bir saat geçmiş, iki saat geçmiş, öğlen olmuş, ikindi olmuş.
Bu iki adam bütün sahil kenarını
kaz-kapat şeklinde dolaşıp duruyorlar…
Turist iyice meraklanmış ve sonunda dayanamamış inmiş aşağıya.
Adamların yanına gitmiş;
-“Yahu kardeşim sabahtan beri sizi seyrediyorum. Biriniz çukur, kazıyorsunuz, öbürünüz de ardından kapatıyorsunuz. Bir mana veremedim. Allah aşkına siz ne yapıyorsunuz?”
Bizim Temel cevap vermiş;
-“Uşağum aslında biz üç kişu belediye için çalişiyruk. Ha ben Temel, çukuru kaziyrum, Tursun çukura dikilecek fidanı koyayi, şu karşına olan Hasan da çukuru kapatayi. Fakat pizum Dursun hasta olduğundan 2 gün rapor almiştur. O celmedu diye boş duracak değilduk ya… İşumize harfiylen devam ediyruk da!..”
 
***
Bizim Temel, İngiltere gezisi dönüşünde Heatrow Havaalanı’na gelmiş.
Kolunda saat yok…
Elinde iki ağır bavulla ve kolunda hayli fiyakalı bir saatle terminalin kapısından girmekte olan İngiliz delikanlıyı gözüne kestirmiş.
İngilizce sormuş:
- “Hemşerim saat kaç?”
- “Hangi ülkedeki saati soruyorsun?”
- “Hangi ülkelerdeki saati gösteriyor seninki?”
- “Bütün dünya ülkelerini…”
- “Ciddi mi?”
- “Tabii... Aynı zamanda hesap makinesi ve telefon olarak da kullanabilirsin. Faks çekebilirsin. Bütün ülkelerdeki televizyon programlarını izleyebilirsin… Bu saat bir teknoloji harikasıdır.”
- “Müthiş… Peki yahu hemşerim şu saati bana satar mısın?”
- “Neden olmasın, 900 dolar verirsen satarım…”
Temel derhal cüzdanını çıkarmış ve 900 doları saymış.
İngiliz delikanlı da kolundaki saati çıkarmış, Temel’e vermiş.
Temel sevinçle uzaklaşacakken delikanlı arkasından seslenmiş:
- “Bavulları almayacak mısın? Bunlar da senin…”
- “Aaa… Onların içinde ne var?”
- “Saatin bataryası…”
 
***
Temel vize kuyruğunda, her zamanki gibi vize vermemekte direnen yabancı ve tipik suratsız elçilik çalışanlarından biri sıra Temel’e gelince;
-“Size bir bilmece soracağım, bilirseniz vizenizi vereceğim... Bilin bakalım karşıdan karşıya geçerken üzerinize gelen 2 adet far gördünüz, bu nedir?”
-“Otomobil…!” diye sevinerek ve heyecanla cevaplamış Temel..
“Tamam ama olmadı...” demiş vize memuru;
-“Nasıl bir otomobil? Opel? Ford? Mercedes? Hangisi?”
-“Durun... Bana bir şans daha verin...” diye atılmış Temel.
Elçilik çalışanı;
-“Ama bu son şansınız... Bilemezseniz sıradakini alırım... Yine karşıdan karşıya geçiyorsunuz, bu sefer tek bir far gördünüz... Nedir bu?”
-“M.. Motosiklet..!” diye cevaplamış Temel..
-“Bakın yine aynı hatayı yaptınız… Tabii ki motosiklet... Ama ne? Honda? Suzuki? Harley? Hangisi? Özür dilerim, sıradakiiii...” diye bağırınca Temel lafa girmiş;
-“Vizeyi boş verin ama madem meraklısınız izin verirseniz ben de size minik bir bilmece sormak istiyorum...” demiş hafif sinirli bir şekilde,
“Tamam...” demiş vize memuru oturduğu camekanın arkasında heyecanlanarak.
Temel başlamış sormaya;
-“Vakit gece yarısı, kırmızı fenerli bir sokaktasınız, elektrik direğine yaslanmış, file çoraplı, kıpkırmızı rujlu bir kadın gördünüz... Bu nedir?”
-“Hahaha... Kolay... Bu bir Fahişe tabi ki” diye cevaplamış vize memuru,
Temel parmağını azarlar gibi sallayarak;
-“Aaaa, olmadı... Olmadı ama…”
-“Nasıl olmadı?”
-“Tamam da kim? Ebeniz mi? Anneniz mi? Kız kardeşiniz mi ? Hangisi?”
 
***
Temel ile Dursun iddialaşıyorlarmış.
Temel: -“Ben denize 25 metreden dalabilirim!”
Dursun; -“Yok; yapamazsın!” demiş.
Temel çıkmış, atlamış ve dalıp çıkmış.
Bu sefer Dursun iddiayı daha ileri götürerek:
-“Ulan ben de 30 metreden dalarım!”
Tabii bu sefer de Temel itiraz etmiş:
-“Yok; yapamazsın!”
Dursun da çıkıp dalışını başarıyla tamamlamış.
Bu sefer Temel:
-“Ulan ben de 20 cm suya 3.5 metreden dalmazsam…”
Dursun’dan yine itirazlar,
-“Yok yapamazsın!”
Temel çıkıp dalışı bir güzel becermiş.
Bu sefer Dursun kıllanmış:
-“Lan ben de 20 cm suya 4 metreden dalarım!”
Tabii Temel’den hemen muhalefet.
Amma velakin Dursun dalışı başarı ile tamamlamış.
İyice fitil olan Temel:
-“Ulan ıslak havluya 2.5 metreden dalayım da gör!” demiş.
Tabii Dursun itiraz etmiş.
Sonunda Temel:
-“Getirin pagayum ıslak havluyu!”
Adamlar getirmişler.
Temel çıkmış 2.5 metre yüksekliğe ve atlamış…
Çakılmış tabi yere.
Sersemlemiş bi şekilde doğrulmuş ve:
-“Lan kim sıktı ha bu havlunun suyunu?”
 
***
Temel evinin merdivenlerinden çıkarken düşüp, bacağını dört yerinden kırmıştı.
Hemen hastaneye kaldırılmış, doktor bacağı boydan boya alçıya almış ve:
-“Beyefendi bundan sonra daha dikkatli olun, en azından alçınız çıkana kadar merdivenlerden inmek çıkmak yok”.
Üç ay sonra kırıklar kaynamış, alçı çıkarılmıştı.
Temel bu arada doktora:
-“Doktor bey artık merdivenlerden inip çıkabilir miyim?”
-“Tabii, ancak yine de bir süre daha dikkatli olmalısınız”.
Temel doktorun bu cevabı üzerine sevinçle bağırmış:
-“Oh be şükürler olsun, üç aydır eve su borusundan tırmanarak girip çıkmaktan anam ağlamıştı.”
 
***
Kadının köpeği tatil kasabasında yazlığın bahçesinde bulduğu bir kirpi ile boğuşmuş.
Sahibi kadın köpeğinin burnuna ve yüzüne batan kirpi dikenlerini temizletmek için yakındaki veterinere gitmişler.
Veteriner dikenleri temizlemiş ve kadından muayene ücreti olarak 50 lira istemiş.
“Nee?” demiş kadın sinirlenerek,
-“Çok fahiş bir fiyat bu. Yazlıkçıları kazıklayın bakalım. Kışın boş yatıyorsunuz tabii, yazın acısını çıkartıyorsunuz!”
Veteriner;
-“Olur mu hanımefendi. Biz asıl kışın çalışırız?”
-“Kimseler yok... Ne yapıyorsunuz ki?” diye sorunca cevap gelmiş:
-“Hepimiz kirpi besleriz!...”
 
***
Hâkim sanık sandalyesinde oturan adama;
-“Karınızı çekiçle öldüresiye dövmekle itham ediliyorsunuz” deyince mahkeme salonunun arka taraflarından;
“Seni şerefsiz herif!” diye bir ses gelmiş.
Hâkim sertçe arka sıralara bakıp devam etmiş:
-“Aynı zamanda kayınvalidenizi de çekiçle öldürdüğünüz ileri sürülüyor.”
Aynı ses yine “Şerefsizz..!” diye bağırmış.
Hâkim arkadan küfreden adamı tespit edip,
-“Bana bakın, mahkemeyi engelleme suçundan şimdi sizi içeri attıracağım” deyince adam ayağa kalkarak;
-“Özür dilerim efendim, ben bu şerefsizin 10 yıllık kapı komşusuyum, ne zaman bana çekiç lazım olsa ‘Valla bizde yok’ deyip hayatta vermezdi efendim!”
 
***
Temel ile Dursun bir gün kahveye gitmişler.
Kahveci çırağından kahve istemişler.
Fakat Temel orta şekerli, Dursun ise bol şekerli istemiş.
Bir müddet sonra kahveleri getiren çırak, çok şekerli kahveyi Temel’e orta şekerliyi ise Dursun’a vermiş.
Yaptığı yanlışlığın farkına varan çırak hemen özür dileyerek;
-“Kusura bakmayın, ben size kahveleri verirken şaşırdım” demiş.
Bunun üzerine Temel ile Dursun sandalyelerinden kalkmışlar ve yer değiştirmişler.
Buna bir anlam veremeyen çırak demiş ki;
-“Niye yerleri değiştiniz ki, kahveleri değişseydiniz ya…”
Bu laf üzerine Temel ile Dursun kalkarak gitmeye yeltenmişler.
Çırak hayretle;
-“Yahu nereye gidiyorsunuz?” diye sorunca
Temel; -“Uşağım senin de bir dediğin bir dediğini tutmuyor ki. ‘Kahveleri değiş’ demedin mi? Biz de karşıdaki kahveye gidiyoruz işte…”