Genç kız annesine; -“Bir saat önce Kemal evlenme teklif etti…”

Genç kız annesine;
-“Bir saat önce Kemal evlenme teklif etti…”
-“Peki, neden böyle üzgünsün?”
-“Teklifini kabul edip etmemekte tereddüt ediyorum. Çünkü ateist olduğunu söyledi. Hatta Cehennemin varlığını bile inkâr etti…”
-“Sen korkma evlen kızım... Yanıldığını kanıtlarız ve Cehennemi gösteririz ona…!”
 
***
Doksanlı yaşlara yaklaşmış iki yaşlı kadın sohbet ediyorlarmış.
-“Benimki bu sıralarda kötü bir alışkanlık edindi, tırnaklarını yemeye başladı. Ne yaptıysam vazgeçiremedim…”
-“Benimki de bir ara başlamıştı ama ben tırnak yemesini engelledim.”
-“Ne yaptıysan bana da öğret, lütfen!”
-“Çok kolay... Dişlerini sakladım”
 
***
Temel’in annesi ölmüş.
Cenaze namazında bir kenarda duruyormuş. Soranlara;
 -“Ben cenaze namazı kılmasını pilmeyrum” diyormuş.
Bir müddet sonra kayınvalidesi ölmüş.
Namazda Temel’i en ön sırada görenler;
 -“Hani sen cenaze namazı pilmezdun?”
-“Ula uşaklar! Bu cenaze namazu degul ki, bayram namazidur...”
 
***
BOŞLUK DOLDURMACALI FIKRALAR
Elma ile elma şekeri yolda karşılaşmış.
Elma, elma şekerine sormuş:
-“Çok şıksınız, bu kırmızı renk size çok yakışmış, ………….’dan mı giyiniyorsunuz?”
-“Evet… Nereden anladınız?”
-“Arkanızda ki kazıktan!”
 
***
Evlenme hazırlığı içindeki çift trafik kazasında ölüp Cennet'e giderler.
Damat adayı, durumlarını görevli meleğe anlatarak Cennet’te evlenip evlenemeyeceklerini sorar.
“Bir bakayım” der görevli melek...
Çift, beklemeye başlar.
3 gün geçer, 1 hafta geçer, 1 ay geçer ve nihayet aradan üç ay geçtikten sonra Melek gelir ve mağdur çifte sevinçli haberi verir:
-“Her şey ayarlandı, sizi evlendirebiliriz...”
Damat adayı, “peki” der;
-“Biz düşündük de; acaba evliliğimiz yolunda gitmezse boşanabilir miyiz?” Görevli melek gök gürültüsünü andıran sesiyle kızgın bir cevap verir;
-“Siz manyak mısınız? Nikahınızı kıydırabilmek için Cennet'te 3 ay dolaştıktan sonra zar zor bir …….’unu ancak bulabildim. Boşandırmak için bir …..’ı bulmak ne kadar sürer hiç tahmin edebiliyor musunuz?”
 
***
….. şirketinin pazarlama temsilcilerinden biri, Arabistan’daki görevinden hayal kırıklığı ile dönmüş ve niye başarılı olamadığını arkadaşlarına anlatmış:
-“Beni Arabistan’a ilk gönderdiklerinde iki sorun vardı. Arapça bilmiyordum. Halkta da okuma-yazma öyle iyi değildi. Bu yüzden, onlara vermek istediğim mesajı yan yana üç resim halinde düzenledim. Birinci resimde bir Arap, çölde kumların üzerinde sürünüyor, susuzluktan kavrulmuş, ölmek üzere.
İkinci resimde Arap, kumların arasında bulduğu …………’yı içiyor.
Üçüncü resimde ise adam dipdiri, ayakta, canlı ve neşeli...”
-“Eee… Harika fikir. Anlamadılar mı?”
-“Anladılar anladılar ama ters anladılar. Çünkü Araplar, sağdan sola okurlarmış meğer!”
 
***
Ankara’da, adamın biri işine giderken birden sıkışık bir trafiğin içine düşer, ama trafik bir milimetre bile kıpırdamamaktadır.
Bir süre sonra arabasının yan camına birisinin tıkladığını görür ve camını açar;
-“Ne var, ne olmuş acaba?”
-“Teröristler başkan …………..’ı yakaladılar... Eğer 1 milyar TL verilmezse üzerine benzin döküp yakacaklarmış!”
-“Haa! Şimdi anladım bu trafiği...”
-“Ya… İşte onun için herkesten biraz yardım topluyoruz.”
-“İnsanlar ne kadar veriyor ortalama olarak?”
-“Yaklaşık olarak 5’er litre...”
 
***
Bir gün köy ahalisi köy kahvesinde bir yandan haberleri izliyor, bir yandan da pişpirik çeviriyorlarmış.
İçlerinden Mustafa Abi televizyonda Ecevit’i görür ve:
-“Ulan, Başbakan oldu yüzümüze bakmıyor. Eskiden böyle miydi be! Etrafımda dolanırdı! Hey be, zaman ne çabuk geçiyor...” der.
Kahvedekiler merakla sorarlar:
-“Mustafa Abi? Sen nereden tanıyorsun Başbakanı yahu?”
Mustafa Abi istifini bozmadan cevap verir:
-“Ulan üniversite yıllarında abilik ettim ona! Az ekmeğimi yemedi! Gel gör ki şimdi bizi unutmuş baksana!”
Kahvedeki ahali inanmamış tabii ki.
Mustafa Abi'de inandırmak için;
-“Gelin ulan! Meclisin önüne gidiyoruz. Çıkışta yakalayacağız Ecevit’i. O zaman anlarsınız yalan mı, değil mi?”
Hep birlikte TBMM’nin önüne giderler ve çıkışta Ecevit’i yakalarlar.
Ecevit hemen Mustafa Abi’nin elini öpmeye kalkışır ve:
-“Abim! Canım Mustafa Abim! Kusura bakma Başbakanlık bir dakika boş bırakılmıyor ki! Kusuruma bakma abi.”
Mustafa Abi kahve ahalisine şöyle bir bakar ve ahalinin acayip şekilde etkilendiğini görür.
Başka bir gün gene kahvede ahali ile televizyon seyreden Mustafa Abi televizyonda Süleyman Demirel’i görür;
-“Bu da öyle. Cumhurbaşkanı olunca kendisini bir şey zannetti. Hayırsız çıktı bu da!”
-“Hadi canım. Ecevit'i belki şans eseri tanıyorsun ama buna inanmıyoruz!”
Mustafa Abi hemen ahaliyi toplar ve Çankaya’ya gider.
Mustafa Abi’yi gören Demirel hemen Ecevit gibi Mustafa Abi'nin ellerine sarılır ve öpmeye kalkışır.
Mustafa Abi buna izin vermez tabi.
Demirel ekler;
-“Abi Vallahi billahi kusura bakma. Uzun yıllardır göremiyordum seni. Tam da seni ziyarete gelecektim.” der.
Mustafa Abi tekrar ahaliye dönerek bir bakış atar ki artık ahalinin gözünde peygamber kadar yükselmiştir.
Yine bir gün kahvede televizyon izlerken bu sefer televizyona Clinton çıkar.
Mustafa Abi söze başlar;
-“Ulan ne çabuk unuttun o sefalet dolu günleri? Tabi zengin oldun, Amerika’nın başına geçince unuttun bizi... Hayırsız herif!”
Ahali bu kadarının da fazla olduğunu söyler ve diğerlerinin belki bir şans eseri olabileceğine ama Clinton'u tanımasının imkânsız olduğuna imece usulü karar verirler.
Mustafa Abi’nin tabii ki kafası atar ve bazı köylüleri alarak Beyaz Saray'a giderler.
Kapıdaki görevliye Clinton ile görüşmek istediklerini söylerler...
Görevli de sadece bir kişinin girebileceğini söyler.
Köylüler düşünürler ve sadece Mustafa Abi’nin Clinton'u tanıdığını söyleyerek Mustafa Abi’nin gitmesini isterler.
Güvenlik Mustafa Abi’yi iyice arayarak içeri sokar.
Saatler geçer ama kapıdan kimse çıkmaz. Köylüler sıkılır.
Pencereden de bakma olanakları olamadığı için oradan geçen uzun boylu birine sorma kararı alırlar.
Şans eseri orada o anda Michael Jordan geçmektedir.
İngilizce bilen bir köylü Michael Jordan'a döner;
-“Ya Jordan Abi. Senin boyun uzun. Camdan içeri bakıp neler oluyor, kaç kimler var bi baksana...”
Jordan camdan bakar ve cevap verir;
-“İçeride 6 kişi var. Biri Mustafa Abi ama diğerlerini tanımıyorum.”
 
***
Almanya’ya giden Temel, üç sene çalıştıktan sonra Türkiye'ye tatile gelmiş.
Trabzon'daki akrabalarını ziyaret eden Temel, kahvede otururken atıp tutmaya başlamış:
-“Benim Almanya’da marketlerim, bankalarım var, ben çok zenginim!”
Temel'i can kulağı ile dinleyen emmioğlu dayanamamış:
-“Yahu emmioğlu, senin yaptığın iş değildir. İnsan beni de alıp götürür Almanya’ya.”
-“Üzülme emmioğlu, ben Almanya’ya dönünce, sana oradan istek yapacağım, yeter ki sen gel.”
Emmioğluna bir adres veren Temel, tatili bitince, tekrar Almanya’ya dönmüş.
Bir müddet sonra Temel’in emmioğlu da Almanya’ya gitmiş.
Temel’in verdiği adrese gelen emmioğlu, bir hayvanat bahçesiyle karşılaşmış ve duvarda da bir yazı varmış:
-“Eleman aranıyor.”
Emmioğlu yazıya bakmış, kendi kendine demiş ki:
-“Temel’i bulana kadar, burada çalışayım bari.”
Temel’in emmioğlu işe başlamış, görevi de maymun kostümü giyip, hayvanat bahçesine gelen ziyaretçileri eğlendirmekmiş.
Ziyaretçilerin attığı fındığı, fıstığı yiye yiye çok kilo alıp küp gibi olan Temel’in emmioğlu kendi kendine demiş ki:
-“Bu böyle olmayacak, çok şişmanladım yahu, biraz hareket etmem lazım.”
Ağaçların dallarında hoplaya zıplaya dolaşırken, yan taraftaki kafese düşen emmioğlu, bir gorilin üzerine doğru geldiğini görmüş, tam kaçacakken goril konuşmuş:
-“Korkma emmioğlu, beni tanımadın mı? Ben Temel!”