Bill, kilisenin en geri zekalı görevlilerinden biriymiş.

Bill, kilisenin en geri zekalı görevlilerinden biriymiş.
Papaz kovmadan önce son bir şans daha tanımak istemiş.
“Bana bak!.. konuşmamın sonunda ‘Melekler mumları yakınca mabet ışıldamış’ dediğim anda arkamdaki bütün mumları yakacaksın ve koro başlayacak!.. Tamam mı?”
Bill, başını sallamış ve hata yapmamak için bütün gece dua etmiş.
Ertesi gün Kilise tamamen doluyken papaz konuşmasının sonunda sesini kalınlaştırıp “Melekler mumları yakınca, mabet ışıldamış!” demiş ve göz ucuyla bakmış ki mumlar yanmıyor...
Tekrar sesini daha da yükseltip;
“Melekler mumları yakınca, mabet ışıldamış!” demiş...
Arka taraftan Bill’in ince sesi duyulmuş,
“Zangoçun köpeği de kibritlere işemiş!..”
 
***
Genç adam, gördüğü yaşlı ama sevimli eşeği sahibinden 500 liraya satın almak istemiş.
Köylü, eşeği satmış ve parayı alırken;
-“Yarın eşeği kasabaya getirip sana teslim ederim” demiş.
Ertesi gün genç adam, köylüyü kasaba meydanında bulmuş ve eşeği sormuş.
Köylü;
-“Çok üzgünüm, ama eşek sizlere ömür.”
Genç adam:
-“Peki, o zaman paramı iade edin.”
-“Kusura bakma, senin paranı harcadım. Şu anda da mümkün değil geri veremem”.
-“O zaman bana eşeğin ölüsünü ver”.
-“Ölü eşeği ne yapacaksın?”
Genç adam “Görürsün...” diyerek eşeğin ölüsünü teslim almış.
Aradan bir ay geçmiş.
Köylü, genç adamı şehirde görünce sormuş;
-“Nasıl? Eşeğin ölüsü işine yaradı mı, bari?” Genç gülerek;
-“Evet… Büyük ödülün ‘Eşek’ olduğu piyango düzenledim ve ikişer liradan 500 bilet sattım. Toplam 498 lira kar ettim” demiş.
-“Peki ölü eşeğe kimse itiraz etmedi mi?” diye sorunca köylü, genç adam gülerek cevaplamış;
-“Sadece piyangoyu kazanan itiraz etti, Ona da iki lirasını iade ettim” demiş.
Ha…! Genç adam mı?
Bir bankaya genel müdürü olmuş…
 
***
Temel fotoğraf çektirmek istemiş.
Ama vesikalık fotoğraflarda gerçek güzelliğinin fark edilmediğini bildiğinden, fotoğrafçıya gitmiş ve konuşmuş:
-“Fotoğrafimu çekeceksun daa… Yanluz vesikaluk olmayacak!”
-“Tamam, 24 çarpı 32’ye ne dersiniz peki?”
-“768 derim de, aha bunun konumuzla ne alakası vardur?”
 
***
Boks maçı hayli heyecanlı geçiyor, iki boksör ringde kıyasıya dövüşüyorlardı.
Ama birinin durumu pek kötüydü.
Yumruklarla havayı dövüyor, bir tekini bile rakibine değdiremiyordu.
Raund arasında menajerine sordu:
-“Maçı almam için bir şansım var mı?”
Menajeri bir yandan terini kurularken diğer taraftan:
-“Elbette var. Etrafındaki havayı dönmeye devam et. Böylelikle rakibini zatüreden öldürebilirsin”.
 
***
Temel Dursun’a demiş ki;
-“Ula Tursun, İstanbul’da çok güzel karular varmuş... Biz de gidelim mi bi’ İstanbul’a?”
Dursun;
-“Ula Temel, gitmesine gidelum da, neyle gidelum ki akşama geri gelelum? Yoksa bizim karular tuyarsa kötü olur!”
Temel;
-“En hizlu giden uçak var, ama bugün Tirabzon’dan uçak yok!”
-“Ula Temel, gidelum postaneye de, hızlı göndersin postacı bizu...” demiş ve beraberce postaneye gitmişler.
Postacıya;
-“Ula uşağum, bizi İstanbul’a hızlı gönderir misun?”
Postacı, “şunlara bir oyun oynayayım” demiş ve;
-“Gönderirim ama... Biraz rahatsız olabilirsiniz giderken. Hiç gözünüzü açmayacaksınız! Açarsanız, yoldan geri dönersiniz!”
Bunlar da “Tamam” demişler.
Postacı bunlara elektrik kablosu bağlamış ve yavaş yavaş voltajı artırmış.
Dursun; -“Ula Temel, bana bir şeyler oluyor! İçim karıncalanıyor!” demiş.
Temel; -“Ula benim de öyle oluyor” diyerek dayanamayıp gözlerini açmışlar.
Bakmışlar ki hala postanedeler...
-“Ula ne oldi?” diye sorunca postacı;
-“Size demiştim. Gözünüzü açtınız, yarı yoldan geri döndünüz!”
İki kafadar, mecburen parayı verip çıkmışlar.
Yolda Dursun Temel’e;
-“Ula Temel... Benim kafam almayi... Bu tellerle gitmesune gittuk de ya bu fincanlardan nasul geçtuk?”
 
***
Osmanlı zamanında bir Paşa, yalıdaki sandalının ziftlenmesini uşağına emreder.
Uşak sandalı ziftletir.
Sonra bir masraf pusulası çıkarıp Paşaya verir.
Paşa masrafı fazla görerek:
-“Oğlum! Bir sandalın ziftlenmesi için hiç bu kadar para harcanır mı?”
-“Efendim! Sadece sandal ziftlenmedi. Ben ziftlendim, kâhya ziftlendi, bahçıvan ziftlendi, uşak ziftlendi…”
 
***
Bir sarışın, bir kızıl ve bir esmer kız yanmakta olan bir binanın çatısında mahsur kalmışlar.
İtfaiye, hemen olay mahalline gelmiş.
Çatıdan atlayanları tutmak için yanlarında getirdikleri çarşafı tuttuktan sonra, çatıya doğru seslenmişler; “Atlayın!”
Esmer olan kız çatının kenarına kadar gelmiş ve kendisini aşağıya bırakmış.
Tam çarşafa gelirken, itfaiyeciler birden çarşafı kenara çekmişler.
Esmer kız domates salçası gibi yere yapışmış.
İtfaiyeciler tekrar çatıya seslenmiş;
-“Hadi atlayın. Yoksa kurtulamayacaksın.”
Kızıl saçlı aşağıya bağırmış;
-“Atlamam. Ya! Çarşafı çekerseniz?”
İtfaiyeciler;
-“Hayır, çekmeyiz. Biz sadece esmerler için bunu yaparız.”
Bunun üzerine kızıl saçlı da kendisini çatıdan aşağıya bırakmış ama yine aynı şey olmuş.
Kızıl saçlı da elmalı kek gibi yere serilmiş. İtfaiyeciler daha önceki gibi bağırmışlar;
-“Atla, atla. Yoksa yanarak öleceksin!”
Sarışın;
-“Kesinlikle atlamam. İki arkadaşım atladığında çarşafı çektiniz. Ben atlarken de çekersiniz.”
İtfaiyeciler;
-“Kesinlikle çekmeyeceğiz. Söz veriyoruz”.
Sarışın kız;
-“Bakın, sizin çarşafı çekmeyeceğinize güvenemiyorum. Şimdi çarşafı yere bırakın ve etrafından çekilin...”
 
***
Temel ve Dursun yaz tatillerinde Antarktika'ya gitmeye karar vermişler.
Uzun bir yolculuktan sonra buzlar diyarına varmışlar.
Bir rehber bulamadıklarından kendileri gezmişler uzun buz ovalarını.
Ertesi sabah bir rehberle anlaşarak kıtanın en güzel yerlerini rehber eşliğinde gezip merak ettiklerini soruyorlarmış.
Bir ara Temel rehbere seslenerek
-“Pardon burada hiç beyaz kadın var mı?”
Rehber:
-“Tabi ki var, buradaki kadınların yüzde doksanı beyazdır…”
-“Peki siyah kadın var mı?”
-“Eh bir kaç tane var bu civarda?”
-“Peki siyah beyaz kadın var mı?”
-“Tabi ki hayır, ben hiç bir yerde rastlamadım böyle kadına…”
Bu cevaptan hiç de hoşnut kalmayan Temel Dursun’a dönerek
-“Ula Dursun dün akşamkiler yoksa penguen miydi?”
 
***
Kör bir adam yanlışlıkla kadınlar barına girer.
Bara doğru ilerler ve bir içki söyler.
Biraz oturup, içkisini yudumladıktan sonra barmene seslenir:
-“Hey! Bir sarışın fıkrası duymak ister misin?”
Birden bar, bomba düşmüş gibi sessizleşir.
Kör adamın yanında oturan kadın, tok bir sesle:
-“Hey bayım, bu fıkrayı anlatmadan önce bilmeniz gereken beş şey var. Birincisi, barmen sarışın bir kız. İkincisi kapı görevlisi sarışın bir kadın. Üçüncüsü, ben 1.90 boyunda karatede siyah kuşaklı bir sarışınım. Dördüncüsü, sağınızda oturan kadın profesyonel bir halterci ve sarışın. Beşincisi, benim yanımda oturan kadın profesyonel güreşçi ve sarışın. Yine de bu fıkrayı anlatmak istiyor musunuz?”
Kör adam bir kaç saniye düşünür.
Sonra başını iki yana sallar:
-“Hayır, hiç sanmıyorum. Beş defa anlatamam…”