Tam dokuz sene önce yaşanan krizin aynısı yine yaşanıyor.

Tam dokuz sene önce yaşanan krizin aynısı yine yaşanıyor. Kısır döngü oluşturulmuş, dönüp duruyor.
Et krizi ve ithalatı sonrası Türkiye adını bile duymadığımız hayvanlarla tanıştı. Kimine et fabrikası, kimine et makinası, kimine kuzu makinası dedik. Dibimizdeki komşularda şap hastalığı başlayıncaya kadar bütün hayvanlarını çektik, kendilerine hayvan bırakmadık. Arjantin, Brezilya, Uruguay, Paraguay, Avustralya gibi okyanus ötesi ülkelerden araba markası gibi hayvanlar getirdik.
Sıfır faizli kredilerle de desteklenen bu hayvan ithalatları, hayvancılığın şeklini değiştirmeye başladı. Büyük işletmeler kuruldu. Köylümüz için saray diye ifade edilen ahırlar yapıldı. Yatırımların çoğunluğu hayvan maliyetinin üzerinde gerçekleşti. Oysa büyük işletmeler Türk tarımının yapısına uygun değildi. Hayvancılık donanımı tedarik eden firmalar malzeme yetiştiremedi. Üstelik malzeme fiyatları da iki katına çıktı. Büyük televizyon kanallarına reklam verenler bile çıktı. İyi kazandılar demek ki.
Hayvancılık hızlı bir şekilde sıkıntıya gidiyor. Büyük işletmelerde tasfiyeler ortaya çıkmaya başladı. El değiştirmeler dikkati çekiyor. 200 sağmallı tip projelerle gerçekleştirilen bu yatırımlarda arazi şartının yumuşatılması, kaba yemi düşünmeden binlerce tesisin yapılmasına neden olmuştur. Sektör içinden gelişen, büyüyen girişimciler olsaydı, bu kadar büyük sorunlar yaşanmazdı. Büyük hayvancılık yatırımlarının çoğunluğu diğer sektörlerden gerçekleştiği için ‘bitme tesis’ niteliğinde idi. Hemen bütün personel toplama olduğu için süreklilik de yoktu. Dünyanın en iyi futbolcularından takım yapsanız, herhangi bir takıma karşı oynaması zordur. Her mevkiinin adamı ayrıdır. Uyum önemlidir. Çakma olarak tabir edilen bu yapılar, mevcut tarımsal yapıya da uymadığı için çok ciddi sıkıntılara doğru hızla ilerliyor. Kaba yem tedarikinde yaşanan sıkıntılar fiyatların yükselmesiyle yeni bir boyut kazanmıştır. Hayvanlarına verecek bir tutam ot üretemeyen bu işletmelerin tavukçuluk sektörü gibi iktisadi yol izlemesi imkânsızdır. Çünkü tavukçuluk sektörü kurumsallaşmış ve önemli miktarlarda ihracat yapmaktadır. Yem sıkıntısını ithalatla çözebilmektedir.
Son zamanlarda kaba yem fiyatları fahiş sayılabilecek düzeyde artmıştır. Bu artış azlığı kadar, talebin artmasıyla da ilgilidir. Kamyonla yola çıkan ot saman toplamaya başlamıştır. Ot ithal etme şansı yoktur. Belki krizin kendini hissettirmesiyle bu yola da başvurulur ve ikinci bir krize kapı aralanmış olur.
Hayvancılık işletmeleri arazi normlarının çok üzerine çıkmıştır. Esas problem buradadır. Hayvan besleme maliyetlerini arttıran da çok parçalı yapıdan ot, saman ve silaj tedarik etme zorunluluğudur. Bir ineğin besleme maliyeti 17-18 TL’ye (bugün 77 TL) yükselmiştir. Yemini kendi üreten küçük aile işletmelerinde aynı ineği besleme maliyeti 10-12 TL (bugün 45 TL) civarındadır.
Hububat fiyatlarının tüm dünyada yükselmesi sanayi yemi fiyatlarına yansıyacak gibi görünmektedir. Ot, saman ve silajda olduğu gibi süt yemi fiyatları da artarsa zarar daha da büyüyecek gibi görünmektedir.
Et lazım, angusları, limuzinleri, şavruleleri yağdırdık. Süt lazım, bizim alacalar az verdiğinden yabancı alacaları doldurduk. Bizimkilerin suyu çıkmadı ama işin suyu çıktı. Neticede Türk tarımının taşıma kapasitesinin üzerine çıkan bu sektör, Türk tarımını sallayacak. Küçük işletmeler de sallanır ama yine ayakta kalan onlar olur. Mayaları sağlam. Çok olsa emekli maaşlarını yer ama yine dimdik Türk tarımına hizmetine devam eder.