Bugün 24 Temmuz.

Bugün 24 Temmuz.
Yanına 1923’ü de eklersek pek anlamlı olur sanırım.
.
Zira,
Lozan Antlaşmasının yıl dönümü bugün.
Yani Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarının çizildiği antlaşma.
.
Hani bazı kendini bilmezlerin yerden yere vurduğu antlaşma.
Hatta içeriğini bile okumadan, kulaktan dolma bilgilerle “12 adanın teslim edildiği antlaşma” diyerek, aşağılanmaya çalışılan antlaşma.
.
İnsan kendi tarihini bilmeyince zavallı oluyor…
.
Murat Bardakçı bu durumu şöyle açıklamıştı:
“12 Adayı ‘Lozan’da verdiğimiz’ söylenir. Doğrudur, Lozan’da verdik ama 24 Temmuz 1923’teki Lozan Anlaşması ile değil, İtalya ile 1912’de imzalamak zorunda kaldığımız ‘ilk’ Lozan Anlaşması ile... Lozan’ın sahil semti Ouchy’de, 15 Ekim 1912’de imzaladığımız bu metin tarihlerimizde ‘Uşi Anlaşması’ diye geçer ise de resmi adı ‘Lozan Anlaşması’dır, hatta 1930’lu senelere kadar ‘Birinci Lozan’ denmiştir. Üstelik bu ilk ‘Lozan’ın aslı, Osmanlı Arşivleri’nin ‘Muahedeler’ tasnifindeki 418 ve 419 numaralı dosyalarda muhafaza edilmektedir ama kimse gidip bakmaz ve esip gürlemeye meraklı nefret tarihçilerimiz de bir değil, iki Lozan Anlaşması olduğundan bihaber kaldıkları için uydurur da uydururlar!”
.
Cumhuriyet dönemimize laf atacaklar ya!
Lozan’ı bahane ederler!
.
İyi de 12 Adayı asıl Osmanlı döneminde vermişiz, nedense bunu söylemezler…
.
Bilmeyenler için:
Sinan Meydan 21 Eylül 2020 tarihli yazısında şöyle yazmıştı:
“12 Ada ve Ege Adaları Lozan'da kaybedilmedi. İsmet Paşa Lozan’a giderken bu adalar yaklaşık 10 yıldır işgal altındaydı. Türkiye, Lozan’da fiilen elinde olmayan ve Sevr Antlaşması ile Yunanistan'a bırakılan iki önemli adayı (Gökçeada ve Bozcaada) kurtardı.
Geçtiğimiz hafta Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, katıldığı bir televizyon programında aynen şöyle dedi:
“Meis’i İtalyanlara vermişiz, onlar da
Yunanistan’a vermiş; yanı başımızda, vermişiz…
Geçmişteki anlaşmaları büyük başarı öyküsü diye ders kitaplarında ilkokulda anlatmaya çalıştılar bizlere ama maalesef işte görüyoruz.”
.
Kısaca:
Koskocaman Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, ileri tarih bilgisiyle:
“Meis ve adalar üzerinden Lozan’ı eleştirmiş” anlayacağınız.
.
Hani diyoruz ya,
Liyakat…
.
Sinan Meydan Sözcü Gazetesi’ndeki köşesinde bu durumu şöyle anlatıyor:
“12 Ada’yı 1911 Trablusgarp Savaşı sırasında İtalya, Ege Adalarını 1912 Balkan Savaşı sırasında Yunanistan işgal etti. 1.Dünya Savaşı başında Londra’da toplanan Büyükelçiler Konferansı’nda, altı büyük devlet, 14 Şubat 1914’te Meis hariç, 12 Ada’yı İtalya’ya; Bozcaada ve Gökçeada hariç, bütün Ege Adalarını da Yunanistan’a verdi. Osmanlı bu durumu 15 Şubat 1914 tarihli bir notayla protesto etti.”
.
“1. Dünya Savaşı başlayınca 12 Ada İtalya’nın, Ege Adaları fiilen Yunanistan’ın elindeydi. I. Dünya Savaşı başladığında Osmanlı’nın ‘fiilen’ sahip olduğu hiçbir ada yoktu. 14 Şubat 1914 tarihli kararda ‘resmen’ Osmanlı’ya ait olduğu belirtilen Gökçeada, Bozcaada ve Meis bile fiilen Osmanlı’da değildi.
1920’de Sevr Antlaşması’nın 84. maddesine göre Ege Adaları Yunanistan’a, 122. maddesine göre de 12 Ada ve onlara bağlı ada ve adacıklar İtalya’ya verilecekti.”
.
“Kasım 1922’de İsmet Paşa başkanlığındaki Türk heyeti Lozan'a giderken 12 Ada, 1911’den beri tam 11 yıldır İtalya’nın; Ege Adaları, 1913’ten beri tam 9 yıldır, Yunanistan’ın elindeydi.”
.
“Lozan'a giden İsmet Paşa’ya verilen 14 talimattan 4. Talimat, adalarla ilgiliydi.
Buna göre adalar konusunda ‘Müzakere sırasında politika belirlenerek
Çanakkale’ye yakın adalar istenecek, güçlük çıkarsa Ankara’dan talimat beklenecekti.’ Yani adalar konusunda kesin bir talimat yoktu; duruma göre
davranılacaktı.”
.
“İsmet Paşa, kendisine verilen talimat gereği öncelikle Çanakkale Boğazı girişinde Türkiye’ye yakın adaları istedi. ‘Anadolu’nun huzuru ve güvenliği için adaların büyük önem taşıdığını’ söyledi. Türk karasuları içindeki ufak adaların Anadolu barışını tehdit edebileceğini, bunların Anadolu’nun tamamlayıcı birer parçası olduğunu, bu nedenle bu adaların kesin olarak Türk egemenliğinde olmasını talep etti. Büyük adalar konusunda ise 30 Mayıs 1913 Londra Antlaşması ve 14 Şubat 1914 Büyükelçiler Konferansı kararlarıyla Türkiye'ye verilen Gökçeada ve Bozcaada ile Boğazların yakınında bulunan Semadirek adasının Türkiye’de kalması gerektiğini söyledi.”
.
“Ayrıca daha önce Yunanistan’a bırakılan Limni, Midilli, Sakız, Sisam, Nikerya adalarının Yunanistan'dan alınarak özel (özerk) bir rejimle yönetilmesini önerdi.”
.
“Lord Curzon, bu adaların nüfusunun Rum olduğunu belirtip, Girit ve
Sisam’daki özerlik uygulamalarının başarısız olduğunu hatırlatarak ‘özerk yönetim’ isteğine karşı çıktı. Adaların askerden arındırılması konusunun ise incelenebileceğini söyledi. Venizelos da ‘Semadirek adası üzerinde egemenlik sorununun 1913’ten beri çözümlenmiş olduğunu” söyleyerek İsmet Paşa’nın Semadirek isteğine karşı çıktı.”
.
Büyük devletlerin, 14 Şubat 1914 tarihli notasına göre Ege Adaları Yunanistan’a bırakılırken Gökçeada ve Bozcaada Türkiye’ye geri verilecekti. Fakat I. Dünya Savaşı başlayınca Yunanistan elindeki bu iki adayı Türkiye’ye geri vermedi.
10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Antlaşması’nın 84. maddesinde ‘Türkiye
Gökçeada ve Bozcaada üzerindeki bütün haklarından ve sıfatlarından Yunanistan yararına vaz geçer’ deniliyordu.
Kasım 1922’de İsmet Paşa Lozan’a giderken bu iki ada fiilen Yunan işgalindeydi.
İsmet Paşa, Lozan’da ilk kez 25 Kasım 1922 tarihli oturumda 1913 Londra
Antlaşması ve 1914 Büyükelçiler Konferansı kararlarına dayanarak Gökçeada ve Bozcaada’nın Türkiye’ye geri verilmesini istedi.
Venizelos, diğer adalardaki gibi Gökçeada ve Bozcaada'daki Rum nüfusun Türk nüfustan fazla olduğunu hatırlatarak bu isteğe karşı çıktı.
.
“Lozan'da Yunanistan ve İngiltere, Gökçeada ve Bozcaada’yı Türkiye’ye vermemek için çok direndiler. 29 Kasım 1922 tarihli oturumda Yunan temsilci M. Caclamanos, ‘Yalnız Rumların oturduğu Gökçeada ve Bozcaada’nın katıksız Yunanlı karakterde olduğuna’ dikkat çekti. Gökçeada’nın Yunanlı karakterinin Gelibolu'dan gelen 10 binden fazla
Rumla daha da arttığını’ söyledi.
Eğer Gökçeada Yunanistan'dan alınacak olursa adadaki Rumların Yunanistan’a göç edeceklerini, bu durumun Yunanistan’daki göçmen sorununu daha da artıracağını belirtti.
Öte yandan ‘Gökçeada ve Bozcaada 10 yıldan fazla bir zamandır Yunan işgali altındadır’ dedi. Caclamanos, Gökçeada ve Bozcaada’nın egemenliğinin Yunanistan’a bırakılmasını istedi.
Lord Curzon ise bu adaların nüfus bakımından Rum olduğunu belirtti.
Curzon, ‘1912 sayımına göre Gökçeada’da 9200 Rum olmasına karşın tek bir Türk bile yoktur. Az önce Caclamanos 10 bin Rum’un da sığınmak için Gelibolu’dan adaya göç ettiğini söyledi. Bu adada şimdi 19 bin Rum olmasına karşılık hiç Türk yoktur. Bozcaada da ise 1912’de 5420 Rum, 1200 Türk vardı. Türk heyeti buna cevap vermelidir’ dedi.
.
“İsmet Paşa söz aldı. Türk görüşünü şöyle özetledi: ‘Gökçeada ve Bozcaada büyük devletlerin bir kararı gereğince Türkiye'ye aittir. Gökçeada ve
Bozcaada’da egemenliğin kime verileceği konusu hiç de askıda değildir. Bu adalar Meis adasıyla birlikte büyük devletlerin 14 Şubat 1914 tarihli notasıyla Türkiye'ye bırakılmışlardır.’
Lord Curzon'un nüfus sorusuna da cevap veren İsmet Paşa, ‘Boğazlar ve onlara bağlı sistemin kaderini saptamak söz konusu olduğunda etnik niteliğin önemli olmayacağını’ belirtti. ‘Kesin olarak Türk çoğunluğun bulunduğu Batı Trakya görüşmeleri sırasında coğrafi ve siyasi zorunlulukların etnik nitelikli düşüncelere üstün tutulduğunu’ hatırlattı. ‘Adalar söz konusu olunca bu kuralın tersine çevrildiğine’ dikkat çekti.
İsmet Paşa, Gökçeada ve Bozcada konusunda kelimenin tam anlamıyla Lord Curzon’u ‘mat’ etti.
Curzon dayanamadı. Gökçeada ve Bozcaada’nın Türkiye’ye, diğer adaların
Yunanistan’a verildiği 14 Şubat 1914 tarihli notaya Türkiye’nin 15 Şubat 1914’te verdiği cevapta, ‘bu notayı kabul ettiğine ilişkin bir ifade olmadığını, dolayısıyla bu iki ada üzerinde Türk egemenliği kurulmadığını’ söyledi.
Curzon, Batı Trakya ile bu adaların karşılaştırılamayacağını da ifade etti.
Bu arada Türkiye, Bozcaada’ya bağımlı olan ‘Merkep Adacıklarını’ (Tavşan
Adalarını) da istedi.
Sonunda Türkiye Lozan'da -üstelik karşısındaki Yunan-İngiliz ittifakına rağmen- hem 10 yıldır Yunan işgali altındaki Gökçeada ve Bozcaada’yı hem de Bozcaada’ya bağımlı ‘Tavşan Adalarını’ fiilen geri almayı başardı.”
.
“Lozan’da Meis mücadelesi
Büyük devletlerin 14 Şubat 1914 tarihli notasına göre 12 Ada İtalya'ya bırakılırken Meis Türkiye’ye geri verilecekti. Ancak Meis hiçbir geri verilmedi.
.
“İsmet Paşa, ‘Meis Adası’nın Türk karasuları içinde olduğunu ve bu adanın her zaman Türkiye'nin tamamlayıcı bir parçası sayıldığını’ söyledi. ‘1914 Büyükelçiler Konferansı’nda bu adanın Türkiye’ye verildiğini’ belitti.
‘Karasuları içinde bulunan adaların, bu kara parçası üzerinde egemenliği elinde tutan devlete ait olması genel bir kuraldır. Bu istek Misakı Milli'ye de aykırı değildir. Ada, Anadolu’nun tamamlayıcı bir parçasıdır ve Türkiye'nin güvenliği için gereklidir.’ dedi.”
.
“İtalyan temsilci ‘Adadaki 6-7 bin kişilik nüfus içinde tek bir Müslüman ve Türk yoktur’ dedi. ‘Durum böyle olunca sorunu tartışmanın hiçbir anlamı yoktur’ diye de ekledi.
Rıza Nur ise Meis’in, anlaşma tasarısının 6. maddesinde yer alan ‘Kıyıya 3 milden daha yakın adalar ve adacıklar kapsamına girdiğini’ belirtti.
Büyük devletlerin, 14 Şubat 1914 tarihli notasıyla Türkiye’ye bırakılan ancak Türkiye'ye verilmeyip İtalyan işgali altında kalan Meis adası Lozan’da kurtarılamadı.”
.
“Meis, konferansın sonuna kadar çözülememiş bir sorun olarak kaldı.
Meis konusunda İngiltere, Fransa ve İtalya birlikte hareket ettiler. İngilizler, Türk tezini reddettiler. Fransızlar, Meriç sınırını tartışmaya açtılar. İtalyanlar ise müttefik tazminatlarını konusunu gündeme getirdiler. Meis, barışı engelleyen en önemli konu haline geldi.
İsmet Paşa, 4 Haziran 1923 tarihli oturumda okuduğu bir bildiriyle Meis ısrarından vaz geçtiklerini belirtti. Meis Adası’nın Anadolu’nun karasuları içinde bulunduğunu, bu kıta parçasından ayrılmayacağını, Anadolu’nun huzuru ve askeri açıdan güvenliği için bu adanın Türkiye’ye bağlı olmasının zorunlu olduğunu; Türk Temsilci Heyeti’nin Meis isteğinin pek haklı nedenlere dayandığını belirttikten sonra şöyle dedi: ‘Bununla birlikte salt bu barışın kurulmasını sağlamak amacıyla Türk Temsilci Heyeti, Meis Adası konusunda öne sürdüğü çekinceleri geri almak gibi çok ağır
Fedakârlığa razı olmaktadır.’ Dedi.
.
“Lozan’da Meis’in kaybı -Dışişleri Bakanı
Çavuşoğlu'nun sandığı gibi- ‘vermekten’ değil, ‘geri alamamaktan’ kaynaklı bir kayıptı.”
.
“İstanbul ve Boğazların İngiliz işgali altında olduğu, ordunun savaştan yeni çıktığı, donanmanın olmadığı, Fransızların Meriç sınırını, İtalyanların müttefik tazminatlarını gündeme getirdiği bir ortamda Meis’te diretmek, o çok arzulanan ‘barışı’ ve kanla kazanılan ‘vatanı’ ateşe atmak demekti.”
.
Lozan’da kurtarılan adalar ve Meis sonuç olarak Türkiye Lozan’da, Gökçaada, Bozcaada, Tavşan Adaları, Semadirek ve Meis2i istedi. Türkiye istediği bu 5 adadan 3’ünü; (Gökçeada,
Bozcaada, Tavşan Adaları) almayı başardı. Türkiye Lozan’da Yunanistan’ın elindeki belli başlı adaların ‘gayri askeri statüde’ olmasını istedi. Bu isteğini
de kabul ettirdi.”
.
“Adaların kaybedilmesinin hesabını sormak isteyenler, Osmanlı'nın Akdeniz egemenliğini nasıl kaybettiğine, II. Abdülhamit'in donanmayı Haliç'te nasıl çürüttüğüne, Osmanlı’nın 1829-1914 arasındaki savaşlarına, anlaşmalarına ve
2002-2019 arası AKP dönemine baksınlar; Lozan’a değil!”
.
Durum bu.
Tarihçi anlatınca itiraz edilemiyor.
Tarihi yanlış aktarmak değil,
Önce doğru bilmek gerekiyor.
.
24 Temmuz Lozan, Devletimizin temek taşlarından biridir.
Kutlu olsun…