Merak Akşener’in TicToc’tan istifa etsin dediği bakan vardı ya.

Merak Akşener’in TicToc’tan istifa etsin dediği bakan vardı ya.
İşte o.
.
Geçen katıldığı bir televizyonda:
“2002’de 6 kilo olan aylık et tüketimi, şimdi 15 kiloya çıktı” demiş.
.
O televizyonda olsaydım şu soruyu sorardım:
“Sayın bakan, kıymanın kilosu kaç para?”
.
Öyle ya,
Kısaca bir hesap yaptım,
15 kilo çarpı 65 lira (kıymanın kilosu) eşittir:
975 lira.
Yani ayda ete verilecek para…
.
“Sayın bakanım, bu memlekette asgari ücret ne kadar?” diye sorardım mesela.
.
“Pandemiden izinli sayılan ve yarım maaş alan kaç kişi var?”
“Sizce esnaf, işadamı neden vergi ödeyemiyor?”
Diye ayrıca bir daha sorardım.
.
Bakanlık makamına gelmiş birinin böylesi bir istatistik sunması olacak gibi değil.
.
Alınan bu maaşlarla ayda 15 kilo et yenmesine aklım basmadı.
.
Nasreddin Hoca’nın meşhur hikâyesini bilmeyeniniz yoktur sanırım:
.
Hoca kasaptan iki okka ciğer alıp eve göndertmiş. Hocanın hanımı, yahniyi hazırlayıp pişsin diye ocağın üstüne koymuş.
O arada iki çift laf etmek için komşuya geçmiş. Ama çeneye dalmış.
Ateşte yemek olduğunu unutmuş.
Birden hatırlayıp telaşla eve dönmüş; bir de ne görsün, ciğer yahnisi kömür olmuş.
Tabii çok üzülmüş.
Üstelik kocasından laf işiteceğinden, içini bir korku almış.
Akşam hoca, daha kapıdan girer girmez “Hanım hazır mı ciğer yahnisi? Karnım da çok aç, sofrayı hemen hazırla da yiyelim” diye gürleyince eli ayağına karışmış.
“Hoca efendi, yolladığın ciğerleri nankör kedi yedi” diye yalanı söyleyivermiş.
Hoca, durumda bir anormallik olduğunu sezinlemiş.
“Gel pisi pisi”, deyip kediyi yanına çağırmış. Sonra hayvanı ense derisinden tutup havaya kaldırmış. “Hanım söyle bakalım” demiş, “Şu havaya kaldırdığım kedi, gelse gelse iki okka gelir. Eğer elimdeki şey kediyse, ciğer nerede? Yok bu şey ciğerse, kedi nerede?”
.
2019 yılındaki istatistiklere baktım.
Türkiye’de yıllık et tüketimi 35 kiloymuş.
.
Bu işte bir terslik var ama hayırlısı bakalım.

Bakan bolluktan, refah seviyesinin artmasından bahsederken, kötü haber iktidardan geliyordu.
.
Ekranlara çıkan Ak Parti Genel Başkanı:
“Gerekirse acı reçete uygulamaktan kaçınmayacağız…” dedi. 
.
2002 yılında iktidara gelen ve 18 yıldır ülkeyi tek başına yöneten AK Parti Genel Başkanı ilk defa böyle bir cümle kullandı:
“Acı reçete…”
.
Acı reçetenin ne olduğunu bizim kuşak iyi bilir.
Bizlere ne reçeteler yazıldı da ödedik.
.
Ancak bu böyle geçiştirilecek bir mevzu değil.
“Acı reçete” konumuna gelmemize sebep olan bir de sorumlusu olmalı.
.
İster misiniz birileri ortaya çıkıp:
“Bunun sorumlusu CHP’dir. Yeterli muhalefeti yapmadığından dolayı halk yoksullaştı” desin.
.
Dış borç ne kadardı?
450 milyar dolardı.
Ne zaman?
Temmuzda.
.
Peki dolar şimdi1.7 arttığına göre dış borcumuz kaç para olmuştur?
.
Olaya bir de bu yönden bakalım.
Kısa bir hesap:
Sırtımıza “765 milyar lira” ek borç geldi.
.
Yani fakirleştik…
.
Bu duruma her seçim öncesi muslukları açanlar,
Dövize bağlı:
Geçiş garantili köprüler,
Hasta garantili hastaneler,
Yolcu garantili havaalanları yapanların hiç mi suçu yok?
.
İktidarın yaptığı yüzlerce hatanın sonucu “Acı reçete” bize mi yazıldı yani?
.
Bu reçete bize “Vergi, kemer sıkma” olarak geri dönmeyecek mi?
.
Yine Nasreddin Hoca fıkrası ile bitirelim cumartesiyi.
.
Nasreddin Hoca’nın evine gece hırsız girer, evde ne var ne yok götürür.
Sabahleyin komşuları toplanır, Hocaya sorular ile yüklenirler.
-“Hocam kapıyı açık mı bıraktın yoksa?”
-“Hocam şu eski pencereleri değiştir diye sana kaç defa söyledik.”
-“Bir köpek alsaydın, böyle olur muydu?”
-“Hocam o kadar sesi duymayacak kadar nasıl derin uyudun?”
Nihayet Hoca dayanamaz ve isyan eder:
-“Yahu tamam, iyi güzel de kabahatin tümü benim mi? Hırsızın hiç mi suçu yok?”
.
Anladık:
Bu millet oy vererek tek başına iktidara getirmekle hata etti.
İyi de:
18 yıldır memleket idare edenlerin hiç mi suçu yok?