Eşek arılarının özelliğini bilir misiniz?

Eşek arılarının özelliğini bilir misiniz?
Kıyaslama yöntemini bilebiliyorlarmış.
Yani:
“X, Y’den büyüktür,
Y, Z’den küçüktür” gibi…
.
Aramızda insan olarak dolaşanların bazıları bunu bilemezken, Tanrının bu özelliği “Eşek Arısına” vermesi de tuhaf.
.
Daha önce bazı hayvanlarda da rastlanan bu özellik, ilk defa omurgasız bir hayvan olan Eşek Arısı cinsi olan Kâğıt Yaban arısında rastlanmış.
.
Yapılan araştırmaya göre:
“Bir eşek arısı daha önce kavgada yendiği ‘Jane’ adlı arının ‘Lisa’ adlı arıyı yendiğine tanık olmuşsa, Lisa’yı kendisinin de alt edebileceği” sonucuna varabiliyormuş.
.
Kısaca akıllı hayvanlar.
Çünkü aklını kullanabiliyor.
.
“Tüm bunları nasıl yapıyor?”
Biliyor musunuz?
.
Pirinç kadar aklıyla…
.
Araştırmacılar, “Daha önceki deneyimlerini akıllarında tutabilen bu arıların, yaşamını buna göre şekillendirebildiğini” ispatlamış.
.
Biz insanlar için kullanılmış meşhur bir deyim vardır:
“Fındık kadar aklı yok” diye,
Ama,
“Pirinç kadar beyni olan” işe yarıyor…
.
Bazen,
Yaşadığımız olaylara,
İnsan davranışlarına bir anlam veremiyoruz ya,
Şimdi her şey açıklığa kavuştu:
“Allah kimine koskocaman beyin verip çalıştırtmazken, kimine pirinç kadar beyin verip bilgisayar gibi çalıştırtıyor…”
.
Hikmetinden sual olunmaz Rabbimin ama muhakkak bir bildiği vardır…

İşte bu bahsettiğim “Eşek Arısı” cinsi olan “Kağıt Yaban Arısı” na, neden bu ad verildiğine dair bir araştırma yaptım.
.
Bu arıların:
Ağaç gövde ve kabuklarından ürettikleri kâğıt hamurundan kendilerine yuvayı nasıl yaptığını okudukça hayretten küçük dilimi yuttum sayılır.
.
Bitkilerin yüzeylerinden ağızları ile kazıdıkları bitki liflerini, kendi ağız salgıları ile karıştırarak çiğneyen arılar, elde ettikleri kâğıt hamuru parçacıklarını birbirine yapıştırıp, vücut parçaları ile şekillendirerek yuvalarını inşa ederlermiş.
.
Hamuru üretmek ayrı,
Yuva yapmak ayrı tabi.
Bunun için pirinç kadar aklı yetiyor…
.
Yuva yüzeyini ağız salgısı ile sıvayarak dış etkilerden korunur hale getirirmiş.
.
Bir arı yuva yaparken şunlara dikkat edermiş:
Yuva yeri tercihine,
Kâğıt kalitesine,
Lif seçimine,
Lifin çiğnenme süresine,
Ağız salgısı miktarına,
Kâğıt kalınlığına,
Kâğıt hamuru içine katılan inorganik maddelere…
.
Pirinç kadar aklıyla çok işler becerebilen arıların meziyetlerini okudukça, memleketin haline bakıp:
Koskocaman beyni olup da çalışmayan insanları gördükçe üzülmüyor değilim…
.
Söz “Beyinden” açılmışken;
Amerikalıların beyin ile ilgili kendilerini acımasızca eleştirdikleri meşhur fıkralarını yazmadan geçemeyeceğim.
.
Uluslararası beyin cerrahisi kongresinde, farklı ülkelerden doktorlar bir araya gelmiş.
İçlerinden biri kalabalık bir grubun aralarında tartışmakta olduğunu görüp konuşmalarına kulak kabartmış.
Aksanından İngiliz olduğu anlaşılan doktor şöyle diyormuş:
“Beyin cerrahisi bizde öyle ilerledi ki, beyin nakline başladık. Biz bir adamın beynini alırız, başkasına naklederiz ve onu altı haftada iş arayacak hale getiririz.”
Bunu duyan bir Alman cerrah, küstahça atılmış:
“Bu hiç bir şey değil; biz bir adamın beynini çıkarıp, başkasına naklederiz ve onu dört haftada orduya katıp, savaşacak hale getiririz.”
O ana kadar sessiz, sakin tartışmayı dinleyen Amerikalı, yüksek sesle söylenmiş:
“Beyin nakli mi, ne kadar gereksiz!”
Bir anda bütün gözler kendisine dönerken eklemiş:
“Biz Beyaz Saray’a Trump’u başkan yaptık. Şimdi ülkenin yarısı iş arıyor, yarısı da savaşa hazırlanıyor...”