Bugün Cuma. “Hayırlı günler…” diyerek başlayalım.

Bugün Cuma.
“Hayırlı günler…” diyerek başlayalım.
.
Sebep?
.
Çünkü Müslüman bir ülkede yaşamaktayız ve Elhamdülillah Müslümanız.
.
İslam’ı bilen biri, ülkemizi nasıl bilir?
.
Adaletin tavan yaptığı,
Kadınların saygı gördüğü,
Çocukların baştacı edildiği,
Kapıların açık uyunduğu,
Komşulukların tavan yaptığı,
İnsan sevgisinin kıskanıldığı,
Devletin kusursuz yönetildiği,
Yöneticilerin ehli olduğu,
Liyakatin öne çıktığı,
Dinin devlet işlerinden ayrıldığı,
Din ile siyaset yapılmadığı,
Vergilerin hakça dağıtıldığı,
İnsanın mağdur edilmediği,
Ve
İnsanların Huzur-u Mahşer’de vereceği hesaptan korktuğu bir ülke hayal eder.
.
Eee?
.
Biz Müslümanız.
.
Neyimiz eksik?
.
Orhan Gazi’ye sormuşlar:
“En büyük zulüm nedir?”
Tereddütsüz cevaplamış:
“Geciken adalettir…”
.
Çiçero’ya sormuşlar:
“Roma İmparatorluğu neden yıkıldı?
“İşi ehline vermedik te ondan…”
.
Karun’a sormuşlar:
“Zenginliğinin sırrı nedir?”
Cevaplamış:
“Halka avuç açmaktır…”
.
IV. Murat’a sormuşlar:
“Yardıma alışana ne olur?”
“Emir almaya da alışır…”
.
Gorbaçov’a sormuşlar:
“En büyük yanlışınız neydi?”
“Suçu hep karşımızda aradık…”
.
Stalin’e sormuşlar:
“En büyük korkunuz nedir?”
“Yalnız başıma sokakta yürümek” diye cevaplamış.
.
Goebbels’e sormuşlar:
“İktidar nedir?”
“Düşman yaratmaktır” demiş.
.
II. Ramses’e gitmişler:
“En büyük piramit hangisi?”
“Kibrimizdir” demiş.
.
Platon’a sormuşlar:
“Devlet nasıl yönetilir?”
“Ya ilimle, ya zulümle” diye cevap vermiş.
.
Dönüp arkamıza bakın.
Ama iyi bakın…
.
Hangisinden ibret almalıyız?

Sosyal medyada gezinirken bir yazı dikkatimi çekti.
Aslında tam da benim anlatmak istediğim şeydi bu.
.
On sekiz yaşında bir kız.
Belçika'da yaşıyor.
Kendisiyle konuşuluyor:
-“Türk müsün?”
-“Ona karar vermedim.”
-“Müslüman mısın?”
-“Ona karar vermek daha zor.”
-“Konuştuklarınızdan hiçbir şey anlayamadım.”
-“Ben de bir şey anlayamıyorum. Hayatım bir kördüğüm. Nasıl çözeceğimi bilemiyorum.”
-“Neden?”
-“Babam Fransız, annem Türk... İkisini de seviyorum... Babam Hristiyan bir Fransız olmamı istiyor. Annemse Müslüman bir Türk olmamı... Bu iki istek arasında sıkışıp kaldım... Bilemiyorum ne yapacağımı?”
-“Kendini kalben Hristiyanlığa mı daha yakın hissediyorsun, Müslümanlığa mı?”
-“İslam’a daha sıcak bakıyorum, ama Müslümanlara baktığımda birden soğuyorum.
Babam, annemin Türkiye’deki akrabalarını Brüksel’e getirtip oturum aldı, iş buldu... Bir iki yıl çalıştılar o kadar... Şimdi hepsi ‘Somaca basıyorlar’. Yani işsizlik parası alıyorlar. Hepsi de sapasağlam... Babamın akrabaları ise Hristiyan... Kiliseye gitmiyorlar ama iş ahlakları var... Herkes işinde, dürüstçe çalışıyor... Annemin akrabaları hırsızlık bile yapıyorlar... Türkiye'ye gidiyoruz her taraf cami dolu, camiler de namaz kılan insan dolu... Ama herkes hile yapıyor, sizi kandırmaya çalışıyor... Belçika’da kiliseler bomboş ama Hristiyanların hepsi ahlaklı... İşte bu yüzden olmak istediğim halde Müslüman olamıyorum...”
-“Bunlara bakarak karar vermemek lazım.”
-“Çok dinledim bu masalları, hem de pek çok... Kusura bakmayın lütfen... Bir din anlayışı güzel ahlak üretemiyorsa ben o dini yani Müslümanlığı kabul edemem... Brüksel’deki Müslümanları geçtim; Türkiye'de herkes devleti soyuyor, vergi kaçırıyor, haram yiyor... Her şeyi yapıyorlar...”
-“O zaman siz Hristiyanlıkta kesin kararlısınız?”
-“Annem ‘Müslüman ol’ diyor ama bu ihtimal çok zayıf... Brüksel'de en çok Ezan seslerini seviyorum, çan sesleri beynimi tırmalıyor... Haaa! Annemin hatırına belki Türküm diyebilirim...”
.
Bu kızcağıza hak vermeyecek bir kişi çıksın ortaya.
.
Her gün gazetelerde onlarca:
Yolsuzluk,
Ahlaksızlık,
Hırsızlık,
Tecavüz haberleri okuyorsunuz.
.
Böyle bir Müslüman ülkesi olur mu?
.
Maalesef ülkemizde oluyor.
.
Dedim ya baştan:
“Cumanız hayırlı olsun…”