Muhalefet Partili biri ortaya çıkıp: “Bu ülkede özgürlük yok, sokağa çıkamıyoruz” dese, Belki de alkış alır.

Muhalefet Partili biri ortaya çıkıp:
“Bu ülkede özgürlük yok, sokağa çıkamıyoruz” dese,
Belki de alkış alır.
.
Bir vatandaş ortaya çıkıp:
“Özgürlük istiyorum. Sokağa çıkamıyorum.” dese peşine yüzlerce insan takılır.
.
Eee…
Ne olmuş yani?
.
İşte bu söylemleri bu ülkede tek bir kişi yapamaz.
Kim mi?
.
Şimdi gelelim olayların en başına.
.
Süleyman Soylu…
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin İçişleri Bakanı.
.
Bu bakan:
Anayasa Mahkemesi’nin “Şehirlerarası karayollarında gösteri ve yürüyüş düzenlenemez” hükmünü iptal etmesi sonrası Anayasa Mahkemesi Başkanına sert bir eleştiri yaptı.
.
Ancak işin dozu biraz fazla oldu galiba.
.
Dedi ki:
“Madem özgür bir ülkeyiz, ana caddelerde, sokaklarda özgürce yürüyüş hakkının ortadan kaldırılmasını onayladınız. Polis koruması almana gerek yok. Bisikletinle işe git gel bakalım. Anayasa Mahkemesi Başkanı’na söylüyorum kendi arabamla tek başına gitmeye ben varım sen var mısın?”
.
Bu ne demekti?
.
Yani:
“Sen bisiklet bile kullanamazsın” mı, demek istedi?
.
“Evin ile işyerin çok uzak, bisikletle gidemezsin” mi, demek istedi?
.
“Yaşın çok ilerledi, bisiklete binemezsin, düşersin” mi, demek istedi?
.
“Teknoloji çok ilerledi, bisikletler artık 21 vitesli. Sen eskilerde kaldın, bunları kullanamazsın” mı demek istedi?
.
Yoksa:
“Ana caddelerde, sokaklarda özgürce yürüyüş hakkının ortadan kaldırılmasını onayladınız. Şimdi yollar insan dolacak ve sen bu kalabalıkta bisiklete binemeyeceksin, ilerleyemeyeceksin” mi demek istedi?
.
Yoksa yoksa:
“Bu insanlar şimdi sokaklarda terör estirecekler. Sen korumasız, tek başına işe gidebilecek misin?” mi demek istedi.
.
Hepsi bir kenara da,
Eğer son yazdığımı dediyse yandık.
.
Bir ülkenin asayişini sağlamakla görevli bir bakan,
Hem de Anayasa Mahkemesi Başkanına:
“Madem özgür bir ülkedeyiz, korumasız evine git bakalım” diyorsa problem var demektir.
.
Şöyle mi demek istemektedir:
“Bu ülkede korumasız bir yere gidemezsin…”
.
Adaleti sağlamak zordur.
Her insanın kendi kafasına göre bir adaleti vardır.
.
Hukuk sistemi ise bu adaleti tarafsız yorumlayarak karar vermeye yardımcı olur.
Hâkimler de hukuk ve kanunlar çerçevesinde Adaletli kararlarını verir.
.
Bu görevlerini yaparken, haliyle bir taraf adalete ulaştığında sevinirken,
Diğer taraf kendi hukukuna uygun, kafasındaki adaleti bulamadığından üzülecektir.
.
Böylesi durumlarda insanlar adalete değil, bunu sağlayan hâkimlere husumet güdebilir.
.
Neticesinde:
İnsanlığından nasibini alamamış, adalete inanmayan kişiler, hâkimlere karşı bazı tehditlerde bulunup, fiziksel saldırılar planlayabilir.
.
Devlet ise:
Adaleti sağlayıcılarını kanatları altına almak, onların korkusuzca karar vermelerini sağlamak amacıyla “Koruma” sağlar.
.
Bu dünya düzeninde adalet sağlayıcıların “Koruma istememek” gibi bir tasarrufu yoktur.
.
Elbette korumasız işten eve, evden işe gidemeyebilir ve onun hayatını korumak,
İçişleri Bakanlığına aittir…
.
Ancak,
Verdiği karardan ötürü hâkimlere “Parmak sallamak” Anayasanın 138. maddesini ihlaldir.
 
“Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir ORGAN, MAKAM, MERCİ VEYA KİŞİ, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”
.
“Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”
.
Yani kanun kısaca diyor ki:
“Hâkim kanuna uygun olarak kanaatine göre karar verebilir. Kimse karışamaz…”
.
Şimdi ne olacak?
.
Bir şey söyleyeyim mi?
.
Hiçbir şey olmayacak…