Gençliğimizden beri “Bilim kurgu” filmlerini pek severdik.

Gençliğimizden beri “Bilim kurgu” filmlerini pek severdik.
Uzaylı olanları ise bambaşkaydı.
“Uzay yolu” dizisini hiç kaçırmazdık.
.
Sonraları birçoğu ile tanıştık, hangisini izleyeceğimizi şaşırdık.
.
Işınlanmak epey ilginçti tabi…
Buradan biniyorsun ışınlanma kabinine, saniyede binlerce kilometre uzakta iniyorsun.
Asansör gibiydi.
.
Hele o zaman makinesi.
“Geleceğe Dönüş” filmi insanların beynine “Bu işin olacağı yönünde” epeyce inandırıcı olmuştu.
.
“Atla lan şu Murat 124’e, aynı filmdeki gibi bastırıp geçmişe gidelim…”
.
Nereye gidiyorsun mübarek?
Hacı Murat ile bastırsan bastırsan Kepez’e zor gidersin, aman yavaş git.
.
Gençliğimizde Kepez’in içinden geçerdi İzmir Yolu, peşinden Dardanos kavşağı, Güzelyalı ve TIR’ların zor döndüğü o keskin virajlar.
.
Ne günlerdi be!
Keşke olsa bir tane zaman makinesi de binip gitsek o eski günlere…
.
Aslında zaman makinesi her daim yanımızda.
.
Misal:
Gençliğimden beri kullandığım parfüm var.
(Tabi İnternetten zor buldum).
Onu kullandığımda eşim hep aynı sözleri söyler bana:
“Aynı gençliğimizdeki gibi…”
Başlarız hatıralarımızı birbirimize anlatmaya.
Geçmişe döneriz yani.
Yaşarız o günleri.
Bizim için zaman makinesi gibidir o parfüm.
.
İşte bahsettiğim Kepez mesela.
Babamın müdürlük yaptığı fabrika orada duruyor.
Hatta odası bile orada.
Her geçişimde gözümde canlanır o domates sezonu.
Kapıda traktörlerle bekleyen müstahsil (O zamanlar çiftçiye öyle denirdi. (Anlamı “üretici, yetiştiriciydi”. Şimdilerde pek kalkmadı bu hükümet sayesinde.)
Türkiye’de belki de Ton balığı konservesi yapan ilk fabrikaydı Kepez Konserve Fabrikası.
Ama çok lezzetliydi, hem sardalye hem de ton balığı konserveleri süperdi, yemeye doyamazdık.
.
Aynı şekilde Akfa’da öyle.
Babamın müdür odasına bakarım uzaktan.
Rahmetliyi anarım, nemli gözlerle öylece…
.
116 Jandarmaya giden yola girince aklıma hep okul yolu gelir mesela.
O yıllarda tek tük evlerin olduğu cadde boyunca poyraza karşı elimiz ayağımız donmuş vaziyette yüksekokula giderdik. (Şimdilerde Çanakkale Belediyesi Çocuk Kültür Evi’nin olduğu Bayrak Sokak’taki yer.)
.
Ordu Sokak’tan,
Gül Sokak’tan
Tahta Köprü’den,
Çarşı Caddesi’nden,
Endüstri Meslek Lisesi’nden geçerken,
Hep “Zaman makinesinde” gibiyimdir.
Yaşarın o eski günleri…
.
Bir arkadaşıma rastlasam eski günleri yâd ederken yine gezeriz beraber zaman makinesi ile.
.
Eski bir ev görsem, hatıraları canlanır gözümde, yaşarım yeniden sanki.
.
Havra’nın yanından geçerken hep takılır gözüm o sokağın tabelasına.
“Yaşar Yohay Sokak”
Asıl ismi Aşer’di.
“Yahudi Yaşar” derdi herkes de, o kızardı:
“Ben Yahudi değilim, Musevi’yim” derdi.
Rahmetliyi anmadan olmaz o sokaktan geçerken.
Hemen ileride yazlık Emek Sineması’nın otoparka dönüşmüş hali sıkar yüreğimi.
İçimden hep, “Şurayı kiralasam da tiyatro salonu yapsam” derim nedense?
Veya belediye duysa sesimi…
.
Cumhuriyet Meydanında okullarca kutladığımız o muhteşem bayramları hatırlarım,
Stadyumda yaşanan o heyecanları hatırlarım…
.
Ama yıkılan:
Garaj yok mesela (Belediye İş Merkezinin oradaki ile yeni Belediye Binasının oradaki)
Ne anılar saklıydı hâlbuki.
Askere giderken,
Yurt dışından gelirken,
Eşimi okuluna yolcu ederken,
Ankara’ya kursa giderken…
.
Ya Belediye Düğün Salonu,
Yazlık ve kışlık sinemalar,
İskele’deki benim nikâhımın da kıyıldığı yıkılan belediye binası,
Hasan Amcanın eczanesi,
Emek ve Samanyolu Pastanesi,
Belediye plajı…
.
Zaman makinesi yok benim için artık.
Makineyi yok edenler,
Sürekli yakıp, yıkanlar düşünüyor mu acaba?
Anıları yok ettiklerini…
.
Zaman makinesi olmayınca, torununu yanına alıp gezdireceği hiçbir şey kalmıyor.
Ve insan şehre gittikçe yabancılaşıyor.
.
Yaşımız yeter mi bilemem.
Eğer zaman makinesi icat edilirse benim için gezip yaşayın anlattıklarımı.
İnanıyorum ki en az benim kadar zevk alacaksınız…