Talebeler sömestr tatiline çıktığından beri mahalle şenlendi.

Çocuklar bütün gün sokaklarda oynamaya başladı. Kimileri top oynarken, kimileri saklambaç filan oynuyorlar.

Kızlar ip atlıyor, evlerinin önünde evcilik oynuyorlar.

.

Bizim çocukluğumuzda yaşadığımız bu gelenekler, kaybolmamış mahalle kültürünü yaşatan bizim gibiler sayesinde devam ediyor.

.

Mahalleye girdiğimizde yüzde sekseni hep eski bina zaten.

Bunların çoğunda kendi sahipleri oturuyor.

Bu sebeple herkes birbirini tanıyor.

.

Hayat pahalılığı sebebiyle çocuklarıyla, gelinleriyle, torunlarıyla oturan aile dolu.

Eve gelin getirme adeti devam ediyor mecburen.

.

O yüzden mahalleli birbirini çok eskiden beri tanıyor ve komşuluk yapıyor.

Hatta akşamları kapı önü muhabbetleri devam ediyor bizim burada.

.

Mahalleliden çok, akraba gibiyiz.

Derdi olana çare bulunuyor, imece usulü yardımlaşmalar çok oluyor.

Hala doğalgaz alamamış ailelere kömür yardımı yapılıyor.

Geliri fazla olmayan ailelere yiyecek, giyim yardımı yapılıyor.

.

Muhtarımız her sene ihtiyaç listesini hazırlar.

Devletten alabileceğini devletten, alamadığı kısmını ise mahalleliden toplar.

Herkes kararınca, bütçesi yettiğince katılır bu yardıma.

Durumu müsait olanlar eksik kısmı sorgusuz sualsiz cebinden tamamlar.

.

İşte böyle bir mahallenin kahvesinde çalışıyorum ben.

Kadınlar sabah kahvesi içmek gittikleri gezmelerde veya yaptıkları altın günlerinde dedikoduları birbirine aktarırken, bizler de kahvede aktarıyoruz.

.

“Köpek İsmail araba almış gördünüz mü? Nereden bulmuş parayı deus. Düne kadar aç geziyordu…” diye başladı sabah sabah Süleyman Amca.

“Ohhooo” dedi Kemal ağabey, “Bizim Erzurumlu Mehmet, Laz Hüseyin ve köpek İsmail uzun zamandır define koşturuyorlardı, sanırım iyi bir parça yakaladılar, yoksa ağzı kokuyordu bu serserinin…”

“Lan bu iş iyi galiba” diye söze girdi Haluk amca, “Baksana eline dedektör alan dağlara, taşlara sarıyor. Bugün bulamasalar illa bir gün bulup, alıyorlar arpayı…”

“Yok be Haluk amca bildiğin gibi kolay değil, zaten yasal da değil. Yakalanırsan başın beladan kurtulmaz. Hem nereden bulacaksın ki defineyi? Kim kaybetmiş sen bulacaksın? Ortalıkta sahte harita dolu, zaten hakiki harita olsa adam gidip kendi çıkarır. İnandırıcı olsun diye bin türlü hikaye anlatırlar, inanasın gelir…” diye konuyu kapattı Dilaver Çavuş ve devam etti; “Biz kırsalda görev yaparken çok yakaladık bu saftiriklerden. Köstebek gibi kazar durular bütün gün araziyi. ‘Aha bulduk, aha yaklaştık, aha işaret’ diye diye bütün gün it gibi çabalar dururlar. Zaten bir şey bulsalar bile doğru dürüst paylaşamadıklarından kavgaya tutuşurlar sonunda biri muhakkak ihbarda bulunur. Bir de işin başka yönü var… Bulduğun değerli şeyleri kime satacaksın? Satın alacak kişi anında seni ihbar ediyor. Biz böylelerini çok yakaladık…”

.

Mahmut amca, “Bu köpek İsmail nereden buldu acaba defineyi? Gelince soralım bakalım…” diye konuşurken içeri İsmail girdi.

“Selamun aleyküm ağalar! Rüstem tüm kahveye benden çay ver, arabanın hatırı olsun…”

Haluk amca hemen girdi lafa; “İsmail hayırlı olsun araba almışsın?”

“Evet aldım Haluk amca, dededen bir miras vardı o iş bitti. Bize de üç-beş düştü. Değerlendirelim dedik aldık arabayı…”

Süleyman amca; “Oğlum para değerlendirmek için ya altın alınır, ya faize yatırılır, ya döviz filan alınır. Sen arabaya bağlamışsın…”

“Haklısın Süleyman amca” dedi İsmail, çekti altına bir sandalye oturdu karşısına, “Ben hayatım boyunca hep yokluk çektim, hiç param olmadı. İşi olanlara, arabası olanlara hep gıptayla baktım, iç geçirdim. Bu dünyada benim araba almam mümkün değildi. Ama dededen kalma miras işi olunca hiç düşünmedim araba aldım. Muradıma erdim, artık ölsem de gam yemem…”

Haluk amca; “Oğlum nasıl bir miras bu? Bildiğim kadarıyla senin akraban filan yoktu?”

“Haklısın” dedi İsmail, “Bizim çocuklar evin bahçesinde oynarken, beze sarılı bilezikler bulmuşlar. Belli ki dedemlerden kalmış. Onları bozdurdum…”

.

Durum anlaşılmıştı.

Araba parası hem dedesinden, hem de defineden gelmişti.

Söylenenler doğruydu yani…

 

SÜMERLER NEDEN YIKILDI?

Günümüzün en büyük felaketi iklim değişiklikleri.

.

Fırtınalar, depremler, seller hayatımızı etkilemeye başladı.

Küresel ısınmayla beraber gelen çevre kirliliği canımıza okuyacak belli.

.

Bizden çok önce bu dünyayı kullanmış olan medeniyetler için de aynı şey söz konusu oldu mu acaba?

Bunu araştıran bilim insanları Sümer medeniyetinin mevsimsel değişikliklerden dolayı yok olduğunu açıkladılar.

.

İklim bilimciler, ilk birleşik Sümer Devleti olan Akad İmparatorluğu’nun 4200 yıl önce kentleri su rezervlerinden tümden yoksun bırakan güçlü kuraklık ve kum fırtınalarından dolayı birdenbire dağılarak yok olduğu sonucuna vardı.

.

Haber şöyle verilmiş;

İngiltere’deki Oxford Üniversitesi’nden Stacy Carolin ve ekip arkadaşlarının ABD Ulusal Bilimler Akademisi'nin çıkardığı PNAS dergisinde yayınladıkları makalede, şu ifadelere yer verildi:

“O zamanlar, sadece Sümerleri değil, eski Hint ve Mısır medeniyetlerini de eş zamanlı olarak yok eden bir iklim felaketinin meydana geldiğinden uzun süredir şüpheleniyorduk.

Ancak Kızıldeniz’in sahilinde ve Umman Körfezi’nde bulduğumuz bazı çelişkili kalıntıların dışında bununla ilgili elimizde başka kanıt yoktu.”

.

Kral Sargon’un Mezopotamya’daki Sümer kentlerini birleştirerek kurduğu güçlü bir memur mekanizmasıyla idare edilen Akad İmparatorluğu, zamanının en güçlü ‘süper devletlerinden’ biri kabul edilse de, kurulmasından yalnızca 200 yıl sonra dağıldı, başkenti olan Akkad kentiyse geriye iz bırakmadan yok oldu.

.

Bu dağılmanın nedenleri uzun zaman boyunca tarihçilerin arasında tartışmalara konu oldu.

Araştırmacıların bir kısmı, Mezopotamya’daki eski düzen yanlılarının merkezi yönetimden memnun olmayıp Sargon ve soyundan gelen torunlarına karşı savaş açtıklarını düşünürken, diğer bir kısımsa bu güçlü devletinin düşmesini göçebe Gutilerin istilalarına bağlıyordu.

.

Kısa bir süre önceyse bazı tarihçiler, iklim bilimcileri ve jeologlar, Sümer uygarlığının geçirdiği felaketin insan elinden değil, iklim şartlarından kaynaklandığını dile getirmeye başladı.

Zira o bölgenin komşusu olan Suriye’de yapılan kazılar, milattan önce 2.200 yıllarında Ortadoğu'da fiilen tüm büyük kentleri yok eden güçlü bir kuraklık dalgasının başlamış olduğu yönünde güçlü ipuçları verdi.

.

Carolin ve ekibi, İran’ın kuzeyindeki Demavend kentinin yakınlarında yer alan bir mağarada son 5 bin yıl içinde oluşan sarkıtları inceleyerek, imparatorluğun yok oluşuna gerçekten de kuraklığın yol açtığı konusunda doğrudan kanıtlara rastladı.

.

Mağaranın Akad İmparatorluğu’nun kuzey bölgelerinin yakınında bulunduğu için araştırmacılar, krallığının çöküş dönemine denk gelen iklim koşullarını net bir biçimde restore etti.

.

Mezopotamya’nın ilk ‘Süper devletini’ yok eden faktörün gerçekten de iklim olduğu ortaya çıktı.

Zira araştırmacılar, 4.26 bin yıl önce sarkıtların büyümesinin sert bir şekilde yavaşladığını ve bunun yağışların seviyesinde keskin bir düşüşe işaret ettiğini saptadı.

Araştırmaya göre büyük kuraklık yaklaşık 300’ü aşkın yıl sürdü ve sona erdiği dönem, Mezopotamya'nın yeniden doğuşuna ve Babil’in kurulmasına denk geliyordu.

.

Sümerler nasıl yıkıldı?

M.Ö. 2.000 yılında Mezopotamya’da yaşamış, Sümerli öğretmen Ludingirra, 23 kil tablet üzerine yaşam öyküsünü ve ulusunun başından geçenleri anlattığı bir kitap yazmış.

.

Yazar kitabın önsözünde, “Sümerli öğretmen, şair ve yazarım. Yaşım yetmiş beşi buldu, öğretmenliği bıraktım. Şairlik ve yazarlığım ölünceye kadar sürecek. Yaşam öykümü gelecek kuşaklar ders alsın diye yazdım.” diyerek kitabına başlıyor…    

.

Ludingirra, kitabında: “Güzel ve uygar ülkemize göz diktiler. Göklere uzanan kulelerin, görkemli tapınakların, arı gibi işleyen çarşıların, her tarafa ulaşan kervanların, dümdüz uzanan yolların, bol ürün veren tarlaların,  nehirlerde ve açtığımız kanallarda salına salına yüzen teknelerin, dolup taşan iskeleler, her tür bilgiyi veren okullarımız vardı. İlkel ülkeler kıskandı. Kentlerimizi yakıp yıktı. Halkımız, kralımız tutsak oldu.  Ne yazıdan, ne tarımdan, ne sanattan, ne dilden, ne okuldan, ne attan, ne arabadan, ne aydan, ne yıldan haberleri vardı. Hepsini bizden öğrendiler. Sonra da ‘biz yaptık, biz bulduk’ diye övündüler.”

.

Sümer inancına göre: “İktidar yozlaşıp ahlaken çökerse felaketler birbirini takip eder. Önce doğal afetler, ardında dış saldırılarla devlet yıkılır. Bu alametler, tanrısal bir lanet olarak kabul edilir.”

.

Ludingirra, Sümer kralı kendi rahatını sağlamak için “Her şeyden vergi almış…”

Krallarının aymazlığı halkı küstürmüş.

Krala küsen Sümer halkı; vatanlarını, kültürlerini, hukuklarını, dinlerini, dillerini koruyamadıkları için devletin yıkılmasını önleyememiş.

.

Efesli Heraklitos devlet yıkılmasını şöyle tariflemiş;

Devletin yıkılma nedeni çok değişiktir.

Genel olarak; “Değişime ayak uydurmamak, hukuktan, eşitlikten, adaletten, kültüründen, ananelerden, ilimden ve doğayla dost teknolojiden uzaklaşılmasıdır…”