Ekonomi zor zanaat.
Öyle kolay kolay öğrenilebilecek şey değil.
Hele Devlet ekonomisi yönetiyorsanız, çok ciddiye alınacak bir mevzu içindesinizdir.
.
“Ben ekonominin profesörüyüm” diyerek faizlerin üzerinde baskı oluşturarak ekonominin yönetilmeyeceğini gördük.
.
Dünya çapında ün yapmış ekonomistlerin yardıma hazır oldukları anacak “Faizleri elletmem” kuralını görünce çark ettiklerini bire bir yaşadık.
.
Ben zaten ekonomiden anlamam, anlamaya da çalışıp ahkam kesmem.
.
Uzmanları var, onlara da seygı duyarım.
.
İşte onlardan biri olan Dr. Murat Kubilay.
.
Bakın ne diyor?
.
1- Ekonomiye dair bazı sorunları herkesin anlayacağı dilde ifade etmek kolay olmayabiliyor.
Ancak son dönemde döviz kurlarındaki baskıyı ve nedenlerini açıklamak hiç de zor değil.
Hepimiz yaşananların canlı tanığıyız.
Peki, seçime kadar ne olacak?
.
2- Dolar kurunu tutmak için sermaye kısıtlamaları getirildi.
Bankalara satış kotası, şirketlere alım sınırlaması ve bireylere yüksek kur uygulanması gibi durumlar mevcut.
Neticesinde hep endişe ettiğimiz noktaya gidiyoruz; fiziki altın ve dolara büyük talep var.
·
3- Döviz büfelerinin önünde yoğunluk ve bazısında kuyruk olduğu söyleniyor.
Bunları sizin gözlemlerinize bırakıyorum.
TCMB verilerine göre altın ithalatının 29,6 milyar dolarla açık ara rekor kırdığını belirteyim.
Merkez Bankası'nın fiziki dövizleri de 2 milyar dolar azaldı.
.
4- Yaşanan durum 2011'den beri aralıklarla başımıza gelen dövize talep ve ardından kur atağı değil.
Yurt dışına çıkan sermaye zaten çıktı ve kalan yerliler de fiziki tercihleriyle bankacılık sisteminin dışını tercih ediyorlar.
TCMB'nin ise satılabilir rezervi 15 milyar dolar.
·
5- Yani 14 Mayıs tarihine kadar durumun sürdürülmesi artık zor.
Daha önce ilk tura kadar baskılarlar ama ikinci tura kalırsa işler tatsızlaşır diyorduk.
Ancak rekor dış ticaret açığı, deprem etkisi ve yatırımcı algısıyla seçimlere kadar istikrar sürdürülemeyecek.
.
6- Hiç mi şansları yok?
Eğer Katar gibi bir yerden yeni kaynak bulurlarsa bu süreyi uzatırlar.
Benim bu konuda istihbaratım yok, zaten ulusal çıkarlarımıza uymayan ikili anlaşmalara sonuna kadar karşıyım.
Diğer yöntemse döviz alımının iyice engellenmesi.
.
7- Şu anda zorunlu malların ithalatını yapan firmaların dahi dövize erişimlerinde sorunlar var.
Fiziki döviz çekmek isterseniz alacağınız yanıt belli.
Yurt dışına transferler çok sayıda kontrolden geçiyor.
Bunu biraz daha sıkarsanız ödemeler sistemini kırarsınız.
.
8- Sonunda üretim durur.
Yani ekonomiyi işler tutarken dövizi kontrol etmek artık çok zor.
Bunun sağlamasını yapmak çok kolay; her gün yeni bir önlem geliyorsa, bu anlatılanları TCMB de görüp hemfikir olduğu içindir.
Bankalararası piyasada 19,40 olarak yazan kurun önemi kalmadı.
.
9- Nasıl %8,5 oranındaki politika faizi artık anlamsızsa, finans merkezi olma iddiasındaki ülkedeki resmi ve piyasa kuru da artık manasız.
Şirketler %2 ve bireyler %4 kadar yukarıdan döviz alabiliyorlar; tabii o alımlar da sınırsız değil.
Fiziki çekim ve dışarı transfer sorunlu.
.
10- Özetle dışarıdan siyasi ve ticari ödünlerle yeni para gelmezse, tek adam rejiminin gerçek sonucunu seçimden önce göreceğiz.
Para yoksa kısıtlamalar artacak; bunun sonucunda da ekonomi duracak ve seçmen algısı bozulacak.
Oyun bitmek üzere. Bayramdan sonra her şey belirginleşir
.
Durum buymuş.
Anlamam dedim ya,
Siz ekonomiden anlıyorsanız, kendinizce yorum yapın bu söyleme…
 
***
İKİ DİRHEM
“İki dirhem bir çekirdek” sözünü duymuşsunuzdur.
.
Anlamını bilir misiniz?
.
TDK şöyle açıklıyor:
“Çok şık, özenli giyinmiş (kimse).”
Örnek: “Bugünkü toplantıya iki dirhem bir çekirdek gelmiş.”
.
Neden peki?
.
Hikâyesi şu:
Keçiboynuzu çekirdeği doğada bitkiler içinde çekirdeği bozulmayan ağırlığı değişmeyen türlerden biriymiş.
Yani;
Keçiboynuzu tohumu her zaman aynı gramdaymış.
.
Tarihte insanlar bunu bildiklerinden Elmas gibi değerli bir mücevherin ölçümü için “Karat olarak” kullanmışlar.
.
16 Keçiboynuzu çekirdeği, 1 dirhem edermiş.
O da yaklaşık (3gr)
.
İki dirhemlik altının 1 çekirdek fazla tartılması satıcının itibarını gösterirmiş.
“2 dirhem 1 çekirdek deyimi” de buradan gelirmiş.
.
Günümüzde şık giyinenler için mecazen kullanılıyor:
“İki dirhem bir çekirdek giyinmiş…”
 
AYI RÜSTEM
Bir bayram daha geldi geçti.
Bizim gibi alt geliri olan mahallelerde bu bayramların tadı başka.
Sosyete mahallelerinde olduğu gibi komşuluk, gelenekler henüz bitmedi.
Bizler o doğallığı hala yaşıyoruz.
.
Bayramda annemin elini öperek başladım mesaiye. Sonrasında annemi ziyarete gelen komşulara hizmet ederek geçti.
Evde ikimizden başka kimse olmadığından mecburen işlenmek bana düştü.
.
Hoş gelen misafirler de mutfaktan hiç çıkmadılar hizmetlenmek için.
Kendi ikramlarını kendileri yaptılar neredeyse.
.
Ama komşu Mualla teyze yanında getirdiği gelininin elini soğuk sudan, sıcak suya sokturmadığından tüm hizmet işi bana düştü.
Ben yüksünmem, nihayetinde misafirdir, ikram şarttır.
.
Ama bizim Mualla teyze benim hizmet işini çok ciddiye aldığından sürekli eleştiriyordu.
Anneme seslenerek:
“Kız bana bak! Senin oğlana tepsiyi tutmasını öğretemedin galiba, baksan yamuk tutuyor kahveleri dökecek şimdi üzerimize” gibi sürekli eleştirdi.
.
Yahu ben zaten kahvede garsonum.
Tepsiyi benden iyi kim tutabilir ki?
.
“Kız bana bak! Ne biçim kahve yapmış bu senin oğlan? Acı olmuş, acı…”
.
Be Mualla teyze, ben kahveciyim…
Benden daha iyi kim yapabilir ki kahveyi?
.
Asıl baklavayı getirince açtı ağzını yumdu gözünü:
“Kız bana bak! Sen bu baklavayı kime yaptırdın? Her katına ceviz koymamış. Yoksa sen malzemeden mi kıstın?” der demez köşesinde sakin sakin oturan annem bir yanardağ gibi patladı:
“Bana bak Mualla! Sabahtan beri söylemediğin laf kalmadı. Otur oturduğun yerde de önünden ye! Açtırma bana bayramlık ağzımı şu güzel gelininin yanında.”
.
Mualla teyze neye uğradığını şaşırdı.
Zira annemden böyle bir çıkış hiç beklemiyordu. Hiç sesini çıkarmadan sessizce toplandı ve gelinini dürterek sessizce, “Haydi kızım gidelim, burada suyumuz ısındı” dedi ve kalktı.
.
Annem gerçekten çok kızmıştı.
Yerinden bile kalkmadı geçirmek için.
Ben mecburen yolcu ettim onları.
.
Sonra döndüm anneme,
-“Anne ne yaptın misafirdi onlar? Bırak ne derse desin, sen huyunu bilmez misin?”
-“Ben anlamam… Misafir ise misafirliğini bilecek. Her şeye bahane bulmayacak. Onun huyu bu. Söylemeden edemez. Yarın gelir barışır merak etme sen…”
.
Mualla teyzenin bana söyledikleri neyse de Annemi en çok kızdıran şey Baklavaya laf atmasıydı.
Mahallede annem gibi baklava yapan yoktu halbuki.
Bütün Mahalleli annemin baklavasını yemek için sıraya girerler ona bakarsan.
Mualla teyze baklava mevzuunda duvara toslamıştı.
Annemden de zılgıtı yedi, rahatladı.
.
Geçtiğimiz bayram “Baklava nasıl yapılır?” şeklinde bir tartışma yaşandı bizim evde.
Yine bayram ziyaretinde bizim evde rast gelen üç komşu kadın ve annem “Baklava nasıl yapılır?” konusunda tartışma yaşadılar.
.
Nişastasından cevizine, unundan yağına, şerbetinden pişirilmesine kadar neler konuşuldu neler…
Ama sonunda annemin baklavasının en iyisi olduğu konusunda birleştiler.
.
İşte bunun üzerine Mualla teyze baklavaya laf atınca Annem çıldırdı.
.
Şunu anladım ki: “Bir kadına ne dersen de ama baklavasına laf atma…”