Gelecek nesillere bırakılacak en güzel miras, güzel ahlak ve iyi bir meslektir der Hazreti Peygamberimiz.

Gelecek nesillere bırakılacak en güzel miras, güzel ahlak ve iyi bir meslektir der Hazreti Peygamberimiz. Ne zenginlikler var dünyada kimseye yar olmuyor. Eğitim sistemleri neredeyse kazanmak ve yığmak üzerine kuruluyor. Oysa çağdaş dünyanın ne zengini ne fakiri belli. Daha düzenli toplumlar olarak görünüyor.
Hak etmek en güzeli olsa gerek. Bununla birlikte, insanoğlunun önüne geçilmez hırsı ve daha fazla kazanma isteği, ne yazık ki, menfaat bağlamında hakkın ve hukukun önüne geçebiliyor. Bilimi, teknolojiyi, sahip olduğu neredeyse her şeyi menfaatine endeksleyebiliyor.
Gelişmiş insanların pek gündeminde olmasa da, az gelişmiş toplumlarda zengin olmak, iyi arabaya binmek, en ileri telefon cihazı kullanmak, evin en lüksünde oturmak en büyük ideallerden biri halindedir. Hatta kariyer gibi görünür dünya malları.
İnsanın yapısında vardır refah seviyesini artırmak, kaynaklardan daha fazla yararlanmak. Hatta paylaşmayı unutur çoğu zaman ortak değerlerden yararlanırken bile. Egoların güçlenmesiyle birlikte daha fazla kazanma isteği artar da artar. Önce kendisi için rahat bir hayat hedeflerken çocuklar için de maddi değeri olan materyalleri biriktirmeye başlar. Az daha, az daha derken hayat felsefesi yığmaya endekslenir gider. Kendisi de farkına varmaz. Bu felsefe içinde varlık içinde kıtlık çekenler bile vardır.
Miras, ebeveynlerin gelecek nesillere bıraktıkları maddi ve manevi değerler bütünü olarak adlandırılır. Çevreciler yaşanacak bir dünya bırakmanın en iyi miras olduğunu gösterirken, kapitalistler için en iyi miras yüklü bir servettir. Birey bazından devletler boyutuna kadar, dünyanın mevcut kaynaklarını daha fazla kullananlar daha yüklü miras bırakmaktadırlar.
Peki, insanın bireysel mirası ne olabilir çocuklarına ve torunlarına? Ev, araba, arsa, yat, kat gibi çok sayıda maddi değeri olan yaşam standartlarını yükseltecek, rahat bir yaşam şartları sunacak değerler sayılabilir miraslık değerler içinde.
Köylerimizde en önemli sorunların başında gelmektedir miras ve mirasın paylaşımı. Dargınlıklar, kırgınlıklar, hatta kavgalar bile çıkmaktadır kardeşler arasında. Herkes hakkını isterken doğal olarak içinde daha iyisine sahip olma güdüsü de yatmaktadır. Sağlığında mal bağışlayanın huzuru olmaz diye gelenekselleşmiş bir deyim de vardır. Gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun küçük bir kıvılcım mirasın paylaşımında sorun yaratabilmektedir.
Sorunlu paylaşımlarda aslında iyi bir mirasın bırakılmadığı da ortaya çıkıyor. İyi yetişmiş bir insanın kardeşine bir parça daha fazla miras gitmesine buğuz yapması, başka çarenin olmadığı yerlerde benim hakkım diye diretmesi söz konusu olamaz. Sonuçta, mirasın bir kısmı unutulmuştur. Sürdürülebilir yapıların aslında bozulmadan korunması ve işletilmesi en güzel mirastır. Bunu kimin işlettiği önemli değildir. Parçaladıkça küçülen yapıları sürdürülebilir halde tutmak, tekelleşen, işletim giderlerinin sürekli arttığı dünyada neredeyse imkânsızdır.
Önemli olan kendinden sonraki nesillere sağlıklı, sürdürülebilir yaşam koşulları bırakmak ise, değerli materyalleri yığmanın çok da anlamı yoktur. Hatta kurumsallaşmış sağlıklı iktisadi işletmeler en güzel mirastır, güzel ahlakın yanında. Hepsinden güzeli de, hakkın ve hukukun korunduğu, yaşanır bir ülke değil midir?