.

Osmanlı’da her devletlünün Allah dostu bir sohbet arkadaşı vardır. Paşa’nın musahibi Haşmet Baba adlı haramdan sakınıp, sözünü sakınan, hikmet ehli bir zattır.
Koca Ragıp Paşa “Bu ayda tebaasında bulunanlara kolaylık gösterenler affonulur” müjdesi mucibince Haşmet’i de yanına alarak, tebaasındakilerin çarşı-pazar defterlerini kontrole gider.
Paşa’nın her ramazan yaptığı bu gizli işini sadece Haşmet Baba bilir.
Ragıp Paşa bir manava girip:
“Selamün-aleyküm. veresiye defteriniz var mı?”
“Vardır” cevabını alınca, o defterde ne borç varsa öder. E
snaf da Paşa’nın huyunu bilip, gizlilik tembihine uyar. Borcu ödenenler, Allah’a hamd-ü senâ eder. Nüktedan Ragıp Paşa işi bitince Haşmet’e takılmadan edemez.
-“Bre Haşmet ölümü düşünürüm de. Kabir taşıma ne yazdırayım?”
-“Dün altımda olanlar, bugün üstümde yazdır Paşam!”
-“Hoş bir cevap verdin. Senin de borcun var mı?”
-“Vardır elbet, bakkal tayfasına 2 altın, manava 3 altın...”
-“Sana kul borcunu değil, orucu sordum yahu!...”
-“Kusura bakmayın Paşam, siz sadece kul borcunu sorarsınız, orucu ancak Yüce Allah sorar.”
 
***
Bir gün Erzurum kahvelerinden birinde insanlar iftar vaktinin gelmesini beklerken o anda içeriye biri hızla ve şiddetle girmiş:
-“Abi çabuk goşu gelin bi tenesi orucuni basır cigara içirdi gözüğüm öğünde...”
Kahveden biri cevap verir:
-“Ola tamam bi dur neye fenikisen? Ambu çayımi içim gelirem.”
 
***
Bir gün Erzurumlu Naim Hoca’ya sormuşlar;
-“Denize girersek orucumuz bozulur mu?”
Naim Hoca şöyle cevap vermiş;
-“Ula uşahlar, Remazanda siz denize girersez orucuz bozulmaz. Amma deniz size girerse orucuz bozilir. Ona göre...”
 
***
Nasreddin Hoca, Ramazan ayı boyunca vaazlar etmek, namazları, teravihleri kıldırmak üzere evine uzak bir köyde işe başlamış. Hoca’ya köyde bir oda tahsis etmişler. Görevi kısa süreli olduğundan Hoca ailesini getirmemiş, odasında tek başına kalıyormuş.
Köyde vaaz ederken bir ara Hz. İsa’nın göğe çekildiğinden söz etmiş.
Camiden çıkınca yaşlı bir kadın yanına yaklaşıp:
-“Hoca efendi, Hz. İsa göğe çekildi dedin, ama orada ne yeyip ne içtiğini anlatmadın!”
Hoca: “Bre kadın, günlerdir bu köyün misafiriyim. Bir gün olsun misafirimiz ne yer ne içer demediniz de, gökte misafir edilen Peygamberin ne yeyip ne içtiğini soruyorsun!” demiş
 
***
Softanın biri Bektaşi’nin önüne geçti:
-“Ey Erenler; iyisin, hoşsun, ilim irfan sahibisin; bir de oruç tutup, namaz kılsan, bizim nazarımızda da itibarın olur o zaman” dedi.
Bektaşi gülümseyerek:
-“Sizin nazarınızda itibar kazanmak için, Tanrı önündeki itibarımı zedeleyemem” dedi.
 
***
Bektaşi babasına sormuşlar:
-“Baba erenler, ramazan hakkında ne düşünüyorsun?”
Bektaşi babası:
-“Vallahi, demiş; iftara bir şey dediğim yok ama, şu sahuru da öğleye alsalar daha iyi olurdu.”
 
***
Bayramın yaklaştığı günlerden birinde, iftar sırasında, misafirlerden biri:
-“Keşke, Ramazan, senede iki kez gelse.”
Aynı sofrada misafir bulunan Bektaşi, hemen şu cevabı verir:
-“Öyleyse Ramazan gider gitmez neden bayram yaparsınız? İnsan, sevdiği gidince bayram mı yapar hiç!...”
 
***
Bu sene de Ramazan geldi geçti, oruçlar tutuldu, teravihler kılındı, Kadir gecesini idrak ettik ve Allah’a şükür bayrama erdik hep birlikte.
Allah hepimize sağlıklı, neşeli, huzurlu, sevdiklerimizle birlikte nice ramazanlara ve bayramlarına erişmemizi nasip etsin.
İyi bayramlar…