Hazır eriştelerden ruja kadar dünyada en çok tüketilen bitkisel yağ olan palm yağına talep her geçen gün artıyor.

Türkiye kendi bölgesinde 800 bin ton ile en fazla palm yağı ithal eden ülke durumunda. Talep arttıkça palm plantasyonları artıyor. Haliyle tropikal yağmur ormanları sürekli daralıyor.

Pek çok çalışma, yağmur ormanlarının palmiye yağı plantasyonlarına dönüştürülmesiyle biyolojik çeşitliliğin kaybolduğunu gösterse de daha farklı olumsuzlukların da ortaya çıktığı dikkati çekiyor. Amherst Massachusetts Üniversitesi'nden araştırmacılar, palm plantasyonlarının yaygınlaştığı havzalarda su kalitesinin düştüğünü ve yerli halkın bundan ciddi zarar gördüğünü bildiriyorlar.

Son zamanlarda Yeni Gine adasının yarısı, palm plantasyonlarına çevrilmiş durumda. Bölge aynı zamanda farklı Yerli Papualı yerlilerin avcılık toplayıcılıkla geçindikleri bölge.

Palmiye yağı şirketleri hangi pestisitleri kullandıkları, sulama çabalarının zamanlaması, yüzey akışıyla ilgili sorunlar hakkında pek çok veriye sahip olmasına rağmen, bu bilgilerin yerliler tarafından öğrenilme şansı bulunmuyor.

Araştırma ekibi üç farklı senaryo modellemişler. 2010-15 yıllarına ait arazi örtüsü verilerini kullanan tarihsel temel; 2015-21 yılları itibarıyla büyük palmiye ağacı tarlalarının bulunduğu çağdaş manzarayı temsil eden değiştirilmiş bir senaryo ve 2024'ten 2034'e kadar tahmin edilen, sabit bir oranda plantasyon genişlemesini varsayan ve aynı zamanda önümüzdeki 10 yılın değişen iklim verilerini de içeren bir gelecek senaryosunu ortaya koymuşlar.

Araştırma bulguları, tropik yağmur ormanlarından çağdaş palmiye plantasyonuna geçişin yağış, akıntı ve toprak nemini artırdığını gösteriyor. Plantasyonların başlamasından bu yana su kalitesi önemli ölçüde düşüyor ve taşınan sedimantasyon %16,9, azot %78,1 ve fosfor %144 oranlarında artmış görünüyor.

Ekibin gelecek senaryolarına göre su kalitesi üzerindeki en kötü etkiler bir miktar ılımlı olsa da su kalitesi çok daha kötüye gidecek ve daha fazla akıntı yaşanacak.

Nehirlere ve havzadaki derelere güvenen aşağı havzadaki yerli halklar son derece savunmasız durumda görünüyor. Uluslararası palmiye yağı şirketleri meyvelerini alırken, tüm çevre ve halk sağlığı masraflarını onlar üstleniyor.

Yeşil enerji projesi çerçevesinde Almanya’nın Hamburg kentinde biyodizel çalışmalarını incelerken bazı Alman otomobil firmalarının araştırma geliştirme çalışmaları kapsamında motor teslim ettiklerini görmüştük. Almanya’nın kanola üretimi ve biyodizel üretiminin sınırlı olduğunu sorunca, ekipten bir uzman palm yağı üretiminin çok artacağını ve en ucuz kaynak olduğunu söylemişti. Otomobil firmalarının biyodizel ile yüksek performans alabilmek için dizel motorlarda yapılabilecek değişimlerin araştırılmasını talep ettiklerini de belirtmişlerdi. Kuzey Avrupa ülkeleri çevre kirliliği nedeniyle dizel motorları yasaklarken, bu tür gelişmelerin daha çevreci olduğunu düşünmek de akıllıca görünmüyor aslında. Çünkü palm üretimi dünyanın akciğerlerini yok ettiği gibi yetiştiği havzalarda ciddi pestisit kirliliği de yapıyor. Çağdaş dünya işte.