Dünya’da ilk defa 1856 yılında Avustralya’da taş işçilerinin hareketiyle başlayan işçi hareketi, otuz yıl sonra Amerika’da daha da büyüyerek 1 Mayıs 1886’da büyük bir gösteriyle vücut bulmuştur.

Günde 12 saat, haftada 6 gün olan çalışma koşulları yarım milyon işçinin katılımıyla 8 saate düşürülmüştür.

Ülkemizde işçi ve emekçi gösterileri ilk defa Selanik’te pamuk, tütün ve liman işçilerinin katılımıyla 1911 yılında gerçekleştirilmiştir. Bundan bir yıl sonra yine 1 Mayıs 1912’de İstanbul’da geniş kapsamlı gösteriler yapılmıştır. Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşları süresince yaklaşık 10 yıl boyunca 1 Mayıs’la ilgili herhangi bir etkinlikte bulunulmamıştır. Ancak, Cumhuriyetin ilanından önce 1923’te 1 Mayıs “işçi bayramı” olarak ilan edilmiştir. Bir yıl sonra ise işçi ve emekçi gösterileri yasaklanmıştır. Bu yasak, takrir-i sükûn yasasıyla da yasallaştırılmıştır.

Takrir-i sükûn yasasından 10 yıl sonra 1 Mayıs’ın “bahar ve çiçek bayramı” olarak kutlanmasına karar verilmiş ve ücretsiz tatil günü ilan edilmiştir. İnsanlar bu tatil gününü kırlara çıkarak, piknik yaparak kutlamaya çalışmışlardır.

1970’li yılların ortalarına doğru DİSK’in organizasyonuyla 1 Mayıs “işçi bayramı” olarak Taksim’de kutlanmaya başlanmıştır. Ancak 1977 yılında beş yüz binden fazla işçinin katılımıyla gerçekleştirilen bayramda, işçilerin üzerine ateş açılmış, 34 işçi yaşamını yitirmiş ve tarihe Kanlı 1 Mayıs olarak geçmiştir. O günler, anarşik olayların en şiddetli zamanlarıydı. Şehirlerin, mahallelerin sokakların, halkın ortak kullanım alanlarının parçalandığı dönemlerdi. Sağcıların, solcuların yaşadığı, takıldığı mekânlar adeta bölünmüştü. Okullarda egemen gücün yandaşı öğrenciler ancak derslere girebiliyorlardı. Kahveler, lokantalar, yurtlar basılıyordu. Adaletin gücü polis bile neredeyse ikiye bölünmüştü. İdeolojik gruplaşmalar pik noktasına ulaşmış, tarafsız neredeyse hiç kimse kalmamıştı. Güzel yanları vardı elbette. Çok okuyan, ideolojisini bütün detaylarıyla özümseyen bir gençlik yetişiyordu. Ancak anarşik olayları, saldırıları, siyasi görüşünden ötürü dövülmeleri, okula sokulmamaları tasvip etmek mümkün değildi.

Kanlı 1 Mayıs’ın yaşanması ideolojik hareketlerin veya karşı duruşların işçi bayramına müdahalesiydi kesinlikle. Hak mücadelelerinin demokratik bir şekilde yapılması elbette herkesin arzusu olmalıdır. Bir yerleri kırıp dökmek suretiyle, birilerinin hukukuna tecavüz ederek hak mücadelesi yapmak doğru değildir.

Liberal ekonomi modeli uygulayan gelişmekte olan ülkelerde en önemli sorun işsizliktir. Ülkemizde işsizliğin boyutları oldukça farklıdır. Ataerkil aile yapısı aslında işsizlerin önemli bir kısmını örtmektedir. Milyonlarla ifade edilen fakülte ve yüksek okul mezunu işsizimiz vardır. Ülke kaynaklarının eşitlikçi bir yaklaşımla paylaşımı özdeğinde daha fazla istihdam yaratacak sektörler ve çalışma alanları ortaya konulmaya çalışılmalıdır.

Yasal olarak 1 Mayıs artık “İşçi Bayramı”dır. Çalışma koşullarının iyileştirilmesi, işçinin, emekçinin yaşam standartlarının yükseltilmesi temelinde girişimlerin yapıldığı bir bayram olmalıdır.

İşsizimizin dağ gibi büyüdüğü bir ülkede, iş veriminin artırılması önemlidir. Verimlilik arttıkça işsizimiz azalacaktır. Bunun için iş güvenliği, sosyal ve ekonomik özelliklerin iyileştirilmesi önemlidir. Sosyal sıkıntılar içerisinde bir emekçi ne kadar verimli olabilir: Bu sorunun cevabını bulduğumuz zaman işsizlik azalacaktır mutlaka.