KÜLLİYEN YASAK! İstanbul Valiliği bir açıklama yaparak;

“İstanbul’da halka açık alanlarda, park, piknik yeri ve plaj gibi yerlerde alkollü içki tüketimi yasakladı.”
.
Demokrasi, özgürlük kapsamlarında pek kabul edilemez bir yasaklama şeklinde düşünülse de “İçkiyi ağzına içmeyenler yüzünden” bu yasaklama getirildi belli.
.
İçki içmek bu ülkede serbest.
Satışı serbest.
.
Eee?
.
Sokakta içmek, açık alanlarda yasak.
Sebep;
“İşin b.ku çıkarıldığı için…”
.
Bugün elime mikrofon alıp sokağa çıksam ve 30 yaş üzeri vatandaşlara sorsam;
“Bu yasağa ne diyorsunuz?” diye,
Yüzde sekseni “İyi olmuş” der.
.
Nasıl ki tabanca kullanmak isteyenlerden ruhsat isteniyor,
Nasıl ki araba kullanmak isteyenlerden ehliyet isteniyor,
İçki içmek isteyenlerden de bir belge istensin;
“İçki içebilir” şeklinde.
.
Bir heyet oluşturulsun, bu heyete müracaat edenler imtihana tabi olsun, imtihanı başarı ile geçenlere “İçki içme ehliyeti” verilsin.
.
“Birayı taşırmadan asıl açarsın?”
“Rakıya ne kadar su koyarsın?”
“Bir bardak içkiyi kaç yudumda ve ne kadar zamanda içersin?”
“İçtiğin içkinin şişesini ne yaparsın?”
“Nerede içersin?”
“Kaç kişiyle ve nasıl içersin?”
“İçerken muhabbet eder misin?”
“İçki içtikten sonra uyur musun?”
“İçki sonrası maraz çıkarır mısın?”
“Açık havada içerken etrafı rahatsız eder misin?”
.
İçki konusunda bir dolu söz var aslında.
.
“Rakı masası nikâh masası gibidir herkesle oturulmaz…”
.
Laf dönüp dolaşıp şeref kısmına gelirse;
“Neden içki içilirken ‘Şerefine’ denir?”
Sorusu gündeme gelir.
.
Ben de sosyal medyadan buldum.
Yazıyorum o zaman;
“Her ülkenin kendine has deyişleri vardır bu konu ile ilgili.
Kimi “Sağlığına” der,
Kimi “Mutluluğuna…”
Ruslar “Nazdrovya” der,
Rumlar “Stinigia...”
.
Bizde ise konu daha hoş ve de farklıdır...
Biz “Şerefe” ya da daha da özelleştirip “Şerefine” deriz...
.
Bu “Şerefe” sözünün nereden geldiğini hiç merak ettiniz mi ya da niye “Şerefe” dendiğini?
Kısaca şöyle anlatabiliriz. ...
Zamanın! zaman olduğu dönemlerde, içki içmek bir adap, usul işiymiş.
.
İçki masasına oturan ağır abiler içmeye başlamadan önce kendi aralarında şu anlaşmayı yaparlarmış;
“Arkadaşlar bu meret şişede durduğu gibi durmaz, her ne kadar yakın ahbap olsak da, bir süre sonra çenemizin bağı çözülür ve olmadık şeyler söyleyip sonradan pişman olacağımız şeyleri anlatabiliriz. Bu masada konuşulan ve anlatılanlar sadece ve sadece bu masada kalacak, söz mü?”
“Söz!...”
“Şerefine mi?
“Şerefine!”
.
O günlerde belki de bir yeminmiş bu “Şerefine” sözü..
İşte tüm hikâye bu...”
.
“Dinimize göre içki haram” der hocalarımız.
Arapça bilmediğimizden onlara inanırız.
.
Ancak ülkemiz laik bir devlet ile yönetildiğinden ve “Nas” kuralları sadece “Kişilere mahsus” olduğundan, içmek ve satmak serbesttir.
.
Her kişi cezasını kendi şahsına münhasır bir vaziyette diğer dünyada verecektir.
Ona inanırız.
.
Ancak,
Bugün dışarıda, yarın toplantılarda, öbür gün lokantalarda, diğer gün ise evde içmek yasaklanırsa hiç şaşırmayın.
Zira bu ülkede “Nas” a dayalı bit takım uygulamalar mevcuttur.
.
İçki içene, içmeyene bile “Halka açık alanlarda, park, piknik yeri ve plaj gibi yerlerde yasaklansın” dedirtecek davranışlardan kaçınmazsanız sonu bu olacak.
.
Ağzınıza sahip olun.
Şişenize sahip olun.
Kendinize hakim olun.
Yoksa “Nas” a dayalı olarak, “Külliyen yasak gelecek” haberiniz olsun…
 
KUZULAR VE KOÇLAR
Rivayete göre Şam valisi Esat Paşa sıfırı tüketir ve hazine boşalır.
Büyük sıkıntıya düşer.
Danışmanları çare olarak;
“Şam’daki dokumacılara fazladan vergi koymasını” tavsiye ederler.
.
Bu tavsiye üzerine Esat Paşa danışmanlarına:
“Böyle bir vergi koyarsak ne kadar gelir elde ederiz?” diye sorar.
“Elli veya atmış kese altın elde ederiz” derler.
Bunun üzerine Esat Paşa “Bu insanlar zaten zar zor ayakta duruyor, bu vergiyi nasıl ödeyecekler?” diye sorar.
“Evlerindeki altınları ve mücevherleri satarlar Paşam…” diye cevap verirler.
Esat Paşa “Ben bu meblağı daha güzel bir yöntemle elde etsem nasıl olur?” diye sorar.
Danışmanları sessizliğe bürünür.
.
Ertesi gün Paşa müftüye bir davet göndererek “Gece gizlice buluşalım!” der.
Müftü gece paşanın yanına gelir.
Paşa “Müftü Efendi! Bize ulaşan bilgilere göre özel hayatında şeriata aykırı davranıyor ve evinde gizlice içki içiyormuşsun. Bu durumu İstanbul’a bildirmem gerek. Ancak önceden seni haberdar edeyim dedim” der.
.
Bunu duyan müftü efendi paşaya yalvarmaya başlar.
İstanbul’a haber vermemesi için Paşa’ya 1000 Mecidiye vermeyi teklif eder.
Paşa kabul etmez.
Müftü iki katını teklif eder.
Paşa yine kabul etmez.
Sonunda 6 bin Mecidiyede anlaşırlar.
.
Sonraki gün Esat Paşa Kadı Efendiyi davet eder.
“Kadı efendi! Rüşvet aldığın ve makamını şahsi menfaatin için kullandığına dair güvenilir kaynaklardan elimize bilgi ulaştı” der.
Bu sefer Kadı Efendi, Paşa’ya yalvarmaya başlar.
“Aman efendim beni görevimden almayın, insanlara rezil olurum” diyerek Müftü Efendi gibi Esat Paşa ile pazarlığa başlar.
Kadı ile de 6 bin Mecidiyede anlaşırlar.
.
Sonra sırasıyla Defterdar, Karakol komutanı, Esnaf ağası ve büyük zenginleri tek tek davet eder.
Bu operasyonun sonunda Esat Ppaşa tam 200 kese Mecidiye altını toplar.
 
Arkasından danışmanlarını çağırır;
“Şam halkına vergi koyduğumu falan duydunuz mu?” diye sorar.
“Hayır Paşam duymadık” derler.
“Bakın hiçbir vergi koymamama rağmen 50 yerine 200 kese Mecidiye altını topladım” der.
“Bunu nasıl yaptınız Paşam?” diye sorduklarında
“Kuzuların derilerini yüzmektense koçların yünlerini kırkmak daha iyidir” der.
.
Şu mübarek günde bu yazıyı neden yazdım?
.
Bu yazı gerçek hayatımıza yüzde yüz bir atıfta bulunmaktadır…  
Zamları yapana kadar, vergi affına uğrayanlardan vergi alınsa sanki daha iyi olurdu…
 
ASIL OLAN MUHALEFET
Ümit Özdağ’ın sosyal medya paylaşımı:
“Günaydın Türkiye, 1 futbol antrenörü takımı ligde şampiyon yapmak vaadi ile 3. sırada alıp lig bittiğinde 8. Sıraya geriletmiş ise başarısızdır.
Keza Türk ekonomisini dünyanın 16. büyük ekonomisi olarak alıp 22. sıraya gerileten Erdoğan büyük bir fiyaskodur. Erdoğan’ın bizi kıskanıyor dediği Almanya’da 2022’de kişi başı et tüketimi 79.18 kilo, Fransa’da 70.20 kilo Erdoğan’ın 20 yıldır yönettiği Türkiye’de ise 9.9 kilo olmuştur.
Başarısız iktidarı değiştirmek için, başarısız muhalefeti değiştirelim”
.
Yorum yok.
Adam diyeceğini demiş işte…
 
KOSKOCA TÜRKİYE
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca açıklıyor:
“4 bin Suriyeli sağlık çalışanını istihdam ettik.”
“Suriyelilere 3 milyondan fazla yataklı tedavi yaptık.”
“Suriyelilere 97 milyon poliklinik hizmeti yaptık.”
“Suriyelilere 2 milyon 600 bin ameliyat yaptık.”
“754 bin Suriyeli bebeğimiz dünyaya geldi.”
Keşke azıcık da dönüp, şu halkına baksaydın be bakanım…
.
Pazaryerinde, çarşıda karşılaşıyorum.
İnsanlar SMA hastası olan bebelerine yardım toplamak için resmi olarak dileniyorlar.
İstedikleri ise bir tek aşı…
.
Yazıktır yahu.
Bu insanları orada dilendirmek.
Onlar bir anne!
Feryat duymayan bir devlet olmaz!
.
Sağlık Bakanımız bu kelimeleri ederken, o anneleri düşünüyor mu acaba?
.
Dünyanın kıskandığı koskoca Türkiye!
SMA hastası bebelerine bakamıyor mu?