KREDİ KARTI Dün “Çarşı-pazar gezeyim” dedim.

Öyle ya vatandaş ne halde?
Hayatından memnun mu?
Bakalım da yazalım.
.
Yolum Aynalı Çarşı’ya düştü.
Bir arkadaşımızın hediyelik dükkânına çağrıldım, “Gel çay ısmarlayayım” dedi.
.
Normalde çok severim çayı.
Günde 15 bardak içmeden yatağa girmem.
.
Ama bugünlerde mide hapımı bırakmak için alternatifler arıyorum.
.
Bitki çayları, meyve kürleri, otlar filan.
.
En son şu karışımdan şifa arıyorum.
1 tane muz,
1 yemek kaşığı tahin,
1 çay kaşığı tarçın.
Hepsini Rondo’da ezip karıştırıyorsunuz.
Sabah, öğle, akşam olmak üzere 2-3 kaşık yiyorsunuz.
.
Arada da mideniz yandıkça 1 kaşık yiyorsunuz.
Bu karışımı hep yanınızda gezdirmeniz zor.
Elbette pek pratik değil.
.
Ama şimdilik fena gitmiyor.
Yanımda yine de “Talcid, Kompensan, Rennie v.s.” gibi “Acil durumlarda camı kırınız” görevi yapacak ilaçları da taşıyorum.
.
İşte bu “Mide ıslah çabalarım” yüzünden, “Çarşı çayı” dediğimiz çayları içmemek için direniyorum.
.
Muhabbet ediyorum.
İşlerin pek sağlıklı gitmediğinden söz ediliyor filan.
Yani hep aynı şeyler.
.
Müşteri geliyor.
Genç bir kız.
Tesettür kurallarına uygun giyinmiş.
Sempatik biri.
Belli ki il dışından şehrimizi gezmeye gelmiş, gelmişken görmemek olmaz denilerek Aynalı Çarşı’ya getirilmiş, gelmişken bir tanıdığına götürecek hediye almak istemiş genç kızımız.
.
Öndeki tezgâhtan, 2 saat pazarlıklardan sonra 30 liraya bir hediyelik eşya beğeniyor.
İş yeri sahibi arkadaşım hediyelik eşyayı paketliyor.
Sıra para ödemeye gelince müşteri soruyor;
“Kart geçiyor mu?”
“Hayır, kart geçerli değil” cevabını alıyor.
Biraz bozuluyor.
Cebinden 20 lira çıkıyor.
Arkadaşına soruyor ondan da 10 lira çıkıyor.
Ve alışverişi tamamlıyor.
O gittikten sonra arkadaşım dert yanıyor; “Yemin ederim 5 lira için Pos makinesi soran var…”
.
Pazarda gezerken görmüştüm esnaf yazmış; “Kart geçerli…” diye.
.
Çay satan bir esnafla konuşuyoruz, “Çay parasını kartla ödemek isteyen dolu…” diyor.
.
Bu konu ile alakalı haber şöyle;
“Kredi borçlanmaları geçen yıla oranla yüzde 53 arttı.
Tüketici kredilerinde (konut, taşıt ve ihtiyaç kredisi) yüzde 57’lik bir artış görülürken bireysel kredi kartı borçlanmaları da yüzde 146 arttı.”
.
Aslında cepte para yok,
“Resmen karttan geçiniyoruz…”
Peki, nereye kadar?
 
AVM
AVM’ye gidince bir kalabalık görülmüyor değil hani.
Ancak mağazalar da öyle tıklım-tıkıs değil.
Tek-tük insana rastlanıyor.
Öylesine baktığımda Çanakkaleli çok kimse yok (en azından benim tanıdım).
Tahminim şehir dışından gelip mola vermek isteyenlerle, çevreden gelip alış-veriş yapmak isteyenler var.
.
İlçelerde aradığını bulamayanlar günlük AVM turu yapabiliyor.
.
Kuyumcular çarşısı kalabalık ama daha çok altın bozdurmak için gelen varmış.
.
Olsun be!
“Her şey güzel olacak!” diyeceğim de, cevap gelecek anında biliyorum;
“20 senedir olmamış, şimdi mi olacak?”
 
BAHANE RUHU
Albert Einstein’ın meşhur söz vardır;
“Aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuçlar beklemek deliliktir…”
.
Doğru.
Yoğurda su katarsanız “Ayran” olur.
Ertesi gün aynı şeyi yapsanız yine aynı olur.
Bunu Amerika’da denesiniz sonuç aynı.
Hiçbir zaman “Kola” olmaz mesela.
.
20 senedir aynı terane:
“Yapacağız, edeceğiz…”
“Yap o zaman elinden tutan mı var?”
Yapamaz.
Sebep?
Hep aynı kişiler.
Say sağdan bizim oğlan,
Say soldan bizim oğlan.
.
“Aga bırakalım başkası yapsın, bir görelim?”
“Olmaz o yapamaz!”
“Neden?”
“O alevi, o kalın bıyıklı, o gomonist… v.s.”
“Sen?”
“Bayrak inmez, Ezan susmaz, Vatan bölünmez…”
“Eee? Kim bölmek istiyor? Kim ezanı susturacak olan?”
“Dış güçler…”
.
Adam diyor ki:
“Çıkarlarınıza bahane bulma ruhunuzu terk etmedikçe, doğru dürüst yaşayamazsınız.”
 
HARAM
Vaktiyle Bursa’ da bir Müslüman, bugünkü adı Arap Şükrü olan muhitte çeşme yaptırmış ve başına bir kitabe eklemiş:
“Her kula helâl, Müslüman’a haram!”
Bursa başkent, tabii Osmanlı karışmış, “Bu nasıl fitnedir?” diye…
.
Gitmişler kadıya şikâyete, adamı yakalanıp yaka-paça huzura getirmişler.
.
“Bu nasıl fitnedir, dini İslâm, ahalisi Müslüman olan koca devlette sen kalk, hayrattır, sebildir diye çeşme yap, ama suyunu Müslüman’a yasakla! Olacak iş midir, nedir sebebi, aklını mı yitirdin?” diye çıkışmı kadı efendi.
.
Adam:
“Müsaade buyurun, sebebi vardır,
lâkin ispat ister, delil şarttır…” dedikçe kadı kızmış:
“Ne delili, ne ispatı? Sen fitne çıkardın, Müslüman ahalinin huzurunu kaçırdın, katlin vaciptir!” demiş.
Demesine demiş ama bir yandan da merak edermiş:
“Nedir gerekçen?” diye sormuş.
Adam:
“Bir tek Sultan’a derim…” diye cevap verince, ortalık yine karışmış.
.
Söz Sultan’a gitmiş, adam yaka paça saraya götürülmüş.
Padişah da bu işlere pek sinirlenmiş ama diğer yandan o da meraklanırmış:
“De bakalım bre mendebur, ne diyeceksen de! Bu nasıl iştir ki, hem çeşmeyi yaparsın, hem de her kula helâl, Müslüman’a haram yazarsın?”
.
Adam, başı önünde başlamış konuşmaya
“Delilim vardır, lâkin ispat ister.”
“Ya dediğin gibi sağlam değilse delilin?”
“O zaman boynum, hükme kıldan incedir Sultanım…”
“Eeee!”
“Sultanım, herhangi bir havradan (Sinagog) rasgele bir Hahamı izahsız yaka-paça tutuklayın, bir hafta tutun.
Bakın neler olacak?”
.
Dediği yapılmış adamın.
Ama bütün azınlıklar bir olmuş, başlarında Museviler olmak üzere,
“Ne oluyor, bu ne zulüm?
Bizim din adamımıza biz kefiliz, ne gerekirse söyleyin yapalım, o masumdur, gerekirse kefalet ödeyelim…” demişler.
Çevre ülkelerden bile elçiler gelmiş, elçiler mektup üstüne mektup getirmiş.
Bir hafta dolunca, adam:
“Sultanım, artık bırakmak zamanıdır” demiş, Haham bırakılmış, azınlıklar mutlu olmuş. Hatta bunun üzerine Sultan’a teşekkürler, hediyeler gelmiş...
“Aynı işi herhangi bir kiliseden herhangi bir papaz için yaptırınız Sultanım…” demiş.
.
Aynı şekilde bir papaz derdest edilip
yaka-paça alınmış pazar ayininden ve aynı tepkiler artarak devam etmiş…
Haftası dolunca da serbest bırakılmış.
Mutluluk ve sevinç gösterileri daha bir fazlalaşmış, teşekkürler, şükranlar…
Din adamlarına kavuşmanın mutluluğuyla daha bir sarılmışlar birbirlerine…
.
 Sultan: “Bitti mi?” demiş adama.
“Sultanım son bir iş kaldı, sonra hüküm zamanıdır izninizle” demiş.
“Şimdi nedir isteğin?”
“Efendim, payitahtımız
Bursa’nın en sevilen âlimini alınız minberinden…”
Adamın dediğini yapmışlar,
Ulucami imamını Cuma hutbesinin ortasında almışlar, yaka-paça götürmüşler.
Bir Allah’ın kulu çıkıp da,
“Ne oluyor, siz ne yapıyorsunuz?
Hiç olmazsa vaazı bitene kadar bekleseydiniz”, şeklinde tek bir kelâm etmemiş, imamın peşinden giden, arayan-soran olmamış…
.
Geçmiş bir hafta,
“Nerde imam?” diye gelen-giden yok!
Halk hâlinden memnun.
Bu sefer başlamış bir dedikodu, o geçen hafta tutuklanan koca âlim için:
“Biz de onu adam bilmiş, hoca bellemiştik…”
“Kim bilir ne suç etti de tevkif edildi!”
“Vah vah! Acırım arkasında kıldığım namazlara…”
“Sorma, sorma…”
.
Padişah ile beraber kadı efendi ve adam izliyorlarmış olup-bitenleri.
Sonunda Padişah çeşmeyi yaptırana sormuş:
“Eee, ne olacak şimdi?”
Adam:
“Bırakma zamanıdır. Bir de özür dileyip helâllik almak lâzımdır hocadan.”
“Haklısın” demiş padişah ve denilenin yapılması için emir buyurmuş
Adam başı önünde konuşmuş:
“Ey büyük Sultanım, siz irade buyurunuz lütfen, böyle Müslümanlara su helâl edilir mi?”
Sultan acı acı tebessüm etmiş:
“Hava bile haram, hava bile…”
(Alıntıdır)