Yazın ortasında bile bazı yerleri sel basıyor. Ne çölleşmesi siye düşünenler olabilir. Aslında yağışlar toptancılık yapıyor. Koca kış doğru dürüst yağış almadı memleket.

Zamansız gelen yağışlar, göletlerin bir kısmını doldursa da, çeşmelerin suyu azaldı, kuyuların suyu daha da derine gitti. Bu gelişmeler aslında küresel ısınma ve çölleşmenin ayak sesleri olarak nitelendirilebilir.
Dünya var olduğundan bu yana insanoğlu kendi çıkarları ve amaçları doğrultusunda sürekli olarak doğal kaynakları kullanmaktadır. Hatta geliştirdiği teknolojilerin önemli bir kısmı doğal kaynakları daha fazla nasıl kullanabilirim amaçlıdır.
Uzun süre tedarik amaçlı kullanım, doğal kaynakların sürdürülebilirliğine çok fazla zarar vermemiştir. Ancak endüstri devriminden sonra ticari üretim zihniyeti doğal kaynaklar üzerindeki baskıyı aşırı bir şekilde artırmıştır. Uluslararası bütün anlaşmalara rağmen hala doğal kaynaklar ticari emeller uğruna geri dönüşü olmayan bir şekilde yağmalanmaktadır.
Dünyanın önemli bir kısmında kurak ve yarı kurak iklim hüküm sürmekte ve çölleşme riskini bu alanlar çok daha fazla taşımaktadır. Halen dünyanın büyük çölleri alan itibariyle sürekli artmaktadır. Geçmişte bu alanların önemli bir kısmının çöl olmadığı arkeolojik araştırmalarda ortaya çıkmaktadır. Dünyanın en büyük çölü Büyük Sahradır. Libya’nın % 99’u çöldür. Sahra çölü, Kuzey Afrika’dan başlayıp, kara kıtanın içlerine doğru her yıl 30-50 km hızla ilerlemektedir. Bu büyük çölde 10 yılda toplam 3 mm yağış düşmektedir. Bir zamanlar önemli bir kısmı Roma İmparatorluğunun tahıl ambarı olan bu çölün geri kazanılması bugünkü teknolojiyle imkânsızdır.
Çöller yağış kısıtı nedeniyle kullanılamaz haldedir. İklim koşulları da çölleşmeye neden olabilecek niteliktedir. Bununla birlikte, kaynakların doğru kullanımı çölleşmenin önüne geçmede en önemli unsurdur.
Çölleşmenin çok sayıda nedeni bulunmaktadır. Konya-Karapınar’ı çölleşmenin eşiğine getiren uygulamaların başında meraların tarımsal üretime açılması gelmektedir. Traktörün yaygın kullanıma başlanmasıyla, meralar tarıma açılmış, 30 yıl gibi kısa bir süre içinde bütün arazi üretim dışı kalmıştır. Aynı bölgelerde, hatta Ağrı çevrelerinde, Iğdır Ovasında çölleşmenin ayak sesleri duyulmaktadır. Zaman zaman ortaya çıkan kum fırtınaları çölleşme belirtileridir.
Ormanların tahribatı çölleşmeyi hızlandırmaktadır. Genellikle kereste ve yakacak tedariki amacıyla oluşan baskılar, zaman içerisinde erozyonu hızlandırmakta ve toprakla birlikte geri dönüşümü imkânsız süreç başlamaktadır.
Yanlış tarımsal uygulamalar, aslında çölleşmenin en önemli aktörleri içerisinde yer almaktadır. Aşırı sulama, önce tuzlulaşmaya, ardından çölleşmeye neden olmaktadır. Günümüzde sulu tarım yapılan güneydoğu Anadolu, Iğdır ovası ve Konya’nın bazı bölgelerinde kapalı havza olmaları nedeniyle çölleşme riskleri bulunmaktadır.
Küresel ısınma ve kuraklık, çölleşmenin en önemli aktörleridir. Fosil yakıt tüketimini azaltacak uygulamalar, alternatif enerji kaynaklarının yaygınlaştırılması çölleşmeyle mücadelede en etkili uygulamalardır.
Isınmanın önüne geçerken yeşili artırma çabaları da göz ardı edilmemelidir. Dünyanın akciğerleri olarak bilinen ormanların muhafazası ve yeşil örtünün artırılması, çölleşmeyle mücadelede en etkili eylemlerdir.