Her şey seçimin bitmesiyle başladı. Çaya zam, şekere zam, Bizim ücretlere zam.

Haliyle patron da şaşırdı ne yapacağını.
O da müesseseyi korumak amacıyla çaya, kahveye zam yapmak zorunda kaldı.
.
Zam yapmak öyle kolay değil.
Bizim kahvenin müdavimlerinin çoğu emekli.
Aldıkları maaş belli.
.
İktidar tarafı emeklileri pek düşünmediğinden ve zam konusunda elini korkak alıştırdığından çaya, çorbaya gelecek ufacık zam, onların genel bütçelerini tekrardan gözden geçirmeye sevk ediyor.
.
Bunun sonucunda günde zaten zar-zor 2 çay içebilen emekli müşterilerimiz, çay ihtiyaçlarını 1’e indirdi.
Tek çay içerek bütün gününü kahvede geçiren emekliler doluydu.
.
Adamlara “kalkın gidin” diyemezsin.
Mahallenin sakinleri.
.
Tüm bu düşünceler içinde bizim patron, yakın arkadaşı kulağı kesik Birol’un verdiği akılla çıkış yolunu, “Turizme yöneleceğim” diyerek buldu.
.
Nasıl olacaktı bu?
.
Yerli turist desen bizim mahalleye uğramazdı zaten, ne işi vardı?
Ancak yabancı turist olarak yakınımızdaki tarihi su sarnıçlarına gelenleri kastediyorsa bilemem.
İçimizde bırakın yabancı dil bilmeyi, İngilizceden haberi olmayan insan dolu.
.
Ama patron bir kere koymuştu kafasına.
Ve kendi yoluna göre de bulmuştu çözümü.
.
Önce kahvenin adını Cafe olarak değiştirdi.
Dış rengini koyu kahverengiye boyattı.
Girişe kocaman saksılarda dayanıklı çiçeklerden koydurdu.
.
2 tanede yabancı kız bulup, garson olarak çalıştırmaya başladı.
Olmuştuk Cafe!
.
Eee!
Biz ne olacaktık?
.
“Siz dış servise bakacaksınız” dedi.
Evlere servis yani?
Telefonlara bakacak, adresi alacak ve elektrikli skotırlarla siparişi yerine ulaştıracaktık.
Nasıl olacaksa?
Kim nasıl ve neden sipariş verecekse?
.
Neyse ayın 1’i itibari ile çalışmaya başladık.
Kızlar mini eteklerle servis yapmaya başladı.
Bizim kahve dolup taşmaya başladı.
.
Bırakın bizim mahalleyi, diğer kahvelerden de insanlar bize gelmeye başladı sırf kızları görmek için...
.
Hele emekliler!
Ulan tek çay için bütün gününü hayıflanarak kahvede pinekleyip geçiren yaşlılar, kızları göründe günde 3 çay içmeye başladılar.
.
Mahallede dedikodular yayılmaya başladı bu kızlar yüzünden.
“Kızın biri Hüsamettin Efendinin yanından geçerken iç geçirmiş”,
Yok, “Selami Bey kıza altın takmış”
Yok, “Bekar Dursun Bey kıza çıkma teklif etmiş” filan.
.
Öyle bir şey yok tabi.
Kadınlar durdukları yerden dedikodu üretmişler.
.
Bizim o azgın muhalifler ile iktidarın küfürlü yılmaz savunucuları kızları görünce süt dökmüş kediye döndüler.
Her gün zam haberi geliyor, bizimkilerden çıt yok. “Kızların yanında ayıp olurmuş” diye sustular.
Hiç sesleri çıkmaz oldu.
“Ne oldu size böyle?” diye sorduğumda bana “Oğlum burası artık kahve değil. Cafe! Burada medeniyet konuşur.” Dediler.
.
Hatta bizim inşaat işçisi Gaffur bile gravatla gelmişti Cafe’ye, bana sordu;
“Ağabey bu kırmızı kravat yakışmış mı?” diye.
.
Patron iyi para kazanmaya başladı.
Ama zamanla işin cılkı çıktı.
Mini etekli kızlar ön plana çıkmış ve ünümüz koskoca şehire yayılmıştı.
Cafe’ye dönüştüğümüzden beri tek bir turist gelmedi Cafe’ye.
Tek bir sipariş gelmedi telefona.
.
Bir gün akşamüstü polis bastı Cafe’yi;
“Burada kadın satılıyormuş” diye.
İhbar almışlar.
.
Parası iyiydi ama olayları çoktu be abi.
.
İşte bu sebeple bizim patron Cafe’yi tekrardan kahveye çevirmek zorunda kaldı.
.
“Zaten delikanlılık raconuna uymamıştı” diyerek bir daha tövbe bile etti ve yakın arkadaşı kulağı kesik Birol ile arkadaşlığını noktaladı, “Az daha adımız p…venge çıkacaktı” diye..
.
Kızlar da gitti zaten.
.
Cafe işi bize dört gömlek fazla gelmişti.
Biz kim bizim mahallede Cafe çalıştırmak kim?
.
Biz yine eskisi gibi günde tek çay içen emeklilere dönmüştük.
.
Ama her zaman şunu derim,
“Emeklilere daha fazla çay içirmek istiyorsak bir tane kadın garson şart!”
 
ÖPÜLDÜNÜZ
Çiftçi buğday hasadını tamamladı.
Sadece Trakya’da bir haftası var.
Sonra ellerini havaya kaldırıp ayçiçeği için yağmur dileyecek.
.
Onlar yağmur için bekleyedursun, bizim ülkede zam yağmuru başladı bile.
.
Sabah uyanıyoruz zam, akşam uyanıyoruz zam.
.
Hatta dün gece 03.40’da bile zam geldi biz uyurken.
.
Sebebi şuydu:
Dün (Cuma) Dünya Öpücük Günü’ydü.
Hatta Tarkan bile eşi Pınar Tevetoğlu’nu öptüğü bir pozu sosyal medyadan yayınlayarak “Madem Dünya Öpücük Günü” dedi.
.
İşte bu suretle iktidar da bizi gece yarısı “Dünya Öpücük Günü” sebebi ile öptü…
Kısaca hiç haberiniz olmadan öpüldünüz…
 
UMARIZ TARİH TEKERRÜR ETMEZ
Bu başlıkla sosyal medyada bir yazı paylaşıldı (Alıntı) denilerek.
Ben de size aktarayım dedim.
Artık yazıdan ne çıkarırsanız?
.
Ekonomik iflasını açıklayan *Osmanlı Devleti*'nin *1881* yılında bütün varlıklarına el konuldu.
.
İğneden ipliğe *Yahudi İtalyan, Ermeni, Fransız* tacirler İstanbul’a dolmuştu.
.
Abdülhamid bu kadar borcun üzerine yeni borçlar ekledi. *Osmanlı* *15* defa büyük borç aldı.
Ama faizini bile ödeyemez olmuştu.
.
Osmanlının hazinesine el koyan Avrupa, bugün
*İstanbul Erkek Lisesi* olan binaya  *Duyun-u Umumiye* yi yerleştirip borçları tahsil etmeye çalıştı.
Yani hazine ecnebilerin yönetimine geçti.
.
Borçlar ödenmedikçe *Abdülhamid* Avrupa’lı tefecilere tekeli verdi teker teker milli varlıkları kaybettik;
.
Demir yolları, iplik, fındık, pamuk kömür, tekstil demir çelik, tuğla kireç ne iş varsa Avrupalılara satıldı.
 
*Haliç* ecnebi fabrikalarla doldu.
*Tarlabaşı* Avrupa’dan gelen tüccarların görkemli evleriyle bezendi.
.
Zenginler *İstiklal Caddesi* ve *Sıraselviler*e yerleşti.
Bugün İstanbul’da gördüğümüz  şahane binaların çoğu o dönemlere aittir.
.
*Türkler* ise yüzlerce yıldır tamir gören, yamalı bohçaya benzer tahta evlerde otururdu.
Bu evler *Fatih* ve *Süleymaniye*nin arka sokaklarında bulunurdu.
.
*Abdülhamid* döneminde yüzlerce *Kilise* ve *Sinagog* açıldı...
.
İşte o tarihte Avrupa’dan gelen zenginleri ağırlamak için 5 yıldızlı bir otel yaptılar. *Pera Palace*.
 
*Pera Palace* Rumca ; “Yokuş Sarayı” demek.
Fransa’dan trene binip Sirkeci’de inen  Avrupa jet sosyetesi, tren garından bu otele Türk hamalların sırtında özel tahtlarla taşınırdı.
.
Aslında batı emperyalizmi  *İstanbul*u *Vahdettin* döneminde değil *Abdülhamid* döneminde çoktan ele geçirmişti...
.
ATATÜRK Cumhuriyeti kurduğunda Türklerin elinde sadece *Çarık* kalmıştı.
.
Sanayi ve tarım hamlesi başlattı.
Bütün kurumların başına *TÜRK* kelimesini koydurdu.
.
*Yerli malı haftası* o tarihte başladı.
*Türk Çocukları* milli üretimi anlasın diye. Türklere ait banka bile yoktu.
 
Adında *Osmanlı* olan banka bile ecnebilerindi.
*İşbankası* bu yüzden kuruldu.
 
Osmanlı Devletinin iflas ilan ettiği meşhur,              
*Ramazan Kararnamesi* (Nisan 1876)
ile
Vergi gelirlerinin devredildiği,
*Muharrem Kararnameleri* (1879 ve 1881’de ki iki kararnamedir)
.
Pek bilinmez, gündeme de getirilmez.
Hep saklanır…
.
*Dolmabahçe sarayı 1856,*
*Çırağan sarayı 1863,*
*Beylerbeyi sarayı 1864,*
*Yıldız sarayı 1880'de,*
*Yapılmıştır.*
*Yani Osmanlı'nın çöküş döneminde*.
.
Dünya;
*Sanayiye,*
*Eğtime,*
*Bilime,* ağırlık verirken,
Osmanlı çöküşü gizlemek için saray yapımına ağırlık vermişti…