İyisiyle kötüsüyle bir seçim geçirdik. Meclisi belirledik ama cumhurbaşkanını belirleyemedik. Cumhurbaşkanlığı seçimi tekrar yapılacak.

Dünyada benzeri olmayan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi gibi diktatörlük olarak da nitelendirilebilecek ucube sistem oylanacak. Milletin, memleketin, gençlerin, gelecek kuşakların istikbali oylanacak. Bu nedenle iktidar sahiplerinin yaptıklarını ve en son uydurulan bu ucube sistemin memleketi getirdiği noktaları unutmamak, oyu ona göre kullanmak gerekiyor.
İktidarın ilk dönemi son derece demokrat, sivil toplum örgütleriyle uzlaşı içerisinde sayılabilir. Çünkü güçler ayrılığı olarak nitelenen parlamenter sistem ile yönetiliyordu. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in sıklıkla geri gönderdiği demokratik olmayan yasa tasarıları dışında devletin tepesinde çok sıkıntı yaşanmıyordu. Millet de birbirine kara bakmıyordu.
İktidar sahipleri ikinci dönemlerinde güç zehirlenmesi yaşamaya başladılar. Hemen her sektörde sıkıntılar ortaya çıktı.
Milli Eğitim sistemi tam 15 defa değişti. Hiçbir sistem kendi mezununu veremedi. Okuduğunu anlamayan, anlamakta ve anlatmakta güçlük çeken bir nesil ortaya çıktı.
Üniversitelere eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından atanan rektörlerin neredeyse hepsi fetocu çıktı. Kamu idaresinde de neredeyse bütün kurumlar adeta fetoya teslim edildi. Hatta iktidar sahiplerinden dön artık seni özledik demeyen kalmadı. Belediye başkanları özlemin ötesinde örgüte ne istediyse verdi. Hatta terör örgütü işi ileri götürerek 15 Temmuz’da darbe yapmaya kalktı. Cumhurbaşkanı Allah bizi affetsin demekle yetindi.
Üniversitelerde seçim kaldırıldı. İktidar partisinden vekil aday adayı olanlar, yandaşlar, rektör olarak atandı. Atanan rektörlerin yarısından fazlasının uluslararası yayını yok. Memlekette bilim çöktü. Dünya üniversiteler liginde 450’inci sıralarda olan Türkiye’nin gözde üniversiteleri 200 basamak birden geriledi. Milletin cahili daha iyidir diyenler ödüllendirildi.
İktidar sahipleri dini siyasete sürekli alet ettikleri için, memlekette namaz kılan, oruç tutan gerçek dindar sayısı hızla azaldı. İmam Hatip liselerinde deist oranı artmaya başladı.
Üreteni batıran ekonomi politikaları meyvesini vermeye devam ediyor. Cumhurbaşkanı güç zehirlenmesinin etkisiyle ekonominin profesörü olduğunu iddia ediyor. Türkiye geçen yıl 100 milyar doların üzerinde cari açık verdi. 2002 yılında 1 TL 10 Bulgar levası alırken, şimdi 1 Bulgar levası 10 Türk lirası alıyor.
Çiftçi üretemez hale geldi. İktidar sahipleri çiftçiyi zarar ettirmek için elinden geleni yaptı. 20 yılda 100 milyon ton buğday ithal etti. Rus çiftçisine 30 milyar dolar ödedi. Pahalı aldığı buğdayı un fabrikalarına ucuz vererek Türk çiftçisini zarar ettirdi. Et ve canlı dana ithal ederek de hayvan sahiplerini iflas ettirdi.
Ayakkabı kutularındaki milyon avrolar, dolarlar, para sayma makineleri, parayı sıfırla tapeleri hepsi gerçek çıktı. Komploydu ama paralar gerçekti. Devlete el konan paraları faiziyle ödettiler.
Çadır mahkemeleri, devletin şerefli subaylarını sanık, terör örgütü üyelerini sanık yapanları, hatta nice vukuatları, devletin bekasını tehlikeye atanları unutmamak lazım.
Andımızı, T.C’yi kaldıranları, mahkeme kararlarını uygulamayanları unutmamak lazım. Atatürk’e ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlara küfredenleri, ettirenleri unutmamak lazım.
Türkiye’nin normalleşmesi, üretenin kazanması, insan hak ve hukukunun, kimliğine, siyasi görüşüne bakılmaksızın korunması için geçmişte yapılanları unutmamak lazım.