KÂĞIT OLMAYINCA Temel seçimlerde aday olmuş, büyük kalabalığa karşı konuşma yapmak için kürsüye çıkmış.

Cebindeki kâğıdı aramış bulamamış. Bunun üzerine seçmenlere şöyle seslenmiş:
-“Sevgili hemşerularım, puraya celirken neler söyleyeceğimu pir Allah, pir de pen pileydum. Şimdi ise sadece Allah piliy!...”
.
Bizim dönemde de Promter arızalanınca saçmalamalar başlıyor ya, aynı…
 
 
TEMSİLİYET
Seçim öncesi listeleri düzenleniyordu.
Genel Başkan bir öneride bulundu:
-“Aday listesine Ali Bey'i mutlaka alın.”
Hemen itirazlar yükseldi:
-“Ama efendim, o aptalın biridir.”
-“Memleketimizde hatırı sayılır oranda aptal var. Onların da temsil edilmek hakkıdır.”
.
Bu fıkrayı okuyunca Aziz Nesin’in meşhur lafı aklıma geldi ya neyse…
 
HER SEÇİMDE
Elli seçimlerinde Konya'da duvarlara asılı afişleri okuyan köylü ile aday arasında şu konuşmalar geçer:
-“Topraksıza toprak, toprağa tapu, ürüne fiyat.”
-“Ne zaman olacak bunlar?”
-“Her seçimde, her seçimde?”
.
Vaatler her seçimde verilir, bir türlü yapılmaz ya. Mesela: “Verin yetkiyi, görün etkiyi” denmişti.
Dolar 2 liraydı, şimdi 20 lira…
 
ADRES
1950 Seçimlerinde oyunu kullandıktan sonra, köylü seçmen geri döner.
-“Bey pusulamı geri istiyorum.”
-“Geri verilmez, niçin istiyorsun?”
-“Adres yazacağım.”
-“Adres yazılır mı be Adam!...”
-“Geçen seçimde adresi yazmadık ta oylar başka partiye gitti de...”
.
Günümüzde de “Sandık Güvenliği” diye boşuna yırtmıyorlar. Zira oylar mühürsüz olunca, nereden nereye gidiyor kimse bilmiyor.
Hem Atı alan Üsküdar’ı da geçmiyor mu?
 
ÖZGÜRLÜK
1950 seçimlerinde Afyon milletvekili ve Millet Partisi Yönetim Kurulu üyesi Sadık Aldoğan radyoda konuşacaktı.
Fakat Aldoğan tutuklanmış.
Bunun üzerine konuşmayı kızı Gönül Aldoğan yaptı:
-“Bu saatte babam Sadık Aldoğan buradan partisi adına ulusumuza seslenecekti. Ancak az önce polisler geldi, babamı İstanbul'a götürmek için tutukladılar. Ben kızı Gönül Aldoğan, onun yerine konuşuyorum. Konuşmam, özgürlüğünü yitiren babamın, milletimiz özgürlüğe kavuşsun diye babam tarafından yazılmış olandır.”
.
Şu devirde de cezaevinde olanlar aday olmadı mı?
 
KİME OY VERELİM?
Kürsüye çıkmış olan aday, atıp tutuyor:
-“Falanca parti komünisttir, ona oy vermeyin!”
-“Yaşa...!”
-“Filanca Genel Başkan masondur, ona oy vermeyin.”
-“Varol...!”
-“Şu parti de dinsizdir, ona da oy vermeyin!”
-“Nurol...!”
Kalabalığın arasından biri sorar.
-“Peki kime oy verelim?”
-“Bana oy verin, bana...”
.
Bulunmaz Hint kumaşı mübarek.
Bizde de çok var.
Dön dolaş hep aynı adaylar…
 
DİMİTRİ CAMİDE
46 seçimlerinde oylama yöntemi şöyleydi: Oylar açıkta, herkesin gözü önünde atılıyor, oyların sayımı kapalı yerde, herkesin gözünden ırak yapılıyordu. Onun için olacak, bugünkü deyimle, 1946 seçimleri ayıplıdır. Çünkü kapalı yerlerde yapılan oy sayımının içine neler girmez, neler çıkmaz.
1950 seçimlerinde ise oyların atılması gizli yerde olacak, kapalı bir yerde atılacaktı. Sayımı ise açıkta herkesin gözü önünde yapılacaktı.
Oyların gizli, kapalı bir hücrede atılması için her seçim sandığında bir hücre bulunması gerekiyordu.
Hesaplandı, kitaplandı, kapalı hücreler yaptırmak dünyanın parası idi.
Ne yapsın hükümet?
Oyların okullarda, camilerde kapalı bir yerde atılmasına karar verdi.
İstanbul'da Hristiyanların bol olduğu bir yerde adres soran birine:
-“Dimitri mi? Dimitri camiye gitti.” demişlerdi.
Camiye gitmişti ama namaz kılmaya değil.
.
Seccadeye ayak bastı diye ortalık ayağa kalktı. Bir de Kiliseye gitseydi yanmıştı.
 
GENERALLER
1950 Seçimlerinde, seçime katılan her partinin listesinde bir general vardı.
Üç parti de CHP, DP, CMP listelerinin başına bir emekli generali aday olarak koymuşlardı. Listeyi görenler;
“Aaaa!” demişlerdi, “Seçim savaşı, emeklisi generaller arasında oluyor.”
“Hep siviller değil, askerler de seçim sandığında savaş verecekler.”
.
Generaller ama meydanda, ama sandıkta her dönem savaştı.
 
HASTALIK
Dünya kadar para harcadığı halde, listeye bile giremeyen adaya soruyorlar:
-“Durum nasıl ?”
“Lanet olsun, bir daha partilerin önünden bile geçmeyeceğim” diyor.
Aradan dört yıl geçiyor, bakıyorlar ki bizim ki adaylığa yeniden soyunmuş.
“Ne o? diyorlar.”
“Ne olsun hastalık...”
.
Biz de 20 yıldır hep aynı adaylara oy verip duruyoruz, fark etmiyor.
 
TANSİYON
Cemal Madanoğlu, İstanbul'dan bağımsız olarak adaylığını koymuştu.
Seçim masrafları için de katını satmış, onun parası ile masrafları karşılamıştı.
Seçimler tansiyon yüksek bir şekilde sonuçlanmış ve Paşa yeterli oyu alıp seçilememişti.
Paşaya, çevresindekiler seçim sonucunu sormuşlar:
“Durum nedir?”
“Bu millete bir tansiyon aleti lazım.”
“Paşam, size de oturacak yeni bir kat.”
.
Temayül yoklamasına katılanlar da aynı parayı harcıyor.
Sonra?
Selamün Aleyküm…
 
BOYA
Erzurum'da seçmenlerin genç adaylara daha çok değer verdikleri haberi yayılmıştı. Saçları ağarmış adaylardan bazıları bir umutla saçlarını siyaha boyatmışlardı.
Seçim sonuçlandı, saçlarını siyaha boyayanlardan çoğu seçimi yitirmişti.
Arkadaşları:
“Bu halin nedir?” diye sorduklarında, küskün olarak cevaplamış:
“Seçim boyası…”
.
Bizde de yüz boyası var.
Seçim öncesi başka,
Sonrası başka olan…
 
DEFOLUN
Seçmenlerde bir adet vardır, İşleri için başkente geldiklerinde çat kapı, milletvekillerinin evlerine gelirler.
Sabah sabah, durmadan bir şey isterler.
Gene milletvekillerinden kontenjandan gelme birinin kapısı sabah karanlığında çalınır.
Hanımı kapıyı açar.
“Ne var?”
“Beyi görmek istiyoruz.”
“Bey uyuyor.”
“Uyandırın.”
“Uyandıramam.”
“Biz de bir daha oy vermeyiz, o da milletvekili olamaz.”
Kapı ardında bu sözleri duyan milletvekilinin tepesi atar.
“Defolun şuradan” der, “ben sizin değil İsmet Paşa'nın milletvekiliyim.”
.
O kadar zaman geçmesine rağmen günümüzde de hala aynı sistem mevcut.
Partide mücadele etmeye gerek yok.
Git Ankara’ya, vekil ol gel…
 
AVANTADAN
1965 seçimlerinde AP’nin aday listelerini Yüksek Seçim Kurulu'na götüren parti temsilcisinde Diyarbakır listesinde eksik bulunan bir aday için bir ad vermesini istemişler.
Temsilci de vakit bulamadığından, tutup listenin en üstüne kendi adını yazdırmıştı.
Seçim sonucu ilan edildiğinde bakmışlar ki temsilci de milletvekili olmuş.
Bir şey diyememişler, sineye çekmek zorunda kalmışlar.
.
Zamanında ANAP listelerinden de avantadan vekil olan çok olmuştu.
 
RESMİ İŞ
1965 Seçimlerinde Antalya'da devlet Su İşleri memurlarından birisi Adalet Partisi’nin afiş ve broşürlerini “Resmi Hizmete Mahsus” yazılı bir kamyonetle dağıtır, dururmuş. Kendisini yakalamışlar, sorguya çekmişler. Verdiği ifade de şunları söylemiş:
-“Bu yaptığım da resmi iş değil mi? Adalet partisi seçimi kazanacak ve hükümeti kuracak. Yaptığım yabancının malı değil.”
.
Günümüzde bakanlar da istifa etmeden seçim çalışması yapıyor.
Hem de Allah ne verdiyse.
Diyeceğim şu:
Değişen bir şey yok.
 
HASTALIK
1954 Seçimlerinde, İstanbul'da 231 numaralı sandıktan oy pusulası yerine bir reçete çıkmıştı.
Sinir hastalıkları reçetesinin üstünde,
“Bu rejim de hastadır” diye yazıyordu.
.
Bize de bir reçete lazım gibime geliyor.
Zira bu sistemi de istemeyen çok.
 
MEĞER
Bir partinin Van'a giden genel sekreteri elindeki kâğıda bakarak durmadan konuşuyor:
“İktidara gelirsek ilk yapacağımız iş vergileri indirmektir. Hayvanlardan vergi almayacağız. Hele zeytin vergisini tümden kaldıracağız.”
Dinleyenler önce kıkır kıkır, sonra da kahkaha ile gülmeye başlamışlar.
“Gülmeyin, size söz zeytin vergisini kaldıracağız.”
Dinleyenlerden bir ses:
“Bizde zeytin de yok zeytin ağacı da...”
Meğer genel sekreter, Ege için hazırladığı konuşmayı yanlışlıkla Van'da okumuş.
.
Günümüzde de Erdoğan’ın okuduğu söylemin aynısını Binali Yıldırım’a da okuttular…
 
YUH SANA
Antalya’nın bir köyünde aday konuşuyor:
-“Buğday fiyatlarına zam yapacağız...”
-“Yuh...! Yuh...!”
-“Niye yuhalıyorsunuz, gerçekten zam yapacağız.”
-“Bizim bura balıkçı köyüdür, buğday da yetişmez. Eğer zam yaparsanız, ekmeği pahalı alacağız. Yuh sana aday...”
.
Günümüzde şöyle deniyor:
“İsteseniz de, istemeseniz de yapacağız…”