Yıllardır “Orucumuzun bozulması ile ilgili” soruları sorar dururuz.

Sorulanlar da aynı şey.
Mevzuat değişmediğine göre neden sürekli aynı şeyleri sorarız o da bilinmiyor.
Bu sorulara ben olsam şöyle cevap verirdim…
.
“Hocam yellenince bozulur mu?”
Yahu onun abdest ile alakası var, oruçla alakası yok. Hem bir kere dışarı çıkan var, içeri giren yok…”
.
“Denize girsek?”
“Deniz sana girmezse mesele yok”
.
“Hocam oruçlu olduğumuzu unutmuşum ve yemişim. Ama sonra devam ettim ne olur?”
“Unutmuşsun artık, devam et…”
.
“Hocam eşlerin oruç sırasındaki sınırı nedir?”
“Sadece öp yeter… Fazla ileri gitme…”
.
“Hocam böbrek taşımızı kırdırırsak?”
“Ulan oruçluyken mi aklına geldi taş kırdırmak? Kırdır be mübarek, kırdır… Canından daha mı önemli oruç?”
.
“Hocam kulağa damla damlatsak?”
“Damlatma ulan!”
“Ama çok ağrıyor!”
“Damlat be kardeşim, damlat… Bir şey olmaz…”
.
“Hocam… İçki içen kocama oruçluyken hizmet ediyorum. Orucum kabul olur mu?”
“Eşinize oruçluyken hizmet etmeniz orucunuzu etkilemez ama kocanızın ahiretteki durumunu etkiler…”
.
“Hocam… Oruçluyken unutarak yemek yedim, daha sonra hatırladım ve yemeye devam ettim. Acaba orucum bozulur mu?”
“Senin oruç Yap-boz tahtasına dönmüş. Yenisine sağlık…”
.
“Oruçluyken çocuk emzirebilir miyim?”
“Emzir tabi evladım, emzir. Ufacık çocuğa da oruç tutturma bu yaşta…”
.
“Hocam! Poker oynamak orucu bozar mı?”
“Pokeri bilmem ama papaz kaçtı bari oynamayın…”
.
“Hocam! Oruç tutarken, uçağa binip batıya gidersek, ne olur?”
“Hatta ramazan gelmeden hızlıca hep batıya git, ramazanı hiç görme… Derdin ne ulan senin?”
.
“Hocam… Hepimiz bu dünyada yolcuysak seferi sayılmaz mıyız?”
“Mantık doğru. İstersen sen hiç tutma evladım, en azından başkalarının orucuna da mani olma şeker kardeşim…”
.
“Hocam! İsveç ve Norveç sınırında bulunan Kruttvatnet Gölü’nde her sene istisnasız, 2-3 güneş batmıyor ve 360 derece bu göl etrafında dolaşıyor. Biz ramazanda bu gölde balık tutarken oruç tutsak nasıl açacağız. Yoksa 3 gün oruç mu tutacağız?”
“Gitme lan sen de oraya? Ne işin var orada? Otur oturduğun yerde. Ramazandan sonra gidersin…”
.
“Hocam Finlandiya’da oruç 22 saat sürecekmiş. Ne yapacağız?”
“Türkiye’de olduğuna dua et…”
 
KOMİK SORULAR
-“Hocam ramazan geldi malum, niyetim var oruç tutacağım inşallah.”
-“İnşallah. Peki, oruç bozar mı?”
-“Ne bozar mı pardon?”
-“Oruç diyorum oruç. Tutacağım ya, sizce beni bozar mı?”
-“Kefere seni.”
.
“Hocam oruç tutmasam oruç bozulur mu? Yani tutmamama bozulur mu? Buna içerler mi?”
.
“Hocam sıcak hava orucu bozar mı? Yoksa buzdolabında mı saklayayım?”
.
“Hocam delikanlı adamı oruç bozar mı?”
.
“Hocam alışverişte kazık yemek orucu bozar mı?”
.
“Hocam orucu terslesem oruç bozulur mu?”
.
“Hocam, bizim arkadaş sınavdan önce bütün konuları yalayıp yutmuş. Orucu bozulmuş mudur?”
.
“Hocam, kafayı yemek orucu bozar mı?”
 
Bugün 1 Nisan…
Şakalanmayın sakın!
 
AYI RÜSTEM
Ramazan geldiğinden beri kahvede muhabbet bitmiyor.
Zaten her ramazanda aynı şey olur.
Öğleden sonra yataklarından kalkıp gelen emekliler takımı oyun filan oynamadıklarından kurulurlar bir masanın etrafına, başlarlar anlatmaya.
.
Genelde yemek konusunda olur muhabbet.
.
Hepsi hemen hemen ayrı yörelerin insanları olduğundan, “Bizim orada şöyle yapılır, bizim o tarafta böyle yapılır” şeklinde başlayan cümlelerle yemek tarifleri yaparlar.
Ama yengelere sorsanız, bir tanesi mutfağa girip ekmek bile kesmemiştir.
.
Sebze yemeği tarifi pek yapılmaz.
Genelde et ile ilgili yemekler konuşulur.
Sanki evlerine her gün et giriyormuş gibi.
.
Hatta bir gün emekli manav Hüsamettin amca bağırdı, “Kesin ulan şu yemek muhabbetini. Bir de etten bahsediyorsunuz? Hanginizin evine haftada bir gün et girebiliyor ha? Sokakta bol yünlü koyun görseniz süslü ev köpeği zannedersiniz, o kadar yani… Zamanında benim dükkandan çıkmazdınız, rahmetli kasap Osman iflas etti be, mal satamadığından…”
.
Tabi Hüsamettin amcayı dinleyen kim?
.
“Bizim orada keşkeği döverek yapmazlar” diye başlar lafa Lütfullah amca.
İtirazlar peş peşe gelir, “Keşkek dövmeden yapılır mı be!” diye.
.
Yaşlıların kulakları pek duymadığından, anlatılanları anlamazlar.
Emekli vergi memuru Ferit amca atlar ortaya: “Kimi keşke dövselermiş?” diye.
Ona lafa anlatana kadar, “Ak ile karayı seçersiniz…”
“Keşke değil Ferit amca keşkek, keşkek…!”
“Ne ekmek mi?”
.
“Eti önce mühürleyeceksin” diye Latif amca tam lafa başlarken Ferit amca yine dalıyor lafın göbeğinden: “Demek evi mühürlemişler. Vah vah vah… Bizim zamanımızda evler mühürlenmezdi.”
.
Birisi;
“Köfte, günlük kıymadan olmaz.” diye lafa girse,
Ferit amca;
“Demek illa kıymak lazım. Yazık çocuğa ama…”
.
“Et kıvama gelmeden şişlenmez” diyene cevabı hazır,
“Aferin oğlum. Şişlemek ne demek, ayıp ayıp…” diye cevap verir.
.
Et muhabbeti akşama kadar sürer gider, Ferit amca da onlara duymadığı kulağı ile cevap yetiştirir…
.
Her gün de aynı şey ama.
Tüm ramazan boyunca böyledir bizim kahvenin halleri.
.
Eski zamanlarda Bal Mahmut (Mahmut Baler) varmış.
Sözcükler ağzından çıkarken bala dönüşürmüş.
O kadar güzelmiş sohbeti.
.
Bizim kahvede de Rahmi Ağabey var.
Bir anlatıyor ama süper.
Bilmediği fıkra, bilmediği hikâye, bilmediği kıssa yok.
Mübarek kütüphane gibi.
.
Akşam olup iftar vakti yaklaştığında “Rahmi Bey anlat bakalım bu günün kıssadan hissesini” diyerek istek yapılır.
O da bir kıssa anlatır bitince herkes evlere dağılır.
.
İftar sonrası teravi öncesi yine gelirler namaz sonrası herkes evlerine dağılır.
.
Yine o gün ısrarla istediler Rahmi Amcadan hikâyeyi.
O da kırmadı tabi bu isteği.
Zaten hazırlıklıdır, kesin bir hikâyesi vardır cebinde.
.
“Bugün size bir kırlangıç hikâyesi anlatayım” diyerek başladı söze.
“Kırlangıcın biri bir gün bir adama takılır olmuş.
Her gün penceresinin önüne gelir onu izlermiş.
Bir gün bütün cesaretini toplamış ve adama “Hey adam ben seni sevdim uzun zamandır, seni izliyorum” demiş.
Adam, “Saçmalama sen bir kuşsun ben ise bir insan durduk yere sende nereden çıktın?” diye bunu içeri almamış, pencerenin önünden kovalamış.
Kırlangıç yine gelmiş, “Tamam seni hiç rahatsız etmeyeceğim” demiş “sadece çok iyi dost olalım yeter.”
Adam yine kabul etmemiş ve kovalamış.
Kırlangıç tekrar gelmiş, “Bak demiş, hava çok soğuk seninle çok iyi arkadaş olalım, beni içeri al soğukta donacağım. Sıcak ülkelere göç etmek zorunda kalacağım, lütfen beni içeri al.” demiş.
Adam yine inatla almamış kırlangıcı içeri.
 
Kırlangıç çok üzgün bir şekilde başını önüne eğmiş ve uçup gitmiş.
Aradan çok zaman geçmiş, adam pişman olmuş.
Yaz gelmiş, diğer kırlangıçlara sormaya başlamış; ama gören olmamış.
Sonunda danışmak ve bilgi almak için bilge bir kişiye gitmiş, olanları anlatmış.
Bilge kişi demiş ki: “Kırlangıçların bütün ömrü altı aydır. Hayatta bazı fırsatlar vardır sadece bir kez elinize geçer; değerlendiremezseniz uçup gider…
Hayatta bazı insanlar vardır, sadece bir kez karşınıza çıkar; değerini bilmezseniz kaçıp gider ve asla geri gelmez.
Dikkatli olun, farkında olun.
Bir düşünün bakalım acaba siz farkında olmadan bugüne kadar kaç kırlangıç kovaladınız.”