Geçtiğimiz günlerde Gazeteci Ruhat Mengü’nün, Hüsamettin Cindoruk ile bir röportajı Sözcü’de yayınlandı.


Çok güzel satırbaşları vardı.
6’lı masadan tutun da baştan aşağıya “Herkese” siyaset dersi vermiş.
.
Okudukça, “Özledik sizi” diye iç geçirdim…
.
Konuya hiç dolandırmadan giriyor:
“Muhalefet partileri bunu seçim gibi algılayarak bence iktidar partisinin tam istediği şeyi yapıyorlar…”
.
Yani tam, “Erdoğan’ın istediği kıvama geliyorlar” demek istiyor.
.
“Strateji bu” çünkü.
.
Küçük ortak iktidarın hemen yanında yaptığı mitinglerle milleti, “Seçim havasına sokmaya” çalışıyor.
.
Cindoruk başlıyor açıklamalarına:
“Burada esas olan başkanlık rejimiyle, Meclis rejimi arasındaki tercihtir…”
.
İşte ince nokta burası.
Bir tarafta, “Başkanlık Sistemi”
Diğer tarafta, “TBMM Sistemi”
.
Geçmişten örnek veriyor anlatımını boyutlandırıyor:
“Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilmeden evvel bu rejimi ortaya çıkardığında ‘Verin bu kardeşinize oyları, bakın bütün meseleler nasıl çözülecek, enflasyonla nasıl mücadele edilecek göstereceğiz?’ dedi ve bu rejim için kendisini kefil göstererek Türkiye Cumhuriyeti’nin 100 yıllık rejimini değiştirdi…”
.
Evet.
Şu anda referandumla değiştirilen sistemdeyiz.
Dünyada örneği yok.
.
Cindoruk yolu çiziyor bize.
Eliyle gösteriyor:
“Şimdi, onun rövanşı bu ama Muhalefet bence;
CHP başta olmak üzere bunu bir seçim olarak algıladılar.
‘Bu seçim değil, sıradan seçim değil.’
Yani domatesin, patatesin fiyatı, enflasyonun rakamları vs. elbette rol oynayacak ama burada ana kavram;
‘Değişiklik yapılan siyasi rejimimizi geri almaktır.’” dedi.
.
Kısaca diyor ki:
Bunu seçimi, normal havasında değil, elimizden alınan değerleri geri alma referandumu şeklinde halka sunmalıyız.
.
Meydanlarda nasıl propaganda yapacakları hususunda 6’lı masaya ipuçları veriyor;
“Cumhuriyet’in düştüğü duruma bakın, karar verici organı yok.
Cumhurbaşkanı’ndan başka halk iradesini sırtında taşıyan, elinde tutan yok.
Cumhurbaşkanı yardımcısı var, kim seçti onu?
Cumhurbaşkanı seçti…
Halk seçti mi?
Amerika’da Kamala Harris’i halk seçti biliyorsunuz ama Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı tek başına kararı almış ve onun dışında halk iradesi yok…”
.
Mevcut sistemin boşluklarını anlatmaya devam ediyor;
“Daha da acısı; 20 bakan tayin etmiş, bunların halkla bir ilgisi var mı, halk iradesi diye bir şey var mı?
Hayır onları da Cumhurbaşkanı seçmiş.
Bu bakanları topluyor, ‘Kabine’ diyor. Kabine dediğiniz ‘Bakanlar Kurulu’dur.
Muhalefet partileri oldu bittiyi kabul etmiş görünüyor.
‘Cumhurbaşkanı'nın kabinesi toplandı, şu kararı aldı’ diyorlar…
Bu Anayasa'nın neresinde ‘Kabine’ var?
Neresinde ‘Hükümet’ var,
Neresinde ‘Başbakan’ var?”
.
Kurt politikacı referandum ile seçim arasında büyük farklar bulunduğunu da açıklıyor.
.
“Seçime girerseniz zorlanırsınız” demeye getiriyor.
.
Sistemin dünyadaki örneklerinden bahsediyor.
.
“Anayasa’ya tam bir aykırılık hali, Anayasa ihlali. Olmayan bir kurum yaratmış, bu kurumla kararlar çıkarıyor.
‘Kabine’ dediğiniz kurum Fransa’da var, zaten Fransızca bir kelime ama orada
Cumhurbaşkanı tek başına karar vermiyor ki, başbakan var, senato var, meclis var.
Bu şartlar altında Fransa’da kabine olabilir, Cumhurbaşkanlığı hükümeti olabilir, anayasasında var.”
.
“Amerika’da ise Başkan’ın neredeyse bütün yetkileri senatoyla temsilciler meclisi arasında paylaşılmış…
Adam büyükelçi tayin edemiyor, sınırlar çizilmiş, yetkiler belli edilmiş.
Burada şaşkınlıkla seyrediyorum, 1960’da Cemal Gürsel’in kurduğu hükümetin bile zabıtları var, geçenlerde yayınlandı;
1960 senesinde darbe yapanlar, kurdukları hükümetin zabıtlarını koymuşlar, yaptıkları müzakereleri deftere kaydetmişler.
Bugünkü hükümeti temsil ettiğini söylediği kabinenin ne zaptı var, ne kitabı var, ne defteri var, ne Anayasa’da yeri var?”
.
Bu örneklerden sonra dönüp ülkeye bakıyor.
Sistemi sorguluyor.
.
“Bu neyi gösteriyor? Cumhurbaşkanlığı sisteminin hükümet ihtiyacını gösteriyor. Bakanlar kurulunu, başbakanı, hükümeti ortadan kaldırmış, kendisi bir balon organ ortaya koymuş, bu tam bir balon.
Onun verdiği kararları kim uyguluyor?
Yine cumhurbaşkanının tayin ettiği bu organ.
Bakanlar toplanıyorlar, belki sohbet edip kurabiye yiyip çay içiyorlardır, sonunda ‘Cumhurbaşkanı ne derse o oluyor.’
Kaç bakan değiştirdi?
Bu sistem tam iflas etmiş bir sistemdir…”
.
“Peki seçimde ne yapılmalı?” sorusuna Hüsamettin Cindoruk şöyle cevap veriyor satır aralarında:
“… Dikkat ettim; Sayın Kılıçdaroğlu hangi konuda bir sıkıntıdan söz etse ve çözüm arasa Cumhurbaşkanı ertesi gün kabineyi topluyor, bunları telafi edici kararlar alıyor…
Neden?
Orada 6’lı masa varsa, burada kasa var…
Eski tabirle ‘Masa değil, Kasa kazanır.’ Elinde para var, parayı basıyor ve korkusuzca basıyor, enflasyondan korkmuyor.
Siz ‘Enflasyon var’ dedikçe,
O, ‘3 ay sonra enflasyonu yeneceğiz’ diyor.
‘3 ay sonra nasıl yeneceğini’ söylemiyor ama enflasyonla mücadeleyi seçimin konularından biri olmaktan çıkarmaya çalışıyor.”
.
Eee?
Doğru söylüyor.
Boşuna mı “Kurt” diyorlar.
İşi çözmüş bile.
Ve kendi düşüncesini cesurca açıklıyor;
“Ben 6’lı masanın taktiği ve siyasi metodolojisini doğru bulmuyorum…”
.
Açıklıyor sade bir şekilde:
“Kimin cumhurbaşkanı adayı olması bugün mühim değil, mühim olan bunu bir halk oylaması, bir rejim tercihi haline getirmektir…”
.
“İşte seçimi kazandıracak formül bu” diyor…
Muhalefetin de bir dolu danışmanı, anketçisi, stratejisti var.
Oturup düşünsünler.
Seçime girmeden uygulayacakları stratejiyi belirlerken Cindoruk’a kulak vermeyi unutmasınlar.
Onlar gençtir belki eski oyunları bilmezler ama Cindoruk yutmaz, ona göre…
.
Tekrar tekrar yol gösteriyor:
“Cumhurbaşkanlığı rejimi bence iflas etmiştir, ‘rejim’ diyelim çünkü bu bir siyasi rejimdir.
Bu devletin kuruluşunda, temelinde ‘Meclis’ varken Cumhurbaşkanı geldi kendisi olmak koşuluyla bir ‘Başkanlık Rejimini’ dayattı.
Başkanlık rejimi eksiktir…
Rahmetli Erdoğan Teziç (ünlü Anayasa Hukukçusu) buna ‘Habeşistan rejimi’ derdi.
‘Dünyada sadece Afrika’da bazı devletlerde var’ diyordu ve dediği doğru çıktı;
Burada tam bir fiyasko var.”
.
Net harita çiziyor muhalefetin önüne:
“Siz o fiyaskoyu anlatarak halkın önüne çıkıp öncelikle rejim meselesini ortaya koyarsanız kazanırsınız…
Ama işi ‘seçim hukukuna çevirirseniz’,
‘Elinde kasa olanın’ son dakikada neler yapacağını tahmin etmek güç değil…”
.
Cinbaba, önümüzdeki seçimlerle ilgili bomba bir tahminde de bulunuyor.
Ve diyor ki:
“Siyasi tahminimi söylüyorum;
Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı adayı olmayabilir çünkü Anayasa’daki yasak kesin bir yasaktır;
‘Bir kişi 2 kereden fazla cumhurbaşkanı olamaz’ diyor.
Bunu Yüksek Seçim Kurulu da değiştiremez ve yorumlayamaz.”
.
Buyurun buradan yakın.
“Al sana bomba…”
.
Eski politikacının da elbet bir şeyler bildiği vardır, kulislerde kulağı vardır.
Siyaset sahnesinden uzak dursa da bilgiler sık sık kendisine gelmektedir.
.
Siz Bahçeli’nin “2023'e Doğru: Aday Belli, Karar Net” dediğine bakmayın, her an her şey değişebilir.
.
Bilindiği üzere daha önceleri de “Tayyip Erdoğan’dan Cumhurbaşkanı olamaz” diyordu.
Şimdi ne diyor?
.
Peki Cinbaba’nın tercihi ne?
Hiç merak ettiniz mi?
.
Onu da açıkça söylüyor:
“… benim orada gördüğüm ve muhatap alabileceğim tek parti Cumhuriyet Halk Partisi’dir.
‘Kökü mazide olan partilerden korkmayın, onlar tartışırlar, yarışırlar ama köklerinden vazgeçmezler.’
CHP her şeye rağmen Atatürk’ün kurduğu partidir, milli davalara dayalıdır, Parlamento’nun da kurulduğu partidir…
Bu partiye güvendiğimi söyleyebilirim.
Ben şahsen Kemal Kılıçdaroğlu’na oy veririm, bunu da ifade ettim…
Çünkü bizim arkadaşlarımız partisiz kalmışlardır, onları temsil eden bir siyasi parti mevcut değil…”
.
Aday konusunda Cinbaba şu görüşte;
“… Kemal Kılıçdaroğlu aday oluyorsa 6’lı masanın onu aday göstermesi gerekir, bu kesin. Benim gördüğüm, ne derseniz deyin 6’lı masa veya bileşkenin adayı Kemal Bey’dir…”
.
“… Eski Demokrat Partililer, Doğru Yol’cular, Demokrat Türkiye Partililer. Yani biz ideolojik olarak CHP’nin karşısında olsak dahi siyasetin temelinde olan Vatanseverlik, Milliyetçilik ve Cumhuriyetçilik duygularında Cumhuriyet Halk Partisi’yle beraberiz. … Bizim söylediğimiz şu; Kemal
Kılıçdaroğlu aday olursa ve şartlar onun dediği gibi gelişirse ona oy veririz…”
.
Son sözleri şöyleydi:
“… Sayın Kılıçdaroğlu çıkacak, halka anlatacak. Eğer bunlar seçimi kazanırsa günün birinde Bakan Nebati de Cumhurbaşkanı olabilir, devleti idare etmeye kalkışır, gözlerinin içine bakarsınız, sorunlar çözülür.
Şunu iyice anlatacaksınız;
‘Başkanlık sistemi karaya oturmuştur, enflasyon zirveye çıkmıştır, şu şu zararlar verilmiştir. Cumhurbaşkanı Çankaya’da oturmalıdır.’
Bu olduğunda Türkiye Cumhuriyeti’nin 100 senelik tarihine yakışır bir sonuç almış olursunuz. Öyle patates fiyatı, domates fiyatı, enflasyon vs…
Türk halkı fakir bir halk zaten, enflasyona ekonomik sıkıntılara alışkın.
Ona devletimizin idaresinin giderek elden çıktığını göstermek lazım.
Bugüne kadar Türkiye hukukla idare edildi, bugün o idare Cumhurbaşkanı kararnamelerine geçti…
Meclis’in ‘Bütçe yapma hakkı’ bile elinden alındı.
Bunu telafi etmenin tek yolu;
‘Bunu rejim yarışı haline getirmektir…’
Yoksa ‘Seçim yarışı’ haline getirirseniz kimin kazanacağı belli olmaz.
‘Kasa elde, karar verme yetkisi elde, KHK ile kanun çıkarma yetkisi hala elinde’, kolay bir iş değil…”
.
Soralım o halde,
Masa mı? Kasa mı?