Bugün cumartesi. Siyasetten azıcık uzak durmak istiyorum ancak, mümkün değil.


Neyse ben şu aklıma takılanları yazıp geçivereyim önce.
.
Bildiğiniz üzere seçimlerde “Parmak Boyası” kullanılıyordu.
Sonrasında “Bu çağ dışı bir uygulama” veya “Ne o öyle, biz geri kalmış toplum muyuz ki herkesi damgalayacağız?” denilerek YSK (Yüksek Seçim Kurulu) tarafından alınan bir kararla 2008 yılında kaldırıldı.
.
Sonra ne oldu?
.
LDP Genel Başkanı Cem Toker olayı soruşturuyor ve şöyle diyordu:
“2007-2011 arası seçmen sayısı 10 milyon artıyor.
Gerekçe;
-‘Adrese dayalı sisteme geçtik’.
-‘Sistemi nereden aldınız?’,
-‘TÜİK’ten aldık’,
-‘Bunun kayıtları nerede?’,
-‘6 ay içinde imha ettik’.
Tamamen şaibe.
Bir devlet kurumu bu kadar mühim şeyleri niçin 6 ay içinde imha eder ki?”
Türkiye’de bir yıl içinde 6 milyon seçmen artıyordu!
Güya adrese kayıtlı sisteme geçildiği için artmıştı!
Yakın geçmiş seçim hile haberleriyle dolu, bir araştırırsanız derya ile karşılaşırsınız.”
.
Sonraki seçimlerde ne oldu?
.
29 Mart 2009 Mahalli İdareler seçimlerinde Adres Kayıt Sistemi (AKS) esas alınarak hazırlanan seçmen kütükleri kullanılmaya başlandı.
.
2010 seçimlerinde;
Milyonlarca seçmenin varlığı ile yokluğunun tartışıldığı,
Ölülerin sağ göründüğü,
Dahası FETÖ’cü başının “Ölüleri mezarlarından kaldırıp oy kullandırın” veciz itirafıyla yeni bir dönem başlamış oldu.
.
Boş binalara yüzlerce seçmen kaydı yapıldığı,
On bin nüfuslu yörelerde 8 bin seçmen varlığı belgelerle medyada haber oldu.
.
2008 yılında şunlar dile getirildi:
“Listelerde benim evde oturduğu görülen Yozgatlı 4 aile vardı.”
Batıkent Kent Kooperatifi Mahallesi Muhtarı Şükran Ayaz, “Yanlış kayıtlar nedeniyle nüfus müdürlüğünde kuyruklar oluşuyor. Kayıtta kişinin beyanı dikkate alınır. Kişi evine 10 kişi de yazdırabilir” açıklamasında bulunuyordu.
Çünkü “Beyan esastı…”
CHP Muratpaşa İlçe Başkanı Ercan Erkan, listelerden silinenleri takip ediyor, “Muratpaşa ilçesinde 322 bin seçmen var, 14 bin seçmen ise listelerden silinmiş durumda” diyordu.
.
Parmak boyası kalktığından bu yana tüm seçimlerde, “Hile yapıldığı, sandıklarda oy çalındığı, listelerde usulsüzlükler olduğu vb.” türlü iddia ve söylentiler neredeyse her kafaları bulandırdı.
.
Kimin, kaç kere oy verdiği yönündeki söylentiler ortalığa saçıldı.
.
Alican Türk anlatıyor:
Bakın size 2014 ya da 2015 seçimlerinden birine ilişkin bir arkadaşımın başından geçen çok çarpıcı bir olayı anlatayım:
“Oyunu kullanmak için okula giden arkadaşım, kendi sandığının bulunduğu sınıfın önünde kuyruğa girer.
Bir sorun çıkmadan oyunu kullanır.
Okuldan ayrılmadan önce üst katta sandık görevlisi olarak bulunan bir yakınını görmek, kolaylık dilemek ve ‘ben oyumu kullandım eve gidiyorum’ demek için yukarıya, yakınının bulunduğu sınıfa çıkar.
Fakat orada kendisini bir sürpriz beklemektedir.
Zira az önce oy kullanmak için kuyrukta beklerken hemen önünde duran ve kendisinden önce girip oy kullanan bir adam şimdi de yukarıda -yakınının görevli olduğu sandıkta- kuyruğa girmiş beklemektedir.
Arkadaşım şaşırır ve adamı gözlemeye başlar.
Sıra ona gelince sanki az önce aşağıdaki sandıkta oy kullanmamış gibi sandık görevlilerine kimliğini uzatır, zarfını ve oy pusulasını alır...
Ancak tam oy vermek için sandığa gidecekken arkadaşım olaya müdahale eder ve sandık görevlilerine ‘Bu kişi oy kullanamaz, az önce aşağıda benim önümde kuyruktaydı, benim sandığımda oy kullandı, şimdi nasıl burada oy kullanabiliyor?’ diye görevlileri uyarır.
Sandık başkanı duruma el koyar, adamın oy vermesi engellenir ve görevli polisler çağrılır.
Polis adamı sorgular, üzerini arar.
Bir de ne görülsün?
Adamın üzerinden beş ayrı kimlik çıkar…”
.
Bu ve bunun gibi yüzlerce ihbar var.
Ama nafile.
İktidar, bunlara kulak tıkıyor ve muhalefet tarafından verilen kanun tekliflerini geri çeviriyor.
.
2013’te MHP Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan TBMM Başkanlığı’na sunduğu kanun teklifi ile “Seçmenlerin oy kullandıktan sonra, sol elinin işaret parmağının çıkmayan boya ile işaretlenmesini” öneriyordu;
Neden olarak da; “Adrese dayalı seçmen listelerinin tartışmalı olduğunu, mükerrer oy kullanıldığını” gösteriyordu.
(Şimdi MHP aynı görüşte mi bilemem)
.
Parmak Boyama tartışmaları sürerken YSK Başkanı Muammer Akkaya, konu hakkında şu açıklamaları yaptı:
“Parmak boyasına gerek olmadığı yönünde kanun değişmişti. Parmak boyanmasına İhtiyaç da yok Türkiye’de şöyle:
Sandık kurulunda siyasi partileri temsil eden kişiler var.
Niçin boya sürülüyordu?
Başkasının yerine oy kullanmasın diye.
Başkasının yerine oy kullanmasını engellemek için siyasi parti temsilcilerinin de daha dikkatli olması gerekir.
Bu sayede mükerrer oy kullanılmasına engel olunur diye düşünüyorum.
Önemli olan sandık kurulu üyelerinin, müşahitlerin görevlerinin titizlik yapmasıdır.”
.
“Seçimde yarışan siyasi partilerdir.
Sandık kurulunda görev yapan temsilcileri titiz davranırsa bir sorun olmaz diye düşünüyorum.
Mükerrer oy kullanımı Türkiye’de mümkün değil.
Herkesin bir tane vatandaşlık numarası var. İkinci bir seçmen olamaz.
Sadece belki başkasının yerine oy kullanmasına engel olacak bir şey.
Boya olsa da, olmasa da suiistimal edilebilir.”
.
“Türkiye’de seçimler sağlıklı yapılıyor. 1950’den beri, dünyada gerçekten örnek gösterilerek yaptığımız işlerden bir tanesi seçim diye düşünüyorum.
Seçmenin sandığa olan güveni çok önemli bir şey.
Bu güveni gerçekle ilgisi olmayan sözlerle zedelenmemesi gerekir.”
.
Ve sonuç?
.
Bu açıklamalara bakarak “Parmak Boyası”nın başka bahara kaldığını söylemek mümkün.
.
Peki halk ne diyor?
.
Onu da anket yaparak halka sormuşlar:
Verilere göre seçim güvenliğini sağlamak adına “Seçim mürekkebinin geri dönmesini isteyenler” çoğunluğu oluşturuyor.
%62 ile çoğunluk soruya, “Evet” cevabını verirken,
%33’lük kesim bu uygulamanın geri dönmesine karşı.
Katılımcılardan “Bilmiyorum” yanıtını verenlerin oranı ise %5.
.
Halk istiyor, iktidar vermiyor.
İnatlaşma bu olsa gerek…
 
***
PARANIN NE ÖNEMİ VAR
Cumartesiye uygun bir yazı buldum size.
Okuyunca insan “Ne kadar doğru” demekten kendisini alamıyor.
.
Önce yazı:
Parayı kazanmak değil de, harcamak kültür işidir.
Bir insanın ve toplumun kumaşını kazandığı parayı nelere harcadığından anlayabilirsiniz.
Gelişmiş ülkelere bakalım;
Başbakanları bisikletle işine gider, küçücük dairelerde yaşarlar, dolaplarında bir kaç kıyafet, son teknoloji telefonlar, lüks arabalar ilgi alanlarında bile değil.
Ama dünyada gezmedikleri görmedikleri yer yoktur, evleri kitap dolu, sergiler, festivaller, filmler, konserler hepsini takip ederler.
.
Bir de bize bakalım parayı bulunca neler yapıyoruz?
Önce daha büyük bir ev, yeni eşyalar, son teknoloji telefonlar alınır.
Kadınlar arazi cipiyle kuaföre, alışverişe gider.
150 çift ayakkabısı için özel dolap yaptırır ama evinde kütüphanesi yoktur.
Gerekirse kredi çekilip düğün yapılır, maksat namımız yürüsün.
Sade bir nikâhla evlilik mi olur, sonra el âlem ne der?
Bizde bütün vitrin el âlem için, paramız el âlemin görseline hizmet eder.
Başkaları küçük dilini yutsun diye değil, kendimizi geliştirmek için para bize hizmet etmeli.
Görgüsüzlük ve şatafat insanların cehaletten kaynaklanan eksikliğini kapatma çabasıdır, başka bir şey değil.
Ne kadar sade bir yaşam tarzın varsa o kadar gelişmişsin…”
.
Ne diyorsunuz?
.
Yazıyı yazan baştan söylemiş zaten:
Parayı kazanmak değil de, harcamak kültür işidir.”
.
Harcamayı bilmedikten sonra,
“Paranın ne önemi var…”