Bir tantana, bir tören…

Bir koşuşturma, bir hücum…
“Geldiydi, gittiydi,
Açtıydı, konuştuydu” derken kurdele kesildi ve açıldı…
.
Tüm bu şaşaa Boğazımıza takılan inci gerdanlık için.
Yakıştı mı?
Yakıştı.
.
Yapılmasına karşı çıkıp, itiraz eden var mı?
Yok.
.
Ama “Mesele kapanmıştır” demek bize ayıp olur.
Konuşulacak çok şey var elbet.
.
İlk yapılacağı zaman anında itiraz etmiştik.
Nesine?
Yerine.
.
Koskocaman köprüyü getirip Kilitbahir ile Sarıçay ağzına kuracaklardı.
.
Tüm şehir dinamikleri “Olmaz” dedi.
Olmadı zaten.
Zira sadece köprü olsa bir derece, yolları yapılmaya kalkılsaydı “Tarihi Alan” mahvolacaktı.
Beklenenler ise:
“Selamsız Bandosu gibi üzerimizden geçip gideceklerdi…”
.
Sonra şimdiki yeri belirlendi.
Bayram ettik.
“İyi oldu” dedik.
Nihayet bizim de köprümüz olacak ve gemilere muhtaç olmayacaktık.
.
Rüzgârlarda çalışmayan gemileri beklemekten,
Zaman zaman oluşan bayram kuyruklarında sinir harbi yaşamaktan helak olmuştuk.
.
Tabi şimdilerde sadece Eceabat’a veya Kilitbahir’e gidip gelecekler için köprünün bir anlamı da yok.
O başka.
.
Baksanıza “Köprüyü duyan” Gestaş yönetimi hemencecik gemi seferlerini azaltıverdi.
Sonra oluşan tepkiler üzerine bir açıklama yaparak:
“1915 Çanakkale Köprüsü geçişlerinin 1 hafta ücretsiz olması sebebiyle, 19.03.2022 Cumartesi günü itibariyle 26.03.2022 tarihine kadar
Çanakkale-Kilitbahir, Çanakkale-Eceabat ve Gelibolu-Lâpseki hatlarında sefer tarifesinde değişiklik söz konusudur. Belirtilen hatlarda, yoğunluk durumunda tarifeye ek olarak seferler gerçekleştirilecektir.” dedi.
.
İyi de bu sefer karşıda oturan vatandaşlar isyan ettiler.
“Yahu biz işe gidip gelenlerin, orada ikamet edenlerin hiç mi ihtiyacı yok” diye.
.
“Peki kardeşim senin itirazın ne?
‘Söyleyecek sözüm var’ demiştin yazının başında” diyebilirsiniz.
.
Biz yapımına değil, ihalesine karşıydık.
.
Anlatılan “Yap-İşlet-Devret Kamu Özel İşbirliği Projesi” modeli.
Güzel.
Nihayetinde ülkemizde yapılan devasa birçok proje bu şekilde yapılmıştır.
.
Ancak bir sorun var.
Nasıl?
Aynı Osmangazi Köprüsü gibi,
Aynı Zafer Havaalanı gibi…
Aynı…
Aynı… gibi
.
Adam ihaleye girecek,
İşi yapacak,
İşletecek ve para kazanacak...
Sonrasında devredecek.
.
Sistemin aslı bu.
.
Adam sermayedar, para cepte...
Yatırım yapmak istiyor.
Parasını en iyi şekilde çalıştırmak istiyor.
Nihayetinde işletip, para kazanıp, belirlenen yılın sonunda devretmek istiyor.
.
Peki bizim sistem nasıl çalışıyor?
Adam işi alıyor,
İş yapıyor,
Sonrasında işletmeye gelince yan gelip yatıyor.
Sebep?
Çünkü ihale şartnamesinde “Yolcu, araç, hasta” gibi garantiler var.
Sistem ona diyor ki:
“Gel yap, iş olsun olmasın ben sana parasını ödeyeceğim…”
.
Erdoğan açıklamadı mı?
“Burası yap-işlet-devret. Buradan aldığı para onun aleyhine ise bunu devletin kasasından biz ödeyeceğiz…” diye.
.
Bu suretle devlet:
Önce yapım maliyetini ödüyor,
Sonra da adamın (ederse) zararını…
.
İşte durum tam bu noktada.
Araba geçmiş, geçmemiş yapımcının umurunda değil.
Nasılsa parasını, “Tıkır tıkır” alıyor.
Bizimkiler de diyor ki:
“Devlet yaptı…”
Elbette devlet yaptı.
Ama kimse sormuyor:
“Kaça mal oldu?”
.
Sayın Erdoğan, projenin maliyetini “2 milyar 545 milyon Avro” olduğunu söyledi.
Öyle ya,
Nedir ki 2 milyar avro.
3 gün önce bir haber çıktı gazetelerde…
Şöyleydi:
“Hazine’den 2 milyar dolarlık borçlanma:
19 yılın en yüksek faizi…
Hazine, yüzde 8,625’lik yüksek faizle 2 milyar dolarlık borçlanmaya gitti.
Bu oran, 5 yıllık vadede dolar cinsi olarak Şubat 2003 sonrasındaki en yüksek faiz oldu.
Hazine, 2 milyar dolarlık borç için 948,7 milyon dolar faiz ödeyecek.
ABD’nin 5 yıllık hazine tahvili şu an yüzde 2,15 seviyesinde bulunuyor.
Türkiye, bu oranın yaklaşık 6,5 puan üzerinde faizle borçlanmış oldu.”
.
Dile kolay geliyor “2.5 milyar avro” diye.
Ama bulması zor, orası anlatılmıyor.
.
Gelelim baş tarafa.
“Köprü daha ucuz olabilir miydi?” kısmına.
.
Devlet yapsaydı olurdu.
Ama nasıl?
Neyle?
.
Bu konuya şöyle açıklık getireyim kendi aklımca.
.
Köprü yapımında getirisi-götürüsü hesaplanacaktı elbet.
Yatırılan paranın geri kazanım yılı da önemliydi.
.
Hesaplara göre (ki bu hesap özel şirketin hesabı) günde 45 bin araç, 15 Avro+KDV ödeyerek geçerse fit olunacaktı.
Ne kadar zamanda?
11 yılda.
.
Hesap kitap yapıldı, devlet bu işe girmedi…
Neden mi?
Hesap ortada…
“Bunun yerine bir anda yapım maliyeti olarak büyük sermaye akıtmak yerine ihale usulü ile verelim, peyderpey ödeyelim. Dolar kuru artmazsa ne ala, artarsa sen sağ ben selamet…” dendi.
.
Yüklenici de bedava yapacak değil ya.
Aldı döviz garantili işi.
Sonuç ortada.
.
Erdoğan köprü geçiş ücretini “200 liracık” olarak açıkladı ama kimse memnun olmadı.
Açılışa gelen millet ,“Pahalı” dedi.
Öyle ya “10 kere karşıya gidip gelsen, gitti asgari ücret…”
.
Aslında Erdoğan da işi bilememiş.
Yap şunu 50 lira.
Öyle veya böyle nasılsa cepten gidecek.
Hiç olmadı seçime yatırım olurdu,
Bahaneyle millet bayram ederdi.
.
Bizim göreceğimiz bayramlık kısmı şuydu:
“1 Hafta bedava…”
.
Çanakkale’de çoluğunu-çocuğunu alan herkes cumartesi-pazar köprüye koştu.
“Bedava sirke baldan tatlıdır” misali.
Bedava olduğundan “Gelibolu’ya peynir helvası almaya” gittiler.
.
Gitmesi, gelmesi, masrafı, benzini zaten 500 lirayı geçti.
Ama olsun:
“Köprüden geçildi” ona bakmak lazım.
Köprü bedava olunca kalabalığı gören biri “2. Köprü lazım” deyivermiş.
Güler misin?
Ağlar mısın?
(Bu arada merak ettim. Bedava olduğu halde köprüden 1 günde kaç araç geçti?
Öyle ya ücretlisinden 45 bin araç geçecekse, bedavasından en az 100 bin kişi geçmiştir…)

Geleyim işin başka tarafına.
Daha önce Çanakkale ile Eceabat’ın veya Gelibolu ile Lapseki’nin bağlantısı yokmuş gibi anlatılıyor.
Sanki ilk defa bağlantı sağlandı.
Ticari anlamda zaten mallar gemi ile karşıya gidiyordu.
Şimdi “Köprü var diye daha çok mu mal yollayacak?”
Anlamadım.
.
Veya “Nasılsa köprü var, buraya fabrika kuralım” mı diyecek vatandaş?
.
Bu geçiş fiyatları ile bana kalırsa köprü sinek avlayacak…
İşletmeci ise köprü karşısına geçip “Peşin satanlar” gibi oturarak, köprüsü yıpranmadığı için kahvesini köpürte köpürte içecek…
.
Kime faydası oldu?
Emlakçılara,
Köylüye…
Ellerinde ki kelepir araziler kıymete bindi, iyi para kazandılar…
“Allah bereket versin…”
.
Bir de kime faydası olacak biliyor musunuz?
Bayramda gelip-geçenlere.
Ne dua edecekler ama öyle böyle değil…
 
***
TESPİTLER
Bir de “Daha burayı gelip görmeyen basın mensupları var” diyenler varmış.
Kim davet etmiş?
Ne zaman etmiş?
.
Hatta gelmeyen belediye başkanları da varmış?
.
İyi de, “Köprünün temel atma törenine belediye başkanını almayarak ben geri çevirmedim herhalde…”
.
Unutanlar için haber aynen şöyleydi:
“18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 103.üncü Yıl Dönümü etkinlikleri kapsamında, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’ın katılımıyla dün Gelibolu ilçesi Sütlüce mevkiinde, ‘1915 Çanakkale Köprüsü ve Malkara-Çanakkale Otoyolu Kule Kazık Çakım’ töreni gerçekleştirildi. Gelibolu Belediye Başkanı Mustafa Özacar ve beraberindeki belediye meclis üyeleri, katılımcı listesinde isimleri yer almadığı gerekçesiyle tören alanına alınmadıklarını belirtti…”

Köprü geçiş ücreti olarak kullanılan,
“200 liracık” söylemine birileri fena kızmış...
Şöyle demişler:
“200 lira ilk olarak 2009 yılında piyasaya sürüldü.
O tarihte dolar kuru: 1.52 idi.
Yani 200 lira ile 131 dolar alınıyordu.”
Şimdi?
13.47 dolar alınıyor.”
.
Bizim 200 lira (elbette inanıyoruz ki dış minnaklar sayesinde) şimdilerde,
“Cık olmuş”,
Ancak adamın tespiti de,
“Cuk oturmuş…”

“Cumhurbaşkanı törende konuşuyor. Arkasında iki deniz askeri bulunabilirdi.
Olmadı Çanakkale’de savaşan asker giysili iki er de olabilirdi.
Bu dekoru kim hazırladıysa...
İlginç biri olmalı…
Dekor olarak arkaya iki yeniçeri yerleştirilmiş.
Yeniçerilerin Çanakkale ile ilgisi ne?
Bu dekoratör Yeniçeri Ocağının 2. Mahmut tarafından lağvedildiğini ve tarihe karıştırıldığını bilmiyor mu?
Çanakkale’de Yeniçerilerin savaştığını mı sanıyor?
Birisi bunları aslan dekoratöre sormalı…” demiş.
Hakikaten sormak lazım…
YAKIŞTI
Bir tantana, bir tören…
Bir koşuşturma, bir hücum…
“Geldiydi, gittiydi,
Açtıydı, konuştuydu” derken kurdele kesildi ve açıldı…
.
Tüm bu şaşaa Boğazımıza takılan inci gerdanlık için.
Yakıştı mı?
Yakıştı.
.
Yapılmasına karşı çıkıp, itiraz eden var mı?
Yok.
.
Ama “Mesele kapanmıştır” demek bize ayıp olur.
Konuşulacak çok şey var elbet.
.
İlk yapılacağı zaman anında itiraz etmiştik.
Nesine?
Yerine.
.
Koskocaman köprüyü getirip Kilitbahir ile Sarıçay ağzına kuracaklardı.
.
Tüm şehir dinamikleri “Olmaz” dedi.
Olmadı zaten.
Zira sadece köprü olsa bir derece, yolları yapılmaya kalkılsaydı “Tarihi Alan” mahvolacaktı.
Beklenenler ise:
“Selamsız Bandosu gibi üzerimizden geçip gideceklerdi…”
.
Sonra şimdiki yeri belirlendi.
Bayram ettik.
“İyi oldu” dedik.
Nihayet bizim de köprümüz olacak ve gemilere muhtaç olmayacaktık.
.
Rüzgârlarda çalışmayan gemileri beklemekten,
Zaman zaman oluşan bayram kuyruklarında sinir harbi yaşamaktan helak olmuştuk.
.
Tabi şimdilerde sadece Eceabat’a veya Kilitbahir’e gidip gelecekler için köprünün bir anlamı da yok.
O başka.
.
Baksanıza “Köprüyü duyan” Gestaş yönetimi hemencecik gemi seferlerini azaltıverdi.
Sonra oluşan tepkiler üzerine bir açıklama yaparak:
“1915 Çanakkale Köprüsü geçişlerinin 1 hafta ücretsiz olması sebebiyle, 19.03.2022 Cumartesi günü itibariyle 26.03.2022 tarihine kadar
Çanakkale-Kilitbahir, Çanakkale-Eceabat ve Gelibolu-Lâpseki hatlarında sefer tarifesinde değişiklik söz konusudur. Belirtilen hatlarda, yoğunluk durumunda tarifeye ek olarak seferler gerçekleştirilecektir.” dedi.
.
İyi de bu sefer karşıda oturan vatandaşlar isyan ettiler.
“Yahu biz işe gidip gelenlerin, orada ikamet edenlerin hiç mi ihtiyacı yok” diye.
.
“Peki kardeşim senin itirazın ne?
‘Söyleyecek sözüm var’ demiştin yazının başında” diyebilirsiniz.
.
Biz yapımına değil, ihalesine karşıydık.
.
Anlatılan “Yap-İşlet-Devret Kamu Özel İşbirliği Projesi” modeli.
Güzel.
Nihayetinde ülkemizde yapılan devasa birçok proje bu şekilde yapılmıştır.
.
Ancak bir sorun var.
Nasıl?
Aynı Osmangazi Köprüsü gibi,
Aynı Zafer Havaalanı gibi…
Aynı…
Aynı… gibi
.
Adam ihaleye girecek,
İşi yapacak,
İşletecek ve para kazanacak...
Sonrasında devredecek.
.
Sistemin aslı bu.
.
Adam sermayedar, para cepte...
Yatırım yapmak istiyor.
Parasını en iyi şekilde çalıştırmak istiyor.
Nihayetinde işletip, para kazanıp, belirlenen yılın sonunda devretmek istiyor.
.
Peki bizim sistem nasıl çalışıyor?
Adam işi alıyor,
İş yapıyor,
Sonrasında işletmeye gelince yan gelip yatıyor.
Sebep?
Çünkü ihale şartnamesinde “Yolcu, araç, hasta” gibi garantiler var.
Sistem ona diyor ki:
“Gel yap, iş olsun olmasın ben sana parasını ödeyeceğim…”
.
Erdoğan açıklamadı mı?
“Burası yap-işlet-devret. Buradan aldığı para onun aleyhine ise bunu devletin kasasından biz ödeyeceğiz…” diye.
.
Bu suretle devlet:
Önce yapım maliyetini ödüyor,
Sonra da adamın (ederse) zararını…
.
İşte durum tam bu noktada.
Araba geçmiş, geçmemiş yapımcının umurunda değil.
Nasılsa parasını, “Tıkır tıkır” alıyor.
Bizimkiler de diyor ki:
“Devlet yaptı…”
Elbette devlet yaptı.
Ama kimse sormuyor:
“Kaça mal oldu?”
.
Sayın Erdoğan, projenin maliyetini “2 milyar 545 milyon Avro” olduğunu söyledi.
Öyle ya,
Nedir ki 2 milyar avro.
3 gün önce bir haber çıktı gazetelerde…
Şöyleydi:
“Hazine’den 2 milyar dolarlık borçlanma:
19 yılın en yüksek faizi…
Hazine, yüzde 8,625’lik yüksek faizle 2 milyar dolarlık borçlanmaya gitti.
Bu oran, 5 yıllık vadede dolar cinsi olarak Şubat 2003 sonrasındaki en yüksek faiz oldu.
Hazine, 2 milyar dolarlık borç için 948,7 milyon dolar faiz ödeyecek.
ABD’nin 5 yıllık hazine tahvili şu an yüzde 2,15 seviyesinde bulunuyor.
Türkiye, bu oranın yaklaşık 6,5 puan üzerinde faizle borçlanmış oldu.”
.
Dile kolay geliyor “2.5 milyar avro” diye.
Ama bulması zor, orası anlatılmıyor.
.
Gelelim baş tarafa.
“Köprü daha ucuz olabilir miydi?” kısmına.
.
Devlet yapsaydı olurdu.
Ama nasıl?
Neyle?
.
Bu konuya şöyle açıklık getireyim kendi aklımca.
.
Köprü yapımında getirisi-götürüsü hesaplanacaktı elbet.
Yatırılan paranın geri kazanım yılı da önemliydi.
.
Hesaplara göre (ki bu hesap özel şirketin hesabı) günde 45 bin araç, 15 Avro+KDV ödeyerek geçerse fit olunacaktı.
Ne kadar zamanda?
11 yılda.
.
Hesap kitap yapıldı, devlet bu işe girmedi…
Neden mi?
Hesap ortada…
“Bunun yerine bir anda yapım maliyeti olarak büyük sermaye akıtmak yerine ihale usulü ile verelim, peyderpey ödeyelim. Dolar kuru artmazsa ne ala, artarsa sen sağ ben selamet…” dendi.
.
Yüklenici de bedava yapacak değil ya.
Aldı döviz garantili işi.
Sonuç ortada.
.
Erdoğan köprü geçiş ücretini “200 liracık” olarak açıkladı ama kimse memnun olmadı.
Açılışa gelen millet ,“Pahalı” dedi.
Öyle ya “10 kere karşıya gidip gelsen, gitti asgari ücret…”
.
Aslında Erdoğan da işi bilememiş.
Yap şunu 50 lira.
Öyle veya böyle nasılsa cepten gidecek.
Hiç olmadı seçime yatırım olurdu,
Bahaneyle millet bayram ederdi.
.
Bizim göreceğimiz bayramlık kısmı şuydu:
“1 Hafta bedava…”
.
Çanakkale’de çoluğunu-çocuğunu alan herkes cumartesi-pazar köprüye koştu.
“Bedava sirke baldan tatlıdır” misali.
Bedava olduğundan “Gelibolu’ya peynir helvası almaya” gittiler.
.
Gitmesi, gelmesi, masrafı, benzini zaten 500 lirayı geçti.
Ama olsun:
“Köprüden geçildi” ona bakmak lazım.
Köprü bedava olunca kalabalığı gören biri “2. Köprü lazım” deyivermiş.
Güler misin?
Ağlar mısın?
(Bu arada merak ettim. Bedava olduğu halde köprüden 1 günde kaç araç geçti?
Öyle ya ücretlisinden 45 bin araç geçecekse, bedavasından en az 100 bin kişi geçmiştir…)

Geleyim işin başka tarafına.
Daha önce Çanakkale ile Eceabat’ın veya Gelibolu ile Lapseki’nin bağlantısı yokmuş gibi anlatılıyor.
Sanki ilk defa bağlantı sağlandı.
Ticari anlamda zaten mallar gemi ile karşıya gidiyordu.
Şimdi “Köprü var diye daha çok mu mal yollayacak?”
Anlamadım.
.
Veya “Nasılsa köprü var, buraya fabrika kuralım” mı diyecek vatandaş?
.
Bu geçiş fiyatları ile bana kalırsa köprü sinek avlayacak…
İşletmeci ise köprü karşısına geçip “Peşin satanlar” gibi oturarak, köprüsü yıpranmadığı için kahvesini köpürte köpürte içecek…
.
Kime faydası oldu?
Emlakçılara,
Köylüye…
Ellerinde ki kelepir araziler kıymete bindi, iyi para kazandılar…
“Allah bereket versin…”
.
Bir de kime faydası olacak biliyor musunuz?
Bayramda gelip-geçenlere.
Ne dua edecekler ama öyle böyle değil…
 
***
TESPİTLER
Bir de “Daha burayı gelip görmeyen basın mensupları var” diyenler varmış.
Kim davet etmiş?
Ne zaman etmiş?
.
Hatta gelmeyen belediye başkanları da varmış?
.
İyi de, “Köprünün temel atma törenine belediye başkanını almayarak ben geri çevirmedim herhalde…”
.
Unutanlar için haber aynen şöyleydi:
“18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 103.üncü Yıl Dönümü etkinlikleri kapsamında, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’ın katılımıyla dün Gelibolu ilçesi Sütlüce mevkiinde, ‘1915 Çanakkale Köprüsü ve Malkara-Çanakkale Otoyolu Kule Kazık Çakım’ töreni gerçekleştirildi. Gelibolu Belediye Başkanı Mustafa Özacar ve beraberindeki belediye meclis üyeleri, katılımcı listesinde isimleri yer almadığı gerekçesiyle tören alanına alınmadıklarını belirtti…”

Köprü geçiş ücreti olarak kullanılan,
“200 liracık” söylemine birileri fena kızmış...
Şöyle demişler:
“200 lira ilk olarak 2009 yılında piyasaya sürüldü.
O tarihte dolar kuru: 1.52 idi.
Yani 200 lira ile 131 dolar alınıyordu.”
Şimdi?
13.47 dolar alınıyor.”
.
Bizim 200 lira (elbette inanıyoruz ki dış minnaklar sayesinde) şimdilerde,
“Cık olmuş”,
Ancak adamın tespiti de,
“Cuk oturmuş…”

“Cumhurbaşkanı törende konuşuyor. Arkasında iki deniz askeri bulunabilirdi.
Olmadı Çanakkale’de savaşan asker giysili iki er de olabilirdi.
Bu dekoru kim hazırladıysa...
İlginç biri olmalı…
Dekor olarak arkaya iki yeniçeri yerleştirilmiş.
Yeniçerilerin Çanakkale ile ilgisi ne?
Bu dekoratör Yeniçeri Ocağının 2. Mahmut tarafından lağvedildiğini ve tarihe karıştırıldığını bilmiyor mu?
Çanakkale’de Yeniçerilerin savaştığını mı sanıyor?
Birisi bunları aslan dekoratöre sormalı…” demiş.
Hakikaten sormak lazım…