Ülkede uzun süredir yaşanan pandemi ve getirdiği sert koşulları sebebiyle yurt ve ev meselesi başımıza açılan dertlerden bazıları.

Ülkede uzun süredir yaşanan pandemi ve getirdiği sert koşulları sebebiyle yurt ve ev meselesi başımıza açılan dertlerden bazıları.
.
Yaşadığımız olaylar da, organizasyon eksikliğinden de kaynaklanan sorunun barınma olduğunu apaçık ortaya koyuyor...
.
Şimdi gelelim sadete.
.
Temel gıda maddesi sayılan ve girdileri günden güne artarken, fiyatına “Valinin” karar verdiği “Ekmek” gibi, kira fiyatlarına da resmi olarak birileri karar vermeli.
.
Barınma sorunu, temel gıda gibi temel haktır.
.
Dün konuşuyorlardı yanımda:
“Kendisi evi boşaltınca, 1800 lira olan kirayı, hemen akabinde 2500 lira yapmış ev sahibi…”
.
Birisi kirasını artıramayınca, “Oğlum evlenecek” demiş ve eklemiş “Çık evimden…”
.
Allah bizleri,
Öğrencilerin dönmesiyle, subayların ev aramasıyla Pandeminin iki yıllık acısını, boş kalan evlerinin kiraları üçe katlayarak çıkarmaya çalışan ev sahiplerinden korusun.
.
Hele yurt bulamayan öğrencilere yazık değil mi?
Bu şehre gelecek olan öğrenci belli,
Kiralık ev sayısı belli,
Ama nedense yurt sayısı belli değil.
.
50 bin öğrenci okurken aralarında anket yaparak “Kiracı mı, yurtçu mu?” olduğu hiç sorulmadı mı?
.
Bu öğrenciler için hiç mi planlama yapılmadı?
.
Evler ve yurtlar…
İki ucu b.klu değnek.
Aşağı sakal,
Yukarısı bıyık.
.
Al sana bir kaya,
Nereye dayarsan daya…
 
***
KUŞU AĞIZLA DA TUTSAN!
Aslında cumartesileri neşeli şeyler yazmak istiyorum ama memleketin derdi bitmiyor ki.
.
20 senedir başımızda bulunan iktidar, ilk döneminden sonra memleketi idare etmeyi unuttu.
.
Sonra tek kişiye yüklenen yönetimin de iflas etmesiyle bu durumlara geldik.
.
Her gün iç karartıcı haberler gördükçe, okudukça, seyrettikçe, takip ettikçe içimiz karardı.
.
Tabi bazı televizyon kanalları hep Cennetmiş gibi gösterse de, reytingleri düşük olduğundan millet inanmaz oldu.
.
Anketlere bakınca aslında, sonun nereye gittiği de gözüküyor.
.
Halk artık iktidarın gideceğine inandı.
“Reis ne yapar, ne eder seçimi alır” inancı kırıldı.
Bu iktidar için oldukça olumsuz bir durum.
.
Görünüşe göre ağzıyla kuş tutsalar nafile.
.
Hazır laf ağzıyla kuş tutmaya gelmişken izahını da yapmak bize düşer…
.
Hikayesi şöyle:
“Osmanlı Devleti’nin çok güçlü olduğu zamanlarmış.
Fransız elçisi acilen padişahın huzuruna çıkmak istemiş.
Ama tabii koskoca cihan hükümdarının karşısına çıkmak öyle kolay mı?
Kapıdaki ağa onu huzura çıkarmamış.
Elçi allem etmiş, kallem etmiş, ama bir türlü içeri kabul edilmemiş.
Israrından vazgeçmeyince de ağa iyice hiddetlenmiş.
‘Yahu sen ne laf anlamaz adamsın!’ demiş ‘Padişahımız bugün çok sinirli. Seni görmek isteyeceğini hiç sanmıyorum. Az önce bir Frenk hokkabaz geldi. Görmeliydin neler yaptı. Külahından tavşanlar çıkardı. Kor olmuş demir çubukları ‘Cosss’ diye ağzında söndürdü de, gıkı çıkmadı. On adım ileriden attığı ipliği, iğnenin deliğine geçirdi. Daha da yetmedi. En son havaya bir kuş uçurdu. Sonra da bir zıpladı, hop diye kuşu ağzıyla tuttu. Adam hepimizin ağzını açık bıraktı ama sultanımız onu bile huzurundan kovdu. Anlayacağın bugün ağzımla kuş tutsan da nafile! Ama daha büyük bir hünerin varsa sultanımıza arz edeyim.’ demiş…”
.
Yani ağızla kuş bile tutulsa, bu milletin öfkesi geçmeyecek…
 
***
DİMYAT’IN PİRİNCİ
Son günlerdir bir “Laiklik” tartışmasıdır gidiyor.
.
Anayasanın ilk dört maddesi içinde yer alan laiklik konusu, cumhuriyet var olduğundan beri tartışılıp durur.
.
Sebebini herkes iyi biliyor.
İktidardan pek ayrılma niyeti olmayıp, yönetmeyi İslam’a bağlama planları yapanların laiklikle kavgaları olması normal.
.
Ama dediklerini yapmaları halinde sonsuza kadar iktidar şansını da yakalayacaklarını biliyorlar.
.
Afganistan’da Taliban’ın “İslam” adını vererek yaptığı dayatmalar, vahşet ve sınır tanımazlıkları ortada.
.
Bu işler ülkemizde kolay değil tabi.
Zira iktidar sahipleri bile kendi içinde ikiye ayrılmış durumda.
Laikliği isteyenler,
İstemeyenler.
.
Ülke çapında referandum yapılsa “Ezici çoğunlukla Laiklik” çıkar.
Dünyadaki din devletlerini gördükten sonra kimse “İslam Cumhuriyeti” istemez.
.
Bu “İslam’ı istemiyoruz anlamına” gelmez.
Sadece şu:
İslam’ın tek kitabı olmasına rağmen, farklı yorumlarla İslam uygulamaları halkı tedirgin ediyor.
.
Çünkü herkes dini kendisine göre yorumluyor.
“Kuran’ın özünü” bir kenara bırakarak, Sünnet içtihatları ile yönetmeye kalkıyor.
.
Öyle ki, “vahşet, ölüm, işkence” gibi kelimelerle yan yana bile gelmeyecek olan dinimiz, dünyada “İslam Terörü” şeklinde bir unvana sahip.
.
Bizler Allah ile kul arasına girmeyecek, her insanın diniyle baş başa bırakılacağı bir dünya için çabalamalıyız.
.
İnançlar hür olmalı, isteyen isteyene inanmalıdır.
.
Tersi bir durumda,
“Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olacağız…” ve bu zorlamalarla, dinsiz insanlar yetişmesine sebep olacağız.
.
Bu deyimin hikayesi ise şöyle:
Dimyat, Mısır’ın Süveyş Kanalı ağzında ve Portsait yakınlarında bir iskele.
.
Eskiden Mısır’ın meşhur pirinçleri, ince hasırdan örülmüş torbalar içinde Mısır’dan Türkiye’ye gelirmiş.
.
Karamanlı Bulgurcu Mehmet Ağa yüzlerce dönüm buğday tarlasından çıkan buğdayların az bir kısmını un, kalan büyükçe kısmını da bulgur yaparak iyi para kazanırmış.
.
Kasabaya gelen pirincin daha çok kazandırdığını gören Mehmet Ağa, pirinçlerin Dimyat’tan geldiğini öğrenince evdeki bütün bulgurlarını satıp altına çevirerek, Dimyat’a pirinç almak için yola çıkmış.
.
Fakat ne yazık ki Mehmet Ağa’nın bindiği gemi, Akdeniz’de Arap korsanları tarafından soyulmuş ve adamcağızın kemerindeki bütün altınlar alınmış…
.
Binbir zorluk içinde Karaman’a dönen Mehmet Ağa, iflas durumuna düşmüş.
Depolarındaki bulgurları tüccarlara sattığından kendi ev halkı o kış, hem parasız hem de bulgursuz kalmış.
Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olan Mehmet Ağa’ya bu olay ders olmuş.
.
O günden sonra bu olay,
“Daha fazla kazanacağını daha iyisini elde edeceğini umarken, elindekinden olmak anlamında” bir deyim olarak kullanılmış.
.
Diyeceğim o dur ki:
“Laikliğe sahip çıkalım.
Dimyat’ın pirinci bize yaramaz…”
 
***
ÇAM DEVİRECEK GİBİ DURMUYOR
Bizim Reis geçen gün durup dururken muhalefet için:
“Ülke yönetimine talip olmaktan vazgeçmelerinin kendileri için daha iyi olacağını hatırlatmak istiyoruz” deyiverdi…
.
Hoppalaaa…!
.
Nereden çıktı şimdi bu?
.
Mahsus mu yapıyor?
Gündem değiştirmek için mi yapıyor?
Şaka mı yapıyor?
Sahi mi söylüyor?
Kimse anlamadı.
.
Ciddi bir devlet adamına yakışmayacak bir söz bu.
.
Öyle ya,
Demokrasilerde “İktidar” olur,
İktidara talip olan “Muhalefet” olur.
.
Ülke iyi yönetilirse,
Vatandaş “Allah razı olsun” der, sandık geldiğinde gidip olumlu oy kullanır ve iktidarın devamını sağlar.
.
Yok, ülke dandik yönetilmişse, vatandaş bileti sandıkta keser.
.
Bu kadar basit.
.
Tüm bu demokratik yarış sürerken iktidar sahiplerinin muhalefete dönerek:
“Ülke yönetimine talip olmaktan vazgeçin” diyerek “Bırakın bu işleri, devlet su işleri” cümlesinin versiyonunu söylemeleri, iktidar sahiplerinin kocaman bir “Çam devirdiğinin” resmidir.
.
Peki neymiş “Çam devirmek?”
.
İşte size Çam Devirmenin hikâyesi:
“Zengin bir adamın, Göztepe Erenköy taraflarında, sekiz on dönüm bahçeli, büyük bir köşkü varmış.
Adam bu bahçenin bir köşesine bir bina daha yaptırmaya karar vermiş.
Eski binalar hep ahşap yapıldığı için, gereken keresteyi tomruk halinde getirtmiş ve inşaat yaptıracağı yere istif ettirmiş.
Bu tomrukların içinde çam, gürgen, meşe ve ceviz ağaçları da bulunuyormuş.
Sayfiye mevsimi olmadığı için Nişantaşı’ndaki konağında oturan zengin adam, bir sabah köşküne gitmiş ve köşkün saf bekçisine emir vermiş:
“Bir hızarcı bul, bahçedeki ağaçların arasındaki çamları biçtir, tahta ve kalas yaptır…” demiş.
Saf uşak da efendisinin emri üzerine hızarcıları bulmuş.
Çam tomrukları yerine, köşkün bahçesinde ne kadar kıymetli çam ağacı varsa kestirip devirmiş.
Akşam köşke geldiğinde bahçedeki tüm çamların kesildiğini görünce durumu anlamış ama nafile…”
O günden beri uşağının adı, “Çam deviren uşak” olarak kalmış…
.
İktidar sahipleri de artık “Çam devirmeyi bırakıp”, seçimlere kadar ülke sorunlarına gerçekçi çözümlerle yaklaşsınlar…
Yoksa vatandaş hiç “Çam devirecek” gibi durmuyor…