Şu memlekette yaşadıkça daha neler göreceğiz.

Şu memlekette yaşadıkça daha neler göreceğiz.
Sürekli olarak sosyal medyada “Başka ülkede yaşayamam” başlıklı twitleri okudukça hak vermiyor değilim.
.
Okuduğum haberi görünce, aynı sözü ben söyledim:
“Başka ülkede yaşayamam”
.
Haber şu:
“Silifke’de halk dolar duasına çıkmış.”
Vatana millete zeval gelmemesi ile başlayan duadan sonra “Dolar duasının” kabul edilip, edilmeyeceğini bilmiyorum.
.
Ancak,
Ekonomiden sorumlu bakanımızın “Dolarla işiniz mi var?” şeklindeki açıklamalarını hatırlayınca, dua edenlerin “Beyhude” uğraştıkları belli oldu.
.
Hani dua demişken:
Şair Eşref bir ara beş parasız kalmış.
“Ne edeyim de beş on kuruş kazanayım” diye düşünüp taşınırken, ölülerin ardından dua eden hocaların epeyce “Dünyalık” edinmeleri dikkatini çekmiş.
O da başlamış “Duacılığa...”
Başlamış ama hocalarla “Rekabet” güç.
Onlar çevrelerinde tanınmış kişiler, ayrıca mahallerinde bir ölen olunca çağrılmayı beklemeden kendiliklerinden ölü evine damlıyorlar...
Eşref de çözüm yolunu, “Piyasayı kırmakta” bulmuş.
Sağa sola haber göndermiş:
“Dua beş kuruşa!”
Hocalar da, “Rekabeti kırmak” isteyen Eşref’i Şeyhülislama şikâyet etmişler.
Şeyhülislam, Eşref’i makamına çağırtmış:
-“Ayıp değil mi” demiş, “Beş kuruşa dua edilir mi?”
Şair Eşref şu cevabı vermiş:
-“Aman efendim, siz benim dualarımı bir işitseniz on para bile vermezsiniz!”
.
Yerli ve milli diye diye övünürken açıklanan “Ambargo” sayesinde kazın ayağının öyle olmadığı yönünde gerçek ortaya çıktı.
.
Eh zaten,
Milli arabanın,
Uçağın da aynı akıbeti beklediği malum.
.
Biz öylesine havalarda uçarken, elin oğlu “Üsküdar’ı geçti” bile…
.
Bizim niyetimiz iyi…
Ama gerçekler öyle değil.
.
Süleyman Nazif, Bağdat Valisiyken ordu kumandanlığından şöyle bir telgraf alır:
-“Yüzbin okka şeker, beşyüzbin okka un ve onbin okka çay temin edip acele kumandanlığımıza gönderiniz...”
Süleyman Nazif, cevap olarak şu telgrafı çeker:
-“Çin İmparatorluğuna çekmeniz lâzım gelen bir telgraf, yanlışlıkla vilayetimize gelmiştir. Telgrafınız okunmuş ve mes'ûliyetimiz mahşere kalmıştır. Bilgilerinize...”
.
Memleketin hali ortada.
Neresinden tutsanız elinizde kalıyor.
Ekonomi,
Eğitim,
İşsizlik,
İçişleri,
Dışişleri,
Üretim,
Daha dolusu mevcut.
.
Yapılan anketlerde yüzde 35’lerin altına düştüğü destekçi medya tarafından bile saklanmayan iktidarın, hala koltukta diretmesi başka bir sorun.
.
Dünyada “Azınlıkla, çoğunluğun yönetilmesine” örnek olabilecek bir sistem devam sürecinde.
.
Peki nasıl hala ayakta duruyoruz?
Çünkü biz “Büyük bir Devletiz…”
.
Bunu ben değil,
Tarih söylüyor:
.
Sultan Abdülaziz, III. Napolyon'un çağrısı üzerine Fransa’ya giderken Hariciye Nazırı Keçecizade Fuad Paşayı da birlikte götürmüş.
Fuad Paşa ile Fransa Başbakanı Compte de Montauban de Palitan arasında Süveyş Kanalı’nın açılması ve Girit’in Yunanistan’a verilmesi konularında önemli görüşmeler olmuş. Paşa, Fransa’nın isteklerine şiddetle karşı çıkıyormuş.
Bir gün Compte de Montauban:
-“Neden boşuna ısrar ediyorsunuz?” demiş. “Hangi gücünüze güveniyorsunuz? Osmanlı Devleti'nin ne kadar zayıfladığını görmüyor musunuz?”
-“Hayır Kont, hayır!” demiş Fuad Paşa. “Osmanlı Devleti asla zayıflamamıştır. Bütün gücünü koruyor! Üçyüz yıldır sız dışardan, biz içerden yıkmaya çalıştığımız halde bir türlü yerinden sarsamadık!”
.
“Tarihi şaşırtmakla” pek ehil olan bu iktidar,
Bu gerçek değişmeden “Doğru yolu bulur” umuduyla, geleceğimize duacıyım…