Son dönemde etkileri hissedilen en büyük doğal olaylarından birisi olan iklim değişikliği, bu konu hakkında Boğaziçi Üniversitesinin ‘’İklim 2030: Eğitmen ve Akademisyenler İçin İklim Değişikliği’’ eğitimine katılan Avukat İkbal Aytaç, iklim değişikliği hakkında değerlendirmeler yaptı. Aytaç ‘’Günümüz dünyasının en
büyük problemlerinden biri iklim değişikliğidir’’ diyerek önemli değerlendirmeler yaptı.


Çanakkaleli Avukat İkbal Aytaç iklim değişikliği konusunda eğitimin ardından İşte Çanakkale Gazetesi’nde değerlendirmeler yapan Aytaç,” Dünya bizim yuvamız ona göre davranmamız gerekir” dedi.

İkbal Aytaç, ‘’Günümüz dünyasının en büyük problemlerinden biri iklim değişikliğidir. Eskiden gerçekten iklim değişikliği var mı? diye tartışmalar yapılırken şimdi her gün gerçekleşen doğa olayları ile iklim değişikliğinin varlığı konusunda hepimiz hemfikiriz. Dünya’da elbette daha önce böyle bir dönem gerçekleşiyor. Buzul çağları oluyor. Hava ısınıp soğuyor. Dünyada 20 Bin sene sıcak dönem oluyor, sonra 80 bin sene soğuk bir dönem geçiyor. Bu dönemler bir döngü içerisinde periyodik bir şekilde gerçekleşiyor. Ancak daha önce gerçekleşen değişiklerden farklı olarak bugün bir döngü içerisinde değil, kendi yarattığımız krizin neticesinde bu değişiklikler gerçekleşmektedir. Ana problem bu değişikliklerin eskisi gibi yüzlerce binlerce yılda değil, daha kısa sürede gerçekleşiyor olmasıdır. Başka bir deyişle bugünü özel kılan şey bu değişikliklerin hızlı bir şekilde gerçekleşmesidir. Bu konunun herkes tarafından daha iyi anlaşılması için herkesin iklim kavramını net bir şekilde bilmesi  gerekmektedir” dedi.

Aytaç açıklamasının devamında şu ifadelere yer verdi: “Peki iklim nedir?  Havanın bazen sıcak olması bazen soğuk olması mıdır? Bu sorunun cevabını bir örnekle cevaplamak gerekirse bir gün içerisinde havanın nasıl olabileceğini kolayca tahmin edebiliriz. Yaz mevsiminde havanın sıcak olacağını kış mevsiminde ise havanın soğuk olacağını biliriz. Uzun yıllar boyunca yapılan ölçümler neticesinde gerçekleşmesini beklediğimiz bu beklentilerimize iklim deriz. Ancak hava o gün güneşli olacağını düşünürken yağışlı bir hava ile karşılamamıza ise hava durumu deriz. Yani hava durumu bizim penceremizi açtığımızda karşılaştığımız durum, iklim ise bizim gerçekleşmesini beklediğimiz durumdur. Hava durumu günden güne değişebilir ancak iklim kolayca değişemez. İklim bizim yıllarca edindiğimiz bilgilerin, yapılan ölçümlerin sonucudur. Ancak artık değişmemesini beklediğimiz iklim değişiyor. Bu ise düşündüğünüzden daha ciddi bir sorun. İklim değişikliği dünyada insan kaynaklı olan tek sorun değil ama şu an yaşamımızı sürdürebilmek için ortada olan en büyük sorunlardan biri. Çevresel kirlilik, biyoçeşitlilik kaybı, susuzluk problemi, kaynakların hızla tükenmesi tüm bu hususları birlikte değerlendirdiğimizde bugün yaşadığımız gibi bir hayat konforunda ileride yaşayamayacağız açıktır. Başta kömür, petrol, doğalgaz  yakmamızdan kaynaklı olarak  atmosfere  yayılan karbondioksit  gazı olmak üzere tüm sera gazları atmosferin ısıyı tutma kapasitesini etkileyerek  Dünya’nın ortalama sıcaklığının artmasına neden olmaktadır. Yaşadığımız bu sorunun sebebi insan kaynaklı olduğu gibi çözümü ise insan odaklıdır. İnsanların hayat biçimlerini değiştirmesi gerekmektedir. Ancak bu konuda insanları ikna etmek kolay değildir. Çünkü herkes yaşadığı konfor alanından çıkmak istememektedir. İşe yürüyerek gitmek, aldığımız kıyafetlerden vazgeçmek gibi tüketim odaklı yaşamaktan uzaklaşmamız gerekmektedir. Aldığımız bir ürünün üretiminde ortaya çıkan enerji doğamıza ne kadar zarar veriyor aslında çoğumuz farkında değiliz. Örneğin; Her yıl  dünyada ortalama 80 milyar parça giysi tüketiliyor. 1 kilogram pamuk üretimi için 10.000 litre su kullanılıyor. Küresel karbon emisyonlarının  %10’u moda endüstrisinden kaynaklanıyor. Günlük yaşantımızdan başka bir örnekleme daha yapmak gerekirse posta kutumuzda bir yıl boyunca tuttuğumuz bir e-postanın 39 kilometrelik bir fosil yakıtlı otomobil sürüşü ile eşit karbon izine sahip olduğunu biliyor muydunuz? Ülkemizde ise  bu konu gerektiği şekilde gündemde tutulmamaktadır. Oysa ülkemizi, milletimizi insanlığı ilgilendiren bu denli büyük bir problemin gözardı ediliyor olması hatta ve hatta doğaya zarar veren uygulamaların devam ediyor olması şaşkınlık veridir. Bir gün aşırı sıcaktan dolayı sokağa çıkamadığımızda, kuraklıktan dolayı tarım yapamadığımızda, su kaynaklarımız tükendiğinde mi gerekli önlemleri alacağız?  Biliyorsunuz ülkemiz Paris İklim Anlaşması’nı meclisten geçirip yürürlüğe sokmamıştır. Her ne kadar bunun sebebi Yeşil İklim Fonu’ndan para alınması hususu olsa da unutulan önemli bir nokta var ki  iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülkelerden biri biziz. Ayrıca önemle belirtmek gerekir ki Paris İklim Anlaşması yürürlüğü girse dahi kesin bir çözüm değildir. Bu anlaşma dışında ülkemizin acil olarak kendi azaltım planını yapması gerekmektedir. Doğa bize aslında bu konuda sinyallerini veriyor. Bunun en yakın örneği Çanakkale’de hepimizin şahit olduğu müsilaj (deniz salyası) olayıdır. Öncelikle şunu bilmemiz gerekiyor müsilaj doğal bir olay değildir. Müsilaj iklim değişikliğinin bir sonucudur. Küresel ısınma ilk olarak denizlerde başlıyor. Marmara Denizi’nin ısınması ile  müsilaj sorunu ile karşılaştık. Ancak bu ısınmasının sebebi biziz. Özellikle Marmara Denizde artan kirlilik sonuçlarını gösteriyor.  Örneği; suni gübrelerin aşırı ve yanlış kullanımı yağan yağışlarla beraber derelere oradan da denizlere gitmelerine neden oluyor. Bu durumda yine denizlerin kirlenmesine neden oluyor. Tüm uzmanlar müsilajın birincil nedenin atıklar olduğu konusunda hemfikir. Aslında her şey birbiri ile bağlantılı örneğin bugün yanlış tarım uygulamalarının sonucunu müsilajda görebiliyoruz. İklim krizi kapımızı çaldı ve artık insanoğlunun en küçük hatasını dahi affetmiyor. Doğaya verdiğimiz her zarar bize geri dönüyor. Unutmayalım biz doğayı korudukça doğa bizi korur. Dünya bizim yuvamız. Bize yaşam olan yuvamıza gereken bilinçle gereken özeni gösterelim’’ dedi.

Özel Haber: İbrahim Akın Kazancı