Köylülerimizin en önemli işlerinden biri haline geldi sanki tarlayı tapayı satıp şehirde ev alıp rahat rahat oturmak.

Köylülerimizin en önemli işlerinden biri haline geldi sanki tarlayı tapayı satıp şehirde ev alıp rahat rahat oturmak. Tozdan dumandan çamurdan bıkmış olmalılar ki, başta yengeler olmak üzere şehre göçüp rahat içinde yaşamlarını sürdürüp gidecekler.
Her ne kadar ekonomik sebepler şehre göçü zorlasa da, çiftçilikten bıkıp şehre göçenimiz de az değil. Ekonomik anlamda üretimden çekilmek olarak da nitelendirilebilecek bu gelişmeler, kırsal kesimde her geçen gün işlenmeyen arazi miktarını da artırmaktadır.
Köylülerimizin usandığı bu hayatı ise şehirlilerimiz öyle özlüyorlar ki. Şehirlilerin neredeyse en büyük hayali köye dönmek. Özellikle Ankara ve İstanbul gibi kalabalık şehirlerde, trafikten bunalan insanlarımız köye kaçmak için can atıyor. Yalnız can atanların içinde hiç köyden gidenler yok. Köyden gidenler genellikle dönmüyor. Bazen gurur meselesi, bazen de çocuklar istemiyor gerekçeleriyle bir türlü dönemiyorlar.
Köy nüfusunun yaşlanması tarımsal üretimde neredeyse kritik eşiğe gelmek üzeredir. Özellikle uzun soluklu yatırım ve uzun soluklu projeler neredeyse köylülerin artık ilgisini çekmemektedir. Gençlerin özlemiyle bekleyiş içindeki köylülerin yeniliklere bakışı ne kadar iyi olsa da, benimseyiş de, kabulleniş de zaman alıyor ne yazık ki.
Şehirde çalışarak emekliliğini hak etmiş insanların tekrar çiftçilik yapmaları hobi olmaktan öteye geçmez artık. Üretme zorunluluğu ortadan kalkmış bir zihniyetin eskisi kadar üretken olması beklenemez. Bu nedenle, az da olsa geri dönüşlerde, zeytin, ceviz ve badem gibi fazla emek istemeyen ürünlere ilgi duyuluyor.
Köylülerimiz köyüne dönmezken, ticaret ve sanayide iyi kazanmış sektörler köylerden arazi toplayarak büyük yatırımlar yapıyorlar. Kırsal kesimde pek çok köyde, İstanbul ve Ankara gibi şehirlerden gelip toprak ağası olanlar var. Her ne kadar yatırım güçleri yüksek olsa da işin içinden gelmediklerinden dolayı, bu alanlar üretken ve verimli kullanılamıyor. Neticede atıl kapasiteye dönüp gidiyorlar. Eskiden binlerce insanımızı geçindiren topraklar, bir kişinin elinde zarar ettirebiliyor. Bunun nedenini hemen herkes anlayabilir elbette. Tarımda doğaya bağımlılık her zaman için kağıt üzerindeki hesapları alt üst eder. Bu nedenle gerçek kullanıcılarının elinde topraklar her zaman daha üretken ve daha verimlidir.
Kırsal kesimde gençlerin tarıma yönlendirilmesi ve özendirilmesi konusunda geç kalınmak üzeredir. Eğer bir nesil daha giderse, gerçek anlamda çiftçilik yapacak, layıkıyla üretim yapacak emek iş gücü kalmayacaktır. Sektör dışı sermaye bu potansiyeli gerçek anlamda değerlendirememektedir. Oysa tarımsal üretim her ülkenin en önemli stratejik sektörüdür.
Genç nüfusun köye dönüşü için yapılan proje ve teşvikler işe yaramış gibi görünmüyor. Tarıma yatırım yapıp, arıcılık, gezen tavuk ve benzeri işlere heves eden gençleri hevesleri kursağında kaldı. Zarar ettiler. Sonradan çiftçi olunmaz. Çiftçilik bir zanaattır ve çekirdekten yetişmek gerekir. Öte yandan bakanlığın ithalat politikaları, artan girdi fiyatlar, zararı büyüttü ve dönmüş olanları da pişman etti. Dönmek kolay. Sürdürmek zor değil mi?