Bugün biraz siyaset yapalım. Yapmasına yapalım ama önce şu CHP kongresinden biraz bahsedelim.

Öyle ya tüm Türkiye’nin merakla beklediği kongre sonucu çok önemliydi.

.

AKP’liler 11 seçim kaybeden bir başkanın tekrar seçilmesini çok istemişlerdir mesela.

Ettikleri dualar bu yöndeyse kabul olmadı.

Ancak “Allah’ım sen bizim için hayırlısını ver” dedilerse kabul oldu.

.

Kaybeden belli:

Kılıçdaroğlu ve ekibi.

Sebep?

Kendi partililerine bile umut verememiş bir genel başkanın Türkiye’ye umut olması mümkün müydü?

.

Kocaman hayır.

.

Son kaybettiği seçimden sonra derhal istifasını verip, “Beni halk istemiyor, istenmediğim yerde durmam” demeliydi.

.

İşin en garip yanı kurultay salonunda atılan slogandı;

“Türkiye’nin umudu Kılıçdaroğlu…”

.

Kendisi bile, “Partiyi limana yanaştırıp, iyi bir sosyal demokrat birine bırakacağım” derken, bu slogan nesiydi?

.

Önce şunu demeliyim.

“Yiğidin hakkı yenmemeli,

Sezar’ın hakkı Sezar’a verilmeli.”

.

Kılıçdaroğlu iyi niyetli, siyasette uzlaşmacı, sert olmayan bir üslubu olan, Türkiye sevdalısı bir genel başkan görüntüsü çizdi.

Ama muhalefette zayıftı.

Partiyi sağ çizgiye yaklaştırdı.

.

Aslında bu istenilen, beklenen ve sevilen bir profildi.

.

Ancak şark kafasından sıyrılamamış halkın bu tip siyasetçilere alışması zaman alacak.

.

Onlar bağırıp çağıran, masaya yumruk vuran, gerektiğinde gerçeği saklayan ve çarpıtan bir siyasetçi modeli peşinde.

.

Günümüzde söylediğini unutan, gerektiğinde “U” dönüşü yapabilen, hayal dünyasında yaşayan model daha etkin.

.

Bu durumda şunu sormalıyım;

Kılıçdaroğlu mu kaybetti?

Özgür Özel mi kazandı?

.

Kimine göre Kılıçdaroğlu kaybetti.

Etrafındaki danışmanların kendisini yanlış yönlendirmeleriyle yanlış işler yaptı.

.

Kimine göre de Özel kazandı.

Tüm olumsuzluklara karşı durarak kendisi gibi düşünenleri bir araya getirip İmamoğlu desteği ile kazandı.

.

Kimine göre CHP kazandı.

.

Kimine göre de Türkiye kazandı.

.

Herkes şimdilerde Özgür Özel’in ne yapacağını merak ediyor.

Nihayetinde karşısında kurt bir politikacı var.

Önünde darmadağın olmuş bir ittifak var.

Ve elinde yine yüzde 25 var.

.

Tek avantajı;

Arkasında iktidara yürüyeceklerine inanan bir kitle var.

.

Bu yürüyüşte İmamoğlu faktörünü kimse gözardı etmesin.

Onun desteğini almış bir, “Özgür Özel” var.

.

Kongre sonrası verilen fotoğrafta İmamoğlu’nun duruşundan şu okunuyordu;

“Artık ben de varım…”

.

Yapılacak ilk genel seçimde CHP’nin Cumhurbaşkanı adayının Ekrem İmamoğlu olduğu belli oldu.

Seçimi de kazandığı takdirde,

“Cumhurbaşkanı Ekrem İmamoğlu”,

“CHP Genel Başkanı ise Özgür Özel” olur.

.

Bu ikili beraber çalıştığında mesele yoktur.

Ama araya ayrılık girerse CHP kaça bölünür bilemem.

 

KAYBEDEN KİM?

Siyasette halk kendisi ile siyasetçi arasında duygusal bir bağ kuruyor.

Bu bağ her ne olursa olsun kolay kolay çözülmüyor, kopmuyor.

.

Siyasetçiler de bunu iyi bildiklerinden halkın ruhunu okşayacak işler yaparak, onların kalbine saplanacak cümleler kurarak duygusal bağı kuruyor.

.

Bu bağı oluştururken, “Halkın ama dinini, ama ırkını, ama milli inançlarını” acımasızca kullanıp manüple ediyorlar.

.

Bu bağ öylesine güçlü oluyor ki;

Memlekette yaşanan kötü ekonomi, beceriksiz dış politika ve iç politika onları hiç ilgilendirmiyor.

.

İnsanın kndisini ipek kozası gibi saran bu duygularla bağlandığı parti başkanının yaptığı kötü işler, onların dışarıya bakmasını, gerçekleri görmesini engelliyor.

.

Hâlbuki rahat olsalar ve kozadan çıkıp kelebekler gibi hür karar verseler, dünya onlar için ne kadar güzel olacak.

.

İşte bu yüzden;

11 seçim kaybetmiş bir genel başkanın arkasından gitmenin bir açıklaması var mı sizce?

.

3 Y ile aldığı ülkeyi ülke varlıklarının neredeyse tamamını satarak biraz kımıldattıktan sonra, tekrar aldığı noktaya geri getiren genel başkanın 20 senedir tek başına iktidarda durması nasıl açıklanır?

.

Sandığa giden seçmenin;

Kendisini çelik zırh gibi saran dini, ırki ve milli duygularından sıyrılıp gerçekleri görerek oy kullanması karşısında neler olabileceğini hayal edin.

.

Siyasetçinin bu duygulara hitap ederek halktan oy gasp etmesini kıracak güç keşke içimizden ortaya çıksa.

Patlasa.

.

Beklentileri, menfaatleri,

Malı, mülkü, parayı bir kenara itsek, arkasına saklandığımız bu insani duyguları tertemiz hale getirsek mesele yok.

.

Ama insan bu duygularla kendisini kandırıp bir zırhın arkasına saklanıyor.

Bu zırh insanın gözlerini kör edip, gerçek hayattan uzaklaştırıyor.

.

Siyasetçilerin halkı kullanmasına bir örnek verirsek, zamanında yaşayan Haşhaşiler “Cuk” oturacak;

Zira Haşhaşiler;

Kullandıkları uyuşturucu (haşhaş) sayesinde karşı tarafı imha etme planlarını kolaylıkla hayata geçiriyorlardı.

.

Günümüzde de siyasiler insanların bu dini, ırki ve milli duygularını bir uyuşturucu olarak kullanıp, istedikleri oyu istedikleri şekilde alıyorlar.

.

Bir sokak röportajında vatandaşın birine şunu sordular;

“….. partisinin lideri olan … … Kilise açılışı yapmış. Ne diyorsunuz?”

Vatandaşın cevabı:

“Bunların dinle, kitapla alakaları yok. Yaparlar…”

O sırada röportajı yapan söylemini değiştirerek özür diliyor ve;

“Pardon. Kiliseyi açan ... … değil, … … miş. Ne diyorsunuz?”

Aynı kişi şu cevabı veriyor;

“Olabilir, orası nihayetinde bir dini mekândır. Orası da bize haktır…”

.

Nihayetinde vatandaş zırhının dışına çıkamıyor ve kendi dünyasından olanı, duygusal bağ kurduğu siyasetçiyi her ne şekilde olursa olsun koruyor ve destekliyor…

.

Sırf bu sebepten dolayı 11 seçim kaybetse de, 20 senedir bizi kötü idare etse de siyasetçiler bu bağ sayesinde koltukta oturuyor.

.

Kazanan onlar, kaybeden ise memleket oluyor…

 

DEMOKLES’İN KILICI

CHP’nin yeni Genel Başkanı Özgür Özel’in önünde yerel seçim sınavı var.

Kazansa yere göğe sığdırılmaz.

“Değişim kazandı, haklıydık” şeklinde sloganlar atılır.

.

Kaybederse, “Daha yeni geldik, durun bakalım” mazereti söylenir.

.

Özgür Özel ilk ziyaretini memleketi Manisa’ya yapacakmış.

.

Kamuoyunun merakla beklediği ise şu;

Özgür Özel, halen MHP’nin elinde olan Manisa Büyük Şehir Belediye Başkanlığını alacak mı?

Yerel seçimler için Özel’in başında sallanan Demokles’in kılıcı bu olacak…

.

Demokles’in kılıcının hikâyesini de yazmadan geçmeyeyim madem.

Romalı Çiçero’nun yazıtlarında yer alan bir hikaye:

M.Ö. 4. yüzyılda Akdeniz'de Sicilya adasında Sirakuza Krallığı varmış.

Kralı ise Dionysios’muş.

.

Sarayda hem Dionysios’un yakın dostu hem de danışmanı olan Demokles de varmış.

.

Demokles, sürekli olarak kral Dionysios’un rahat ve huzur içinde gösterişli bir hayat yaşadığını çevresine anlatmaktaymış.

.

Kral Dionysios bu sözleri duyar ve rahatsız olurmuş.

Bir gün Demokles’e ders vermek üzere ondan, tahta oturmanın mutluluğunu tatmasını istemiş.

.

Krallık tacını ve tahtını büyük bir tören düzenleyerek Demokles’e vermiş.

.

Hizmetçilerinden de kendisine yapılan hizmetin aynısının yapılmasını istemiş.

.

Demokles büyük bir keyif ve mutluluk içindeymiş.

Ancak bir ara fark etmiş ki, hemen başının üzerinde bir kılıç sallanmakta.

.

Bu kılıç, atkuyruğuna bağlı bir şekildeymiş.

Yani, ha koptu, ha kopacak bir şekilde sallanmaktaymış.

.

Demokles korkmaya başlamış tabi.

Ve krallık tahtının o kadar da rahat ve mutluluk verici olmadığını her an tehlike altında yaşandığını görüp, anlamış.

.

Bu hikâyeden çıkarılacak ders şudur;

“Dışarıdan göründüğü gibi makam ve mevkiler çok rahat değildir. Büyük görevlerin büyük sorumlulukları vardır ve her zaman ağır bir yükün altındadırlar.”

.

Bekliyoruz Manisa’yı…

Bakalım kolay mı kral olmak?