AMA İÇERİDEKİLER Yılbaşından bir hafta önce iki torun büyük anne ve büyük babalarında misafir kalmaya gitmişler.

Yatma zamanı gelince küçük torun yattığı yerden avazı çıktığı kadar bağırarak;
-“Tanrım bana bir bisiklet… Bir de cep telefonu… Üstüne playstation…” diye dua etmeye başlamış.
Diğer yatakta yatan ağabeyi kızarak;
-“Oğlum, yavaş… Tanrı sağır değildir. Seni elbet duyar!”
Küçük çocuk yattığı yerden kalkarak;
-“Tanrının sağır olmadığını elbet biliyorum. Ama içerdekilerin sağır olduğu muhakkak !”
 
NEDEN?
Polis komiseri, görevini sabaha karşı bırakması gerekirken evine gece saat 02:00 de dönmüş.
Karısını uyandırmamak için ışığı yakmadan soyunup yatağa süzülmüş.
Biraz sonra karısı uykulu bir sesle
-“Sevgilim… Başım çatlayacak gibi ağrıyor, nöbetçi eczaneden bana aspirin alır mısın?”
Komiser;
-“Tabii bir tanem…” diyerek ışığı açmadan el yordamıyla giyinerek eczaneye gitmiş.
Eczacı şaşırarak karşılamış onu:
-“Aaa?... Siz... Siz... 8. bölge sorumlusu Komiser Flick değil misiniz?” diye sormuş.
-“Evet benim…” demiş komiser.
-“İyi ama itfaiye müdürünün üniformasıyla neden geziyorsunuz?”
 
KORKUNÇTU
Hâkim, tecavüze uğrayan kadını dinlemeye başlamış;
-“Yılbaşı gecesiydi… Korkunç psikolojik bir travma yaşadım efendim… Beni kollarımdan ve ayaklarımdan karyolaya bağlayarak ‘Jingle Bells’ şarkısını söyleye söyleye… Of Aman hatırlamak istemiyorum o anı... Korkunçtu…”
Hâkim;
-“Aman Tanrım! Gerçekten korkunç bir şey bu!”
“Sizde mi?” demiş kadın gözlerini silmeye çalışırken; “O şarkıdan ben de oldum olası nefret ederim!”
 
KÖTÜ ŞEYLER?
Kadın yeni tanıştığı erkeğe sormuş;
-“Beni nereye götürüyorsunuz?”
-“Şöyle arabayla şehir dışında bir hava alacağız…”
-“Sonra arabayı ıssız bir yere çekeceksiniz ve bana kötü şeyler yapacaksınız değil mi?”
-“Ne münasebet? Tabii ki hayır…”
-“Amann, öyleyse neden ıssız bir yere gidiyoruz ki?”
 
NAZİK, İYİ KALPLİ
İki bacanak, kaynanalarının cenazelerine zor yetişmişlerdi.
Mezarın başındaki imam mevtanın meziyetlerinden söz ediyordu: -“Merhume iyi kalpli, nazik, şefkatli bir kadındı” der demez bacanağın biri diğerine:
-“Yürü lan yanlış cenazeye gelmişiz. Baksana iyi kalpli, nazik filan diyor” …
 
YETİŞTİREMİYORUM
Pazarda satıcının biri
-“Elmaya geelll elmayaa... Çernobil’in elmaları bunlarrr!” diye bağırıyormuş.
“Deli misiniz?” diye sormuş kadının biri;
-“Çernobil'in elmalarını kim alır ki?”
 Satıcı;
“Valla yenge yetiştiremiyorum” demiş “Kimi karısına, kimi kayınvalidesine alıyor, kalmıyor bile yani..!”
 
BEYAZ AYI
Büyük bir İtalyan kasabasındaki zengince bir evde; yatak odasında duvarı baştan başa kaplayan gardıroba girerek, beyaz ayısıyla sessizce en çok orada oynamayı seven 8-9 yaşlarında bir çocuk varmış.
Bir gün çocuğun annesi, çoktandır gizli bir ilişkiyi sürdürdüğü sevgilisini yatak odasına aldığı sırada; ters bir sürpriz olmuş ve kocası gelmiş eve.
Kadın da sevgilisini hemen gardıroba saklamış; çocuğun beyaz ayısıyla oynamakta olduğu gardıroba...
Bir süre gizli sevgiliyle çocuk, bakışıp durmuşlar birbirlerine.
Derken çocuk:
-“Amca! Benim beyaz bir ayım var”.
-“Eee?”
-“Sen onu benden satın alman lazım…”
-“Ne yapacağım senin beyaz ayını?”
-“Almazsan ‘burada biri var’ diye bağırmaya başlarım…”
-“Peki peki… Ayı kaça?”
-“100 kâğıt...”
-“O ayı 100 kâğıt etmez”
-“Vermezsen çıkar bağırırım...”
-“Peki peki, al 100 kâğıdı ver ayıyı...”
Aradan kısa bir süre geçmiş.
Çocuk yine; “Amca!” demiş.
-“Ne var?”
-“Beyaz ayımı geri ver bana...”
-“Hani bana satmıştım onu?”
-“Olsun, şimdi geri istiyorum”
-“Vermezsem ne olur?”
-“Dışarı çıkar bağırmaya başlarım, ‘burada biri var’ diye...”
-“Peki tamam, al ayını geri”
Aradan kısa bir süre daha geçmiş.
Çocuk: “Amca!” demiş.
-“Ne var yine?”
-“Bana verdiğin beyaz ayı var ya... Onu tekrar alacaksın, bu kez 200 kâğıda...”
Bu böyle sabahlara kadar sürmüş.
Çocuk, adamın cebinde nesi var nesi yoksa hepsini silip süpürüp kendi cebine doldurmuş.
Ertesi gün hemen gidip bir bisiklet almış kendine.
Annesi bisikleti görünce;
-“Nasıl aldın bunu?” diye sormuş.
-“Adamın biri cüzdanını düşürdü, ben de cüzdandaki parayla aldım…”
-“Olmadı evladım, demiş; sen günah işlemişsin. Hemen git bisikleti geri ver ve parayı da geri alarak hemen kiliseye bağışla: sonra da kilisede parayı nasıl bulduğunu anlatıp günah çıkar”
Çocuk istemeye istemeye bisikleti geri verip, aldığı parayı da Kiliseye bağışladıktan sonra, günah çıkarma hücresine girmiş. Rahip, perdenin arkasından şefkatli bir sesle seslenmiş;
-“Anlat yavrum...”
-“Muhterem peder, benim beyaz bir ayım var...”
Ve rahipten bir nara yükselmiş:
-“Yine mi sen?”
 
ZANNETTİM
Uzun ikna turlarından sonra Ermeni Mahallesi'nin 17 yaşındaki güzeller güzeli ve yoksul aile kızı Zivart, mahallenin 75 yaşındaki yaşlı zengini Mıgırdıç Bey ile evlendirilir.
İlk gece Mıgırdıç Bey ölür.
Durumu şüpheli bulan savcılığın açtığı dava sonucunda kız mahkemeye çıkarılır. Mahkemede hâkim sorar:
-“Kızım anlat bakalım. Mıgırdıç bey nasıl öldü?”
Kız utangaç ve Ermeni şivesiyle anlatır:
-“Valla hâkim bey, malumunuz zifaf gezesi... Mıgirdiç bey üstüme geldi... Basladi titremeğe... Ben zanettim geloor, meğer gidoormuş!...”
 
AV SEZONU
Dursun canı sıkkın bir şekilde tarladan gelen Temel’i görür ve hemen sorar:
-“Hayrola Temel ne oldu?”
-“Hiç sorma Dursun derdim büyüktür”
-“Hayrola uşağum neymiş derdin?”
-“Tarlada iken canım Fadime’yi çekiyor, ama eve gelince keyfim kaçıyor…”
-“Kolayı var, Fadime sana gelsin.”
-“Nasıl olacak bu?”
-“Al tüfeği yanına, canın çekince patlat. Fadime anlar koşar gelir.”
Temel; “Hay aklınla bin yaşa emi” diyerek bunu hemen uygulamaya koyar.
Canı çekince hemen tüfeği patlatıveriyor, Fadime hemen yanında.
Aradan bir kaç hafta geçiyor Dursun, Temel'i tarladan gelirken üzgün görüyor.
-“Hayrola Temel nasıl gidiyor verdiğim taktik?”
Temel: -“Valla Dursun ilk başta çok iyiydi, ama av sezonu açıldı açılalı Fadime’nin yüzünü göremez oldum.”
 
NATAŞA!
Bir bilim adamı Nataşalar ile ilgili bir araştırma yapıyormuş.
Nataşalara karşı oldukça ilgili olan yardımcısı Temel’i yanına çağırmış:
-“Temel, karını aldatmak nasıl bir duygu. Suçluluk duymuyor musun?”
Temel hemen cevaplamış;
-“Sevgili Porofesörüm. Onlar da ‘karıyuz’ diye yıllarca bizi aldatmuşlardur da!”
 
NE DOKTORMUŞ BE!
Karadeniz’in bir kasabasına yeni atanan bir doktor, kansızlık şikâyeti ile kendisine gelen bir hastasını muayene etmekteymiş.
Bunun en kolay metodu ise “Konjoktiva” denilen alt göz kapağının içine bakmakmış.
Doktor göz kapağına baktıktan sonra yaşlı hastasına sorar:
-“Amca sende basur mu var?”
Çünkü kansızlığın baş sebeplerinden biride basurmuş ve Karadeniz'de ise bu duruma sık sık rastlanırmış.
Amca dışarı çıkar çıkmaz yanındaki arkadaşına şunu söylemiş;
-“Ne kadar iyi doktormuş be! Helal olsun..! Gözümden baktı, k.çımdakini gördü…”
 
KUŞ VE YUVASI
Adamın canı kuru fasulye çekmiş.
Fakat aynı zamanda o akşam karısına sinema sözü vermiştir.
“Gaz sıkıştırırsa sıkıştırsın. Ne yapalım, idare ederim artık” diyerek hiç umursamadan kuru fasulyeyi yemiş. Yemeklerini yer yemez sinemanın yolunu tutan çift, yerlerine yerleşmişler ve sinema başlamış.
Daha onbeş dakika olmadan gaz, adamı sıkıştırmaya başlamış.
Adam iyice rahatsız olunca karısının kulağına eğilmiş ve:
-“Hanım bir kuş uçurabilir miyim?”
Karısı kızmasına rağmen:
-“Hadi uçur bakalım” demiş.
Bir süre sonra yine kuru sıkıştırmış ve adam biraz sallandıktan sonra karısının kulağına eğilmiş;
-“Hanım bir kuş daha uçurabilir miyim?”
Karısı:
-“Hadi uçur bakalım” demiş.
Filmin yarısına gelindiğinde kuru yine sıkıştırmış.
Adam biraz sabretmiş fakat nafile.
Karısına eğilmiş ve:
-“Hanım bir kuş daha uçursam?”
Karısı, “Neyse!, hadi uçur bakalım” der demez arkadaki iriyarı adam elini adamın omzuna koymuş ve:
-“Eğer bir kuş daha uçur, anam avradım olsun o yuvayı dağıtmazsam!”