Geçen hafta perşembe günü bir kutlama münasebeti ile arkadaşlarla Eceabat’a geçeceğiz. Bilet gişesine sorduğumuzda Kilitbahir’e “Tarifesiz sefer” yapıldığını öğrendik.

Hakikaten İskelede uzun kuyruk vardı.
Geçtiğimizde de gördük ki karşı taraf da inanılmaz bir kuyruk var.
.
Yahu bu memlekete köprü yapıldı.
“Sudan ucuz!” tarifesi var.
6 dakikada geçiyorsun.
Kategorisinde dünyanın en büyük köprüsü hem de.
.
Neden kullanılmıyor acaba?
.
Bir tane yetkili çıkıp bir şey yapamıyor.
Sebep?
.
Çünkü bizim değil…
.
Özel şirketin.
.
Kendi malı değil mi?
İster 200 lira yapar,
İster bedava geçirir,
İsterse kapatır…
Kimse karışamaz.
O sebeple bayramlarda bedava olmuyor zaten…
.
Asıl konuya birazdan geleceğim de, bilmeyenler için biraz bilgi tazelemesi yapayım.
.
Bu arada amacım köprüyü kötülemek, itibarsızlaştırmak değil.
Tek derdim;
Emsallerinin çok daha ucuza yapılmış olması,
İktidarın beceriksizliğinden ötürü pahalı yapılması ve
Devletin zarara uğratılmasıdır.
.
Yoksa köprü yapılmışsa, yapılmıştır.
Tartışma bu noktada bitmiştir.
.
(Bu arada köprünün ışıklarında bir problem var sanırım. Perşembe günü akşamı köprü manzaralı yemek yiyelim dedik, ışıkları yanmıyordu.)
.
Köprü açılışının 163. Gününde, Ulaştırma Bakanı bir açıklama yaptı.
.
Dedi ki:
“1915 Çanakkale Boğaz Köprüsü’nden, hizmet vermeye başlanıldığı günden bugüne kadar 2 Milyon 2 bin 590 araç boğaz geçişi için kullandı.”
.
Bakan Karaismailoğlu 1915Çanakkale Boğaz Köprüsü’nün ekonomiye faydalarını da şöyle açıkladı ve:
“Malkara-Çanakkale Otoyolu ve 1915 Çanakkale Köprüsü ile yoldan 27,8 milyon kilometre, zamandan 3.6 milyon saat tasarruf sağladık.” dedi.
.
Sonuç mu?
.
Devlet köprü yapımı için 15+KDV Euro’dan 45 bin araç geçiş garantisi verdiği köprüden “Günlük 8.5 milyon lira zarar etti.”
(Normalde günde 45 bin araçtan, “7 milyon 335 bin araç” geçmesi lazımdı. Geçmeyen araç sayısı 163 günde yaklaşık 5 milyon araç. Siz bunu 15+KDV Euro ile çarpıverin)
.
Neyse.
Zamanı gelince ona da bakılır.
.
Ben işin başka tarafına da bakmak istiyorum.
.
Öncelikle şunu iyi belirtmek isterim.
Hayatım boyunca;
Boyundan büyük laf edeni,
Gelirinden oldukça fazla harcayanı,
Ve olduğundan büyük görünmek isteyeni,
Hak etmediği makama oturanı,
Sevmemişimdir ve uzak durmuşumdur...
.
Kendi çabası olmadan sadece para gücüyle bir yerlere gelmeye çalışanları hele hiç sevmedim nedense.
.
“Baba parası yiyenleri,
Bol keseden atanları,
Kalitesizleri,
Dalkavukları” sevemedim nedense.
.
İçinizde sevenler varsa mesele yok.
.
Neyse,
Dedim ya “Eceabat’a geçeceğiz.” diye.
.
Kuyruktaki arabalara baktım:
Hepsi para değeri yüksek, marka arabalar.
Öyle böyle değil.
.
Üüüü…
Dolu.
.
Düşündüm.
Karşıya geçiş ücreti 135 lira.
Köprü ücreti 200 lira.
.
Arada 65 lira fark var.
Aslına bakarsanız çok değil.
(Bu arada Kilitbahir-Çanakkale 125 lira.)
.
Ve kuyrukta bu 65 lira (veya 75 lira) farkı veremeyen bir dolu “Değeri 1 milyonun üzerinde satışı olan marka araba” var.
.
Peki neden?
.
Parası olmadığından mı?
Yoksa inatlaşmaktan mı?
.
Anlamadım.
.
Çünkü
Birincisi, o arabaları kullananların parasının olmaması mümkün değil.
İkincisi, inatlaşma uğruna saatlerce kuyrukta beklemek pek akıllıca olmaz...
.
Aslında tek sebep bulabildim.
“Tarihi Alana gidip ziyaret…”
.
Olabilirdi belki ama saatler 19.00 olmasaydı.
Zira o saatten sonra ziyaret zor.
.
Siz düşünün ve karar verin.
Bu insanlar o saatte neden kuyrukta bekliyor?
Neden köprüden geçmiyor?
.
Tek sebep kalıyor:
“Paraları yok…”
Evet.
Bu sonuç çıkıyor:
“O köprüye verecek paraları yok.”
Yani 65-75 liraları yok!
İnanılır gibi değil…
.
“Haydi canım” demeyin sakın,
Ben şehir içinde o marka arabaya binip, bedava park yeri arayanları gördüm.
.
Hâlbuki işin şekli şudur:
“Kapalı otoparka gidersin,
Anahtarı otoparkçının önüne atarsın,
35 lira olan otopark ücreti yerine de 50 lira atıp, ‘üstü kalsın evladım’ dersin.”
Racon budur…
.
Yapamıyorsan,
O arabaya binme kardeşim…
Arabanın da marka değerini düşürme…
Git köprüden geç!
 
***
YAZIK! YAZIK! YAZIK…!
Beşiktaşlı olduğum bilinir.
Zira herkesin bir takımı var.
.
Ben babadan Beşiktaşlı değilim.
Zira babam (Allah rahmet eylesin) Galatasaraylıydı.
.
Çok küçükken sormuştum kendisine:
“Baba biz hangi takımdanız? Arkadaşlar bana hep soruyor da…”
Cevaplamıştı:
“Galatasaraylıyız elbet…” demişti.
Çok muhabbetini yapmazdı, öylesine tutardı Galatasaray’ı…
.
Ta ki mahalledeki Beşiktaş formalı çocuğu görene kadar ben de “Galatasaraylıyım” demiştim.
Asıl beni etkileyen amblemi, Kartal’dı…
.
O günden bu güne Beşiktaş’ı tutuyorum.
Elbette mahalledeki Suat Ağabeyin de rolü olmuştu.
(O vakitler televizyon filan hak getire.
Bazen sinemalarda derby maçların özeti gösterilirdi. Takımımızı orada görürdük.)
.
Suat ağabey, bana takımın oyuncularını ballandıra ballandıra sayar, nasıl galip geldiğimizi anlatır, gazetelerin sayfa sayfa Beşiktaş haberlerini verip dururdu.
.
O da taraftarlığımı “Pekiştirdi” diyelim.
.
Fanatik olmadığım için kendi takımımı eleştirebiliyorum.
Körü körüne de savunmuyorum…
.
Gelelim konuya:
Pazar günü oynanan Ankaragücü-Beşiktaş maçına.
.
Yaşanan olaylar,
Olayları tetikleyenler,
Olaylara taviz verenler ve
Önlemeyenler…
İşte futboldan bizi soğutan sizlersiniz.
.
Hepiniz bu sektörden ekmek yediğiniz halde, resmen ekmeğinize ihanet ediyorsunuz.
.
Ortada dönen paraların haddi hesabı yok.
Milyon dolarlar istemeyi bildiğiniz mesleğinize bu kadar ihanet neden?
.
Bu kin, nefret niye?
.
Yazık! Yazık! Yazık…!
.
Ülkemizde futbol oynayan yabancı futbolcular ne düşünmüştür acaba?
.
Ülkemize transfer olmayı düşünen ve futbolumuza marka olarak değer katacak kaliteli futbolcular bu olayları görünce ne düşünecek acaba?
.
Sahaya fırlayan taraftarın gazı, nereden gelmektedir?
Kim doldurmuştur?
Kim tetiklemiştir?
.
“Bu sene o sene” diyerek futbolda barışın, adaletin sağlanmaya çalışıldığı şu günlerde bu işe takoz koyan her kim varsa şiddetle cezalandırılmalı.
.
Bu hakemse hakeme,
Federasyonsa, federasyona,
Beşiktaşlıysa Beşiktaş’a,
Ankaragüçlüyse Ankaragücü’ne
Kim işin içindeyse şiddetle en ağır ceza uygulanmalıdır.
.
Milletin Mars’a gittiği şu çağda, hala sahaya girip uçan tekme atan insanlarla uğraşmak istemiyoruz.
.
Biz televizyon karşısına geçip dostluk ve rekabetin yanyana olduğu ortamda yaşayıp, zevkle maç seyretmek istiyoruz.
Zaten gergin olan hayatı bir de maçlarda yaşamak istemiyoruz.
.
Ayıptır,
Günahtır,
Yazıktır…
 
***
NORMAL DOĞA KOŞULLARI
Bu yazımı yazdığım sırada bir haber geldi.
Geçtiğimiz günlerde Güzelyalı’da yapılan etkinlikte Çanakkaleli heykel sanatçıları tarafından çocuklarla beraber kumdan şahane heykeller yapılmıştı.
.
Bunlar kumdan dinozorlardı.
Normal doğa şartlarında 2 ay kumsalda durabilecek şekilde yapılan heykeller, kişi veya kişilerce tahrip edilmiş, bozulmuş.
.
Dinozorların ömrü için haber şöyle:
“Normal doğa koşullarında 2 ay...”
.
Ama bu vatandaş veya vatandaşlar, normal doğa koşullarında değiller.
“Maganda” dediğimiz türden.
Doğanın en vahşi hayvanı olan ayı bile bozmaz kumdan heykelleri.
Zira “Bana ne” der geçer.
.
Sahaya atlayan,
Heykel bozan,
Kumsala çöpünü bırakan,
Küçük çocuklara sarkan,
Ona buna saldıran,
Çalan, çırpan,
Yolsuzluk yapan…
v.s.
.
Bunlar, “Doğal koşullara uymayanlar” sınıfına girer.
.
Hiç utanmadınız mı bozarken heykelleri?
Emeğe “bir gıdım dahi” saygınız olmadı mı?
“Vicdanınız” sızlamadı mı?
Çocukların her sabah kumsala gelerek hayranlıkla baktıkları heykelleri yok ederken, “İnsanlığınızı” hatırlamadınız mı?
Yuh! Size,
Hem de katmerli yuh!