Jelibonu bilir misiniz?

Bilmeyeniniz yoktur sanırım.
.
Hani şu çocukların çok sevdiği, benim ise yapımına bile anlam veremediğim plastik şekerleme…
.
Bunu yapmadan önce bana sorsalar “Çok satılır mı?” diye, “Kim yer bunu?” diye dalga geçerim.
.
Çok itici bir şey.
Ama çocuk gözüyle bakınca demek ki bir şeye benziyor ve çocuklar tarafından oldukça fazla seviliyor.
.
Şimdi lafı döndürüp, dolaştırıp nereye getireceğimi anladınız sanırım.
.
O halde başlıyorum döndürmeye.
.
Her şey geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Adana’da petrol rezervi bulundu” açıklamasıyla başladı.
.
100 yıllık cumhuriyet tarihinde bulunamayan doğalgaz ve petrol rezervlerinin peşisıra açıklanmasını kıskanan (!) Sözcü Gazetesi Ekonomi Yazarı Murat Muratoğlu ironi yaparak, “Adana’da bulunan petrolden sonra, Adıyaman’da arama çalışması yapılan iki kuyuda 6 milyar dolarlık jelibon rezervlerine rastlandı…” şeklinde bir twit attı.
.
Bir televizyon programına katılan Ankara eski Belediye Başkanı Melih Gökçek bu twiti gerçek sanarak üzerinde yorum yaptı.
.
“... Araştırmış bulmuş ve kapatmışlar. Buralarda petrol olduğu ortaya çıkıyor. Bugüne kadar bunları araştırtmamışlar bile. Şimdi hepsini teker teker buluyor. Sadece Adana’da bulduğu 1 milyar. Adana’da yeni bir şey daha bulmuşlar. Bugün gazetede okudum. Ne anlama geldiğini de bilmiyorum. İtiraf edeyim. Araştıracağım ki bileyim. Onun adı var. Çocuklar yer ya. Jelibon. Jelibon bulunmuş. Ne demek jelibon bilmiyorum. Yeraltında 6 milyar dolarlık jelibon bulunmuş. Bu ne anlama gelmiyor bilmiyorum. Bugünkü medyaya baktım.”
.
Karşısındaki televizyoncunun ısrarla:
-“Fake falan olmasın başkanım?” sorusuna rağmen ısrarla;
-“Hayır fake değil. Resmi şey. Arka arkaya bulunuyor.” şeklinde cevap verdi.
.
Bunu diyen kim?
Ankara Büyük Şehir Belediye Başkanı.
Eski.
.
Adam almış eline mikrofonu çıkmış sokağa.
Yoldan geçen vatandaşlara soruyor:
“Melih Gökçek açıkladı: 6 milyar dolarlık Jelibon bulunmuş ne diyorsunuz?”
.
Vatandaşlar cevaplıyor:
“Helali hoş oldun. Çok güzel olmuş. İnşallah daha çoğunu buluruz. Çünkü şu Avrupa’yı dize getirmemiz lazım.”
.
“Eğer gerçekten çıktıysa Devletimize hayırlı uğurlu olsun.”
.
“Türkiye için daha ne olacak yani? Emek verenlerden Allah bin kere razı olsun…”
.
Bunları diyen kim?
Vatandaş.
.
Kendi kendinize sürekli olarak, “Anketler şöyle çıkıyormuş, böyle çıkıyormuş” diye sorup hayret ediyorsunuz değil mi?
Sonra da tekrar soruyorsunuz “Neden?” diye.
Sebebi belli işte:
“Jelibon…”
Daha ne olsun?
 
***
KARINCALAR
Ben 4. Katta oturuyorum.
Evi alırken en üstte olmanın avantajı olur diye düşünmüştüm.
.
Misal bir önceki evim en alttaydı.
“Su basacak,
Toz inecek,
Hırsız girecek” şeklinde tedirgin bir halimiz vardı.
.
Üst kata geldik,
Yine aynı tedirginliğimiz devam ediyor.
.
Ancak hiç ummadığımız “Karınca” nın evimizde ev sahibi gibi gezinmesine bir anlam veremedik.
.
Bazı şehir efsanelerinde “Karıncanın üst katlarda bulunması depreme işarettir” şeklinde anlatılmasına kulak da tıkamıyoruz hani.
.
“Yuvasını terk eden karıncalar görüldüğünde deprem beklenmelidir” şeklinde bilimsel olmayan ifadelere rastlamışlığım vardır.
.
Karıncaları ilk gördüğümde nisan ayı filandı.
O tarihlerde deprem korkusuyla tırsmıştım:
“Ha oldu, ha olacak” diye.
.
Zira yaşadıklarımızdan aldığımız tecrübelerle, bizim şehrin mart ve ağustos gibi bazı ayları insanı tahrik ve tedirgin ediyor.
.
Nisandan bu yana epey geçti.
Allah’a şükür bir terslik yok.
Allah’ta vermesin zaten.
.
“Karınca öldürmek zinhar kabir-i günahtandır. Kim ki karıncayı öldüre, yuvasını dağıta aynı muameleye maruz kala…” şeklinde küçükten beri kafamıza sokulan öğreti (!) yüzünden, “Öldürmek” zaten aklımızın ucundan bile geçmiyor.
.
Ancak ben, bu karıncalardan ufak ufak şüphelenmeye başladım.
Sebebi şu:
“Karınca öldürmek günahtır” şeklindeki öğretimizi iyi bilen karıncalar sanki bizim eve yerleştiler.
.
Sabah yatağımda bir tanesine rastlayınca kendi kendime düşündüm.
“Burada ne işi var?”
.
Öyle ya, karınca dediğin mutfakta gezer, kırıntıları kollar bulunca da gidip arkadaşlarını çağırır üzerine çullanırlar.
Ev ile yuvaları arasını yol yaparlar.
.
Eşime anlattım olayı.
Dedi ki: “Mutfakta bir şey bulamadıysa bizim yatağa sormaya gelmiştir sabah sabah…”
.
Vay!
Neden olmasın?
.
Karınca benden sabah kahvaltısı istiyor anlaşılan.
.
Hemen kalktım.
Doğru mutfağa.
Aman yarabbim!
Bir de ne göreyim?
Yerler karınca dolu.
Hepsi dört köşeye dağılmış yiyecek arıyor.
Ne yapacağımı şaşırdım…
.
Sonra bir çay tabağında azıcık şeker ufaladım ve tabağı balkona yere koydum, kapıyı da açık bıraktım.
5 dakika geçmedi hepsi başına toplandı.
.
Sonra balkondaki yuvalarına taşımaya başladılar.
.
Anladım ki bunlar bizim balkonda oturuyorlar.
.
Tahminim diğer arkadaşlarına da hava yapıyorlardır:
“Biz 4. Katta oturuyoruz” diye.
.
Balkonun alt kısımlarına ilaç sıktım ve kapıyı kapattım içeri girmesinler diye.
.
Ertesi günü yine yatakta bir karınca gördüm.
“Acaba?” dedim içimden, “kapıyı açmış olamazlar herhalde. Öyle olsa, buzdolabını da açarlardı. Buraya kadar gelmezdi bu öncü karınca…”
.
Hemen kalktım ve doğru mutfağa gittim.
Yerler yine karınca dolu.
Araştırdım ve gördüm ki: Kapıdan giremeyen karıncalar, pencereden girmişler…
.
Bu sefer sanki daha kalabalık gibiydiler.
Belki de akrabalarını da tatile çağırdılar, bilinmez tabi.
Günahlarını almayayım şimdi.
.
Sonunda doğal yöntemlerle onları geri püskürtmeye karar verdik.
Tarçın, sirke, kırmızı acı biber gibi yöntemleri deneyeceğiz…
Çünkü şehirdeki tüm karınca kolonilerinin bu gidişle bizde toplanmalarını istemedik.
 
***
FARELER
Genelde eski gemiciler bilir.
Eskiden gemilerde fareleri yok etmek için İngiliz gemilerinde uygulanan bir metottur.
Bir tane fareyi canlı olarak yakalayıp boş bir tenekeye koyarlar ve günlerce aç bırakırlar.
Sonra bir gün yakaladıkları küçük bir fareyi bu farenin yanına koyarlar.
Günlerce aç kalmış olan fare yeni koyulan fareyi yer.
Sonra bir daha bir daha derken yamyam bir fare elde ederler.
Bu fare artık iyice de semirmiş ve kuvvetlenmiş olur.
Sonra bu fareyi geminin içine salarlar, şimdi ortada tebdil kıyafet gezen güçlü kuvvetli bir yamyam fare vardır ve bu fare rahatlıkla diğer farelerin yanına sokulur ve yakaladığını yer.
Böylece gemi farelerden temizlenir.
Bir nesli yok etmek için uyguladıkları bu metodu, şimdi içimize eğitilmiş, semirmiş, beyni yıkanmış, yamyam fareler sokularak, bizi de yok etmek için kullanıyorlar.
Şimdi aramızdaki bu yamyam farelere dikkat.
Aklını kullan yedirme kendini...