Sosyal medya iyi bir iletişim aracı. Derdinizi milyonlara bir anda ulaştırabiliyorsunuz.

.
Nitekim Muğlalı biri böyle bir bildirim yayımlamış.
.
Ne kadar etkili oldu bilemem ancak aynısından bir tane de Çanakkale için yayımlamak isterdim.
.
Durun hele şunu yayımlayayım da, belki “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” deyimini bilenlere rastlarım.
.
“Muğla’ya tatile gelmek isteyenlere uyarıdır.” başlığı altında şöyle demiş:
.
Domuzlarımız var besleyecekseniz gelin,
Carettalarımız var saldırdı demeyecekseniz gelin,
Çöplerinizi arabadan atmayacaksanız gelin,
Ağaçlarımızı yakmayacaksanız gelin,
Çocuk bezlerinizi kumsallara atmayacaksanız gelin.
.
Alkollü araba kullanıp bizi öldürmeyecekseniz gelin!
Bizim buralar deşarj alanınız değildir, yaşadığımız yerdir, saygılı olacaksanız gelin…
Denize şişe, çöp atmayın,
Arabanızın müziğini kısın,
Hatta arabanızı hiç getirmeyin,
Park yerimiz yok.
.
Nem de çok, sıcak desen nefes almak zor.
Bir de sokak hayvanlarımız var kedilerimiz, köpeklerimiz biz onlara su veririz, yemek veririz, onlara da iyi davranmanız lazım, bilin istedim...
Kısaca tatile insanca gelin…
.
Vallahi ne güzel söylemiş Muğlalı...
“Geleceksen adam gibi gel.
Doğru dürüst gel…” demiş.
Mevlana’nın dediği gibi;
“Ne olursan ol, yine gel…”
Ancak,
Edepli gel…
 
***
ÖYLEYSE NEDEN KUYRUK?
Anlatamıyoruz,
Anlatamayacağız,
Anlatamadık…
.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin diyor ki:
“Düşünün Çanakkale Köprüsü, bunun maliyeti şu kadar, ‘daha az maliyetli yatırımlar yapsak daha mı iyi olurdu?’ şeklindeki tartışmalar anlamsızdır.
Nasıl 1971’de ilk açılan Boğaziçi Köprüsü’nü bugün tartışanlara gülüyorsak, muhtemelen bundan 20 sene sonra da bunlara gelecek tasavvurları yokmuş diyeceklerdir.
Tutucu zihniyet her zaman olabilir.
Bunun olması bir anlamda da faydalıdır.”
.
1971’de o köprüyü Devlet yaptı.
O Devletin köprüsüydü.
Nereden anlıyoruz?
“Bayram dolayısı ile köprüler bedava olacak” dendi…
O köprü de bedava.
Çünkü devletin.
.
Ama Çanakkale Köprüsü paralı.
Neden?
Çünkü Devletin değil.
.
Hani köprü yapmıştınız?
.
11 sene sonra bizim olacak.
Doğru.
Ama ödenecek parayı hiç konuşuyorsunuz.
Maliyet ne olacak?
.
“Hizmet verdik” diye övünüyorsunuz da, köprüden geçen vatandaş yok.
.
“Hani hizmet?”
“Hangi hizmet?”
.
Lapseki’de kamyonlar, TIR’lar yine kuyrukta.
Feribotlarda hala tıklım tıklım arabalar var.
.
Hani Köprü?
Hani Hizmet?
.
Cebimizden deve yükü para çıktı, köprüden geçemiyoruz.
Bu mu hizmet?
Bakan bey!
Hizmetin işlevi olmayınca neye yarar?
.
20 sene sonra insanlar dronlarla gidip gelecekler, köprüler işe yaramayacak.
O zaman ne olacak?
.
Sizin için,
“Önünü göremediler mi?” diyecekler…
Siz de “Kusura bakmayın” mı diyeceksiniz?
.
Hizmet vermek mi istiyorsunuz?
“Nasılsa Devlet parasını ödüyor” diyerek;
Yapın geçişi bedava, anlayayım…
Hatta, “Dünya hizmet görsün…”
 
***
HESAP UZMANI OLDUK
Ben bacaklarımı ve bisikletimi kullandığımdan arabaya pek işim düşmüyor.
.
Eşim ise işi gereği arabayı kullandığından benzin alım işini o yapıyor.
.
O sebeple benzin fiyatları umurumda değildi, takip bile etmiyordum.
Ta ki geçen gün eşim bana “Benzin alır mısın?” diyene kadar.
.
Benzin ibresi dibe vurmuş arabayla yanaştım benzinciye.
“Doldurayım mı ağabey” dedi beni tanıyan pompacı.
.
Eskiden beri “Doldur” dediğimi bilir.
Para vardı, huzur vardı.
Şimdi sıkar biraz…
.
Evlat 10-15 kadar dolduruver. Ben emanetçiyim. İdare etsin yeter” dedim ve yürüdüm ödeme yapmaya.
.
Ben gidene kadar arabanın işi bitmişti zaten.
Kasadaki kız bana “400 lira” deyince o an anladım hayatın pahalı olduğunu.
Bir düşündüm, “Asgari ücretin onda biriydi…”
.
Ödemeyi kredi kartıyla yaparken “Keşke eşimin kartını alsaydım” dedim içimden.
Öyle ya, “Arabaya binen, benzini öder” çağı başlatmıştı bu AKP.
Tabi ödeyebilirse…
.
Arabama binip kontağı çevirdiğimde gözüm benzin ibresindeydi.
Yavaşça çıktı, çıktı, çıktı…
Yarısını biraz geçti kaldı.
.
Demek ki dedim içimden “Bizim araba 40 litrelik benzin deposu var…”
Böylece iktidarımızın bir faydasını görmüş oldum sonunda.
Şuydu: “Bize matematiği öğretti.”
.
Hesap şu:
“Benzinliğe yanaşan bir araba, litresi 20 lira olan benzinden 400 liralık benzin aldığında, en dipte olan ibre yarıya kadar geliyorsa kaç litre almıştır?”
.
Bir dolu soru daha var:
“Memleketi 20 sene tek başına yönetip, bu hale getiren iktidar başarılı mıdır?”
.
“Bunun karşılığında girdiği ilk seçimde yine tek başına iktidar olur mu?”
.
“İktidar olamazsa yeni gelen iktidar bu memleketi kaç senede düzeltir?”
 
***
MUHALİFİN AKILLISI
Yazıp duruyorum ama boşuna değil.
İşte ispatı.
.
Murat Boz’u bilirsiniz.
Sevilen genç şarkıcılarımızdandır.
.
Hayranları oldukça fazladır.
.
Acun’un sıkı bir dostu olan Boz, yıllardan beri ekranlara, “O Ses Türkiye’de” jüri olarak karşımıza olarak gelir...
.
Sempatik, alçak gönüllü kişiliği ile sevilen sanatçılarımızdandır.
.
Kendi çapında varlıklı sayılan bu sanatçımız, bana göre insanların fakirliğini, geçinemezliğini ön plana çıkaran bir olay yaşadı geçenlerde.
Üzülmüştür tabi.
.
Nasıl mı olmuş?
.
27 Nisan Çarşamba günü kendisi Ankara’da bir konser vermiş.
Hayranları konser salonunu tıklım tıklım doldurduğundan oldukça kalabalıkmış.
.
Murat Boz, formatı gereği şarkılarını söylerken dans ediyor tabi.
.
Öylesine kaptırmış ki kendisini, baştan aşağıya ter içinde kalmış.
.
Ne yapsın?
Hemen yardımcısından havlu istemiş ve yardımcısının verdiği havluyla terini silmiş sahnenin ortasında.
.
Havlu ile işi bitince yardımcısına geri vermek yerine bir anda havluyu seyirciye atmış.
.
Atmasına atmış ama hiç beklemediği bir reaksiyon almış.
Hayranları olan genç kızlar havluyu almak için izdiham yaratmış ve birbirine girmiş.
.
Daha önce hiç havlu görmemiş olan ve ekonomik sıkıntı içinde olup havlu alamayan hayranlar, bu terli havluyu almak için oldukça sıkı savaş vermek zorunda kalmışlar.
.
O mağrur kızların gururu ile oynamak hiç yakışmamış Boz’a…
O hayatında hiç havlu görmemiş garibanlara, hem de kirli havluyu atarak çok ayıp etmiş.
Senin gibi bir sanatçıya hiç yakışmadı.
.
İşte böyle.
İnsan muhalif olunca illa bir şey buluyor.
Kanımca sevgili Boz bunları okuyunca şaşırır ve içinden der ki:
“Allah muhaliflerin bile akıllısını versin…”