Nusrat Mayın Sokak’ta bir çöp tenekesi.

Şu Yunus Emre Sokağının giriş köşesinde duruyor.
Zavallı…
.
Ne zaman geçsem dolu garibim.
İçini bir türlü boşaltamıyor.
Hep dolu, hep dolu…
.
Kartonlar,
İnşaat molozları,
Ev atıkları,
Mevlit pilavı tabakları…
.
Rüzgâr uçabilecekleri almış savurmuş sokağa zaten.
Üzerine çöp karıştırıcılar,
Bir de kediler, köpekler torbaları yırtınca ortalık panayır yerine dönmüş.
.
“Bu çöpü neden toplamadınız?” diyerek çatmak kolay da, işin öncesine bakalım.
.
Girin Google haritalarına.
Bu sokağı bulun.
Üzerine geldiğinizde sokağın resmini göreceksiniz.
.
“Acaba ne zaman çekilmiş?” diye kendi kendime sorarken bir de ne göreyim.
Köşede duruyor tarihi:
Ağustos 2020.
.
Siz de şu anda girip bakabilirsiniz.
Benim yeni gördüğüm çöp tenekesinin 2020 ağustosundaki hali var orada.
Aynı…
.
2022 yılındayız maşallah hiç değişmemiş.
Yine perişan,
Yine dağınık,
Yine içi dolu…
.
Yahu hiç mi değişmez?
Hep aynı nasıl kalır?
Hayret…
.
Bu sokakta oturanlar için ne kadar sinir bozucu bir şey.
Karşınızda sürekli iç dolu bir çöp konteynırı var.
Siz deniz manzarasından geçtiniz, bari temiz bir sokağa bile razısınız anlaşılan.
.
“Yok be ya… Biz her gün temizliyoruz, mahalledekiler her gün dolduruyor” diyemezsiniz.
Zira çektiğim fotoğrafta yerdeki molozların en az 10 günü var.
.
Esasında gözüme takılan yerde uçuşan mevlit tabaklarıydı.
Rüzgârla beraber oradan oraya savruluyorlardı.
Tüm sokak neredeyse bunlarla doluydu.
.
Bu tabakları atan her kimse?
“Yahu yaptın bir hayır, Allah kabul etsin de bu manzara ne? Bir Müslümana yakışıyor mu? Çevreyi kirletmemek, başkalarına zarar vermemek İslamiyet’te yok mu? Çöpünü dağılmayacak şekilde toplasan, kimseye zararın olmasa çok mu?”
.
Ben bu tabaklardan birçok yerde görüyorum.
İçindeki yenildikten sonra kenara bırakılmış,
Veya içindekini yiyememiş kedi, köpeğe bırakılmış…
Dolu var…
.
Birisi “Hayır olsun diye” pilav dağıtmaya görsün, o mahalle veya sokak bu tabaklarla kaplanıyor.
.
Bize yakışıyor mu?
Koskocaman “Hayır” elbette.
Belediyenin yapacağı iş şu:
Bu pilavcıları uyarmak,
Dağıttıkları tabaklara sahip çıkmalarını sağlamak.
Aynı zamanda pilav dağıttıkları vatandaşa da “tabaklarına sahip olmaları” konusunda uyarmalarını sağlamak.
.
Bu arada bizim evin önünü söylemem gerek var mı bilemiyorum.
Alt katımızda bir market var.
Hani şu zinciri olanlardan.
Aman be kardeşim,
Hem gürültüsünden,
Hem pisliğinden illallah geldi.
.
Belediye zaman zaman adam yolluyor temizletiyor ama nafile.
Yetişemiyor.
.
Bence buraya kadrolu bir temizlik görevlisi lazım.
Hatta belediye bu çalışanın parasını da bu marketlerden tahsil etmesi lazım.
.
Öyle ya “adam para kazanacak” diye bizim cebimizden çalışanın parası neden çıksın?
.
Aynı köprü gibi yani.
Kars’ta oturan adam nasıl “geçmediği köprünün parasını ödüyorsa”, biz de bunu mu ödeyelim yani?
.
Ayrıca bu çöp konteynırının yanındaki yağmur mazgalları bu çöplerle doluyor.
Sonra yağmur yağdığında oluşan göletler için “Neredesin Belediye!” şeklinde şikâyette bulunuyoruz.
.
Evet bağırabiliriz ama nasıl?
İğneyi önce kendimize,
Sonra başkasına batırarak…
.
Velhasıl kelam.
Nusrat Mayın Sokak’taki o çöp konteynırı ne kadar doluysa,
Bizim içimiz de o kadar dolu anlayacağınız.
.
Bunun suçunu çöpleri toplatmayan belediyeye yükleyerek değil, elimizi taşın altına sokup, o çöpü konteynıra doğru dürüst atarak hep beraber halletmeliyiz…
.
Torunlarım bu yazdıklarımı, “benden kalan manevi bir hatıra sayarak” belki de 2090 yılında okuyacaklar.
.
Yazdığım olayları, şu an dünyada yaşanan olaylarla karşılaştıracaklar belki de.
.
Haberleri şöyle görecekler:
Amerika Mars’a ayakbastı.
Çin ticarette dünyayı ele geçirdi.
Rusya enerji piyasasında bir numara.
Avrupa yaşam seviyesinde dünya birincisi.
Almanya sanayide en önde.
v.s. v.s.
.
Benim bu yazımı yazdığım 2022 senesine bakıyor:
“Çöpü doğru dürüst atalım…”
Torunumun yüz şeklini utancımdan görmek istemezdim doğrusu…
 
***
GEÇMİŞ GELECEK
Geriye dönüp bakmak oldukça heyecanlı elbet.
Kimler ne yapmış?
Nasıl yaşamış?
Neler çekmiş?
.
İletişimin olmadığı yıllar aklıma gelir hep.
Ufacık bir isteğiniz olsa uzaktaki yakınınıza veya tanıdığınıza iletemiyorsunuz.
.
Bizim zamanımızda telefon isteği yazdırılırdı PTT’ye.
Eve adam yollanır, konuşmak istediğimiz kişi postaneye çağrılırdı.
Sonra tekrar istek yapanın postane aranır ve telefonla görüştürülürdü.
.
O devirde diyelim evden çıktınız.
“Anaaa…! Ocağın altını kapatmayı unuttunuz.”
Derhal üst kattaki annenize haber verip ocağı kapattıracaksınız…
PTT’ye gidip telefon etseniz eve döndüğünüzde evin külünü bile bulamayabilirdiniz.
.
Günümüzde öyle mi?
Benim torunda bile telefon var artık.
“Şak” çeviriyorum, (aslında kendi kendine çeviriyor)
“Tak” açıyorum (kendi kendine açıyor),
“Pat” konuşuyorum torunumla…
.
Daha çok sağlıkla ilgili aklıma gelenler var.
Bundan 300 yıl öncesine gidin.
Diş ağrınız var.
Ne yapacaksınız?
Berber yapıyordu herhalde.
.
Bir resim görmüştüm, arayıp buldum.
Hindistan’da çekilmişti.
Bir tane sokak dişçisi.
Adam törpüyü almış eline dayamış adamın dişine…
Büyük ihtimal uzayan dişi törpüleyecek.
Bir an için empati yaptım da içim çekildi.
Morfin olduğunu zannetmiyorum.
“Gel birader otur şuraya, fazlalığı alıvereyim” misali…
Diğer tarafta takma diş satıcısı.
Ağzında diş yoksa al tezgâhtan bir tane, tak ağzına.
“Oldu mu?”
“Oldu.”
“Bak sana bir sır vereyim… O ağzındaki dişin sahibi çok zengindi, tanrı sana da zenginlik verir belki, ne dersin?”
“Rahmetli temiz kullanmış…”
.
Şu virüs dolayısı ile ellerimizi günde 25 kere kolonyaladığımız aklıma gelince, adama “Steril mi acaba?” diye sormanın ne kadar abes ile iştigal olduğunu da anladım.
Adamın cevabı şu olur sanırım:
“Steril ne demek?”
.
Halimize bakıp şükrettim.
.
Hele okuduğum haber iyice içimi burktu.
“Dünyanın ilk beyin ameliyatı 10 bin 500 yıl önce Aksaray’da yapıldı.”
“10 bin 500 yıllık yerleşim yeri olan Aşıklı Höyük’te genç bir kadına yönelik gerçekleştirilen ameliyatın ardından kadının 10 gün daha yaşadığı bilimsel olarak tespit edilirken, müzede sergilenen kafatası görenleri şaşırtıyor.”
.
Evet yanlış okumadınız o n bin yıl önce “Beyin ameliyatı” yapılmış.
.
Haberi okurken, bir kadının kafasının delinerek yapılan bu işlemde kadının çektiği çileyi hissettim resmen.
O ameliyata mecbur eden neydi acaba?
Kadın hangi acılar içindeydi ki bu ameliyata razı oldu.
.
Aynı yerde birçok obsidyen ve çeşitli ameliyat malzemeleri de bulunmuş.
Adamlar beyine girdiklerine göre, daha ne ameliyatlar yapmıştır kim bilir…
.
O tarihlerde bırakın tedaviyi, teşhisin bile konması mucize gibi bir şey.
Ama beyinin delinip tedavi edilmesi ise büyük cesaret…
.
Velhasıl geriye dönüp bakmak biraz da eğlenceli.
Zira yine bizim 5. kuşak torunlardan bazıları geriye dönüp bu zamana baktıklarında, Ekonomiden sorumlu bakan olarak Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin: “Türk lirası dolar karşısında en düşük günlerini yaşıyor” demesine nasıl gülecekler acaba?
Hatta buna inananların olmasına daha çok gülecekler sanırım…
Torunlarımızın, “Bizi güldürdünüz, Allah da sizi Cennet’te rahat ettirsin” diyerek bizim için “Rahmet okumalarını şimdiden duyabiliyorum…”