Marmara Denizi’ni geçtiğimiz aylarda oldukça etkisi altına alan Müsilaj (Deniz Salyası) Marmara Denizine sahili olan birçok şehri etkiledi. Çanakkale'yi de derinden etkileyen deniz salyası hakkında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yeşim Büyükateş açıklamalar yaptı.

Müsilaj’ın denizin tabanına çöküp çökmediği hakkında konuşan Büyükateş, ‘ Müsilaj organik bir oluşumdur, dolayısıyla hem su kolonunda hem de sedimentte bakteriler vasıtasıyla parçalanıp ayrışıp tekrar inorganik maddeye dönüşümü söz konusudur. Su sıcaklıklarındaki artışa ve sistemde azot, fosfor gibi besin elementlerinin miktarlarındaki azalmaya bağlı olarak musilajı oluşturan organizmaların çoğalma hızları yavaşladığından bu süreçte yoğun tabakalar oluşturmamaktadır. Yanı sıra hakim rüzgarların hız ve yönünün değişmesine bağlı olarak akıntı hızlarındaki farklılara göre birikme söz konusu değildir. Öncesinde oluşan ve dibe çöken Müsilajın da yine sedimentte bulunan bakterilerce ayrıştırılmasıyla birikim bu dönemde bazı bölgelerde azalmış bazı bölgelerde ise ortadan kalkmıştır ‘’ dedi.

Marmara Denizinde etkisini geçtiğimiz aylarda yoğun bir şekilde gösteren Müsilaj hakkında değerlendirme yapan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yeşim Büyükateş, müsilaj konusunda değerlendirmeler yaptı. Müsilajın  sağlık, turizm ve iklim üzerinden etkilerini anlatan Prof. Dr. Yeşim Büyükateş müsilajın denizel sistemde sahte bir dip yapısı oluşturduğunu, bu sebeple özellikle balıkların hem beslenmesi, hem üremesi, hem de göçleri üzerine olumsuz etkileri olduğunu söyledi.

Büyükateş sözlerine şu ifadelerle devam etti: “Müsilaj, deniz salyası ya da kaykay” olarak bilinen oluşum, denizel sistemde doğal olarak bulunan mikroskobik organizmaların uygun ortam şartları altında çoğalması sonucu ortaya çıkan bir olaydır. Genellikle fitoplanktonik organizmalardan diyatom ve dinoflagellat türlerinin sayılarını artırmasıyla oluşan bir durumdur. Fitoplanktonik organizmalarda fotosentetik aktivite deniz suyu sıcaklığının yükselmesi, ilkbaharın gelmesiyle güneş ışığı açısının artması, günlerin uzun olması sebebiyle artar ve bu organizmaların yoğun olarak çoğalmalarına sebep olur. Bu organizmalar çeşitli şekillerde strese girdiklerinde ya da azot, fosfor gibi besleyici elementlerin sistemdeki miktarları farklılık gösterdiğinde çeşitli organik maddeler salgılar. Bunların birleşmesiyle de müsilaj olarak isimlendirilen bu jelimsi, yapışkan oluşumlar meydana gelir. Denizel mikroskobik bitkiler olarak bildiğimiz fitoplankton, bunlarla beslenen hayvansal organizmalar olan zooplankton, bunları ayrıştıran bakteriler ve çürümüş parçacıklar müsilaj ile birleşip bir organik çorba oluşturmaktadır. Bunlar su kolonunda yüzeyden dibe doğru zaman zaman kurdele şeklinde oluşumlar olarak karşımıza çıkabilir. Çeşitli şekillerde akıntılar veya rüzgar vasıtasıyla yayılmış olarak görebiliriz.’’

Müsilajın halk sağlığı açısında da konuşan Büyükateş, ‘’Müsilajın insan sağlığını doğrudan etkileyecek bir etkisinin olmamasına rağmen, ortamda sirkülasyonun azalması, sıcaklıkların artmasıyla birlikte çeşitli mikrobiyal faaliyetler meydana geldiğinden dolaylı olarak insan sağlığı olumsuz yönde etkilenebilir. Yanı sıra Müsilaj sadece bunu oluşturan fitoplanktonik organizmaları değil bunu bir habitat olarak da kullanan zooplanktonik, bakteriyel, olası parazitik organizmalar ile çeşitli organizmaların yumurta ve larvalarını da içerebilir. Askıda katı madde yükü fazla olduğundan su içerisindeki olası yağ, ağır metal ve petrol hidrokarbonlarını da bağlayabilir. Bu nedenlerle Müsilajın yoğun olarak bulunduğu alanda denize girilmemesi tavsiye edilebilir. Zira, açığa çıkan kötü görüntü ve koku da turizm faaliyetlerini olumsuz yönde etkiler’’ dedi. Müsilaj’ın deniz hakkında nasıl bir risk olduğunu da ayrıntılı şekilde anlatan Prof.Dr Yeşim Büyükateş;  ‘’Denizel sistemde sahte bir dip yapısı oluşturur. Bu sebeple özellikle balıkların hem beslenmesi hem üremesi hem de göçleri üzerine olumsuz etkileri olur. Özellikle deniz dibinde birikimi uzun süreçli olduğundan sedimentteki organizmalar üzerine baskısı yoğundur. Örneğin, midye, istiridye gibi çift kabuklu yumuşakçalar, süngerler, mercanlar ve deniz çayırlarının üzerini kaplayarak hem oksijen alışverişini hem de fotosentezi olumsuz etkiler, ölümlerine sebep olabilir. Bu organizmaları tüketen ve deniz çayırlarını beslenme, üreme ve barınma alanı olarak kullanan organizmalar da bu nedenle denizel sistemde bulunmayabilir. Askıda katı madde yükü fazla olduğu için denizel sistemde ışık geçirgenliğini etkileyip, fotosentez mekanizması üzerinde negatif etkisi söz konusudur. Bu nedenlerle denizel besin ağında sorunlar oluşur ve biyolojik çeşitlilik üzerine olumsuz etkiler görebiliriz’’ dedi.

Geçtiğimiz aylarda yoğun bir şekilde görülen müsilajın şu anda nerde olduğunu denizin tabanına çöküp çökmediği hakkında ise; ‘’ Müsilaj organik bir oluşumdur, dolayısıyla hem su kolonunda hem de sedimentte bakteriler vasıtasıyla parçalanıp ayrışıp tekrar inorganik maddeye dönüşümü söz konusudur. Su sıcaklıklarındaki artışa ve sistemde azot, fosfor gibi besin elementlerinin miktarlarındaki azalmaya bağlı olarak musilajı oluşturan organizmaların çoğalma hızları yavaşladığından bu süreçte yoğun tabakalar oluşturmamaktadır. Yanı sıra hakim rüzgarların hız ve yönünün değişmesine bağlı olarak akıntı hızlarındaki farklılara göre birikme söz konusu değildir. Öncesinde oluşan ve dibe çöken Müsilajın da yine sedimentte bulunan bakterilerce ayrıştırılmasıyla birikim bu dönemde bazı bölgelerde azalmış bazı bölgelerde ise ortadan kalkmıştır ‘’ dedi.

Küresel ısınma gibi müsilajın da küresel ısınma ile bağlantısı var mı, her sene artan sıcaklıklar müsilaja maruz bırakacak mı sorusuna  ‘’İklim değişiminin Akdeniz sisteminde deniz müsilajı ve mikrobiyal patojenler üzerine potansiyel etkisini çalışan araştırmacılar, müsilajın yayılım ve dağılımının iklim değişimine bağlı yüzey suyu sıcaklığındaki artışlarla ilgili olduğunu da belirtmişlerdir. Özellikle iklimlerin yer değiştirmesi, dolayısıyla mevsimlerin kayması ya da bazı mevsimleri tam olarak yaşamıyor olmamız, örneğin ilkbaharın çok uzun sürmesi ya da kış aylarıyla ilkbahar sıcaklıklarındaki benzerlikler bu sürecin uzamasında önemli etkenlerdir. Dolayısıyla bu etkiler devam ettiği ve sisteme evsel, endüstriyel ve kanalizasyon atıkları gibi Noktasal kaynaklı denizi kirletici etmenler ile tarımsal araziler gibi Noktasal olmayan kaynaklardan gelebilecek kirlilik yükü kontrol edilip azaltılmadığı sürece sorunun tekrar yaşanması muhtemeldir. Ancak, denizel sistemler dinamik sistemlerdir, dolayısıyla sistemi strese sokan, tehdit eden unsurlar ortadan kalktığında kendilerini yenileme olanağı bulabilirler.’’

Müsilajın olduğu süreçte  denizi üretimi ve balık tüketimi ile ilgili tartışılan tüketim yapılması sağlıklımı? Sorusuna ; ‘’Filtrasyonla beslenen midye gibi çift kabuklu yumuşakçaların tüketimi sınırlandırılabilir ve bu dönemde yoğun olarak müsilaj sorunu yaşanan bölgelerden yakalanmış deniz ürünlerinin pişirilmeden tüketilmemesi tavsiye edilebilir. Ancak özellikle pelajik balıklar ile göç eden balıkların tüketilmesinde bir sakınca görülmemektedir, zira bu tür balıklar hızlı yüzer ve kirliğin yoğun olduğu bölgelerden kaçma eğilimindedirler.’’ dedi.
 
Hali hazırda ÇOMÜ’nün de yaptığı çalışmalar üzerine değerlendirmeler yapan Prof.Dr. Yeşim Büyükateş, ‘’ Konu üzerine, Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Fakültesi Öğretim Üyelerince 2007-2008 döneminde bölgede müsilaj oluşumu sırasında gerçekleştirilen ve 2009’da tamamlanan 108T624 nolu “Çanakkale Boğazı’ndaki Müsilaj Oluşumunun Sığ Sulardaki Bentik Balık Faunasına Etkileri TÜBİTAK Projesi” ve 2011’de tamamlanmış “Çanakkale Boğazı’ndaki Müsilaj Oluşumunun Zooplankton Grupları Üzerine Etkisi” isimli Yüksek Lisans Tezi mevcuttur. Bunun yanı sıra Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Fakültesi, Tarım ve Orman Bakanlığı ve Güney Marmara Kalkınma Ajansı’nın katkılarıyla 3 Haziran 2021 “Müsilajın Ekolojik, Ekonomik, Sosyal Etkileri ve Çözüm Önerileri” Paneli ile 17 Haziran 2021 tarihinde Çanakkale Valiliği, ÇOMÜ işbirliğinde, Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü koordinasyonunda ve Marmara Belediyeler Birliğinin katılımı ile gerçekleşen “Marmara Denizi Eylem Planı Çanakkale İli Müsilaj Koordinasyon Merkezi Toplantısı” yapılmıştır. Ayrıca, “Çanakkale Boğazında Müsilaj Oluşumunda Etkileşim Halindeki Organizmaların Metabarkodlama Kullanılarak Belirlenmesi Üzerine Bir Araştırma” isimli ÇOMÜ-Bilimsel Araştırmalar Koordinasyon Birimince desteklenen proje de devam etmektedir. Yapılan ön çalışmalar sonucu müsilajı oluşturan bileşenler içerisinde dönemsel olarak Alexandrium margaelefii türü dinoflagellatın yoğun olarak bulunduğu saptanmıştır. Konu üzerine çalışmalar devam etmektedir. ‘’ şeklinde konuştu
 
İbrahim Akın Kazancı