Her sene 27 Martta kutlanan Dünya Tiyatro Günü tiyatro dünyasındaki insanlar için sahne sanatlarının insanları bir araya getirici gücünü kutlamak, seyirciyle daha iyi bir iletişim kurmak ve insanlar arasındaki anlayış ve barışı arttırmak için bir fırsat olarak görülmektedir. Dünya Tiyatro Günü’nde yapılan etkinlikler, uluslararası işlevlerinin yanı sıra ulusal ve bölgesel tiyatro gruplarının bir araya gelmesinde de rol oynamaktadır.
 
Bu sene Koronavirüs salgını sebebi ile tüm etkinlik ve gösterileri ertelenen tiyatrolar, Dünya Tiyatro Gününü perdelerini kapalı olarak geçirecek. Bazı tiyatrolar ve televizyonlar tiyatro günü nedeniyle tiyatro yayınları yaparak katkıda bulunacaklar. Alınan karar gereği Çanakkale’de düzenlenecek olan 27 Mart Tiyatrolar Günü Haftası etkinlikleri de 30 Nisan sonuna kadar ertelendi.
 
HER YIL ULUSLARARASI VE ULUSAL BİLDİRGE YAYINLANIYOR
ITI (Uluslararası Tiyatro Enstitüsü) tarafından her yıl tiyatro ve tiyatroyla ortak çalışan diğer sanat disiplinlerinden gelen üstün başarılı bir sanatçı bu gün için bir konuşma yapmaya davet edilmektedir. Dünya Tiyatrolar Günü nedeniyle Uluslararası Bildirge olarak görülen bu konuşmanın metni 20’den fazla dile çevrilmekte, pek çok gazetede yayınlanmakta ve dünya üzerindeki pek çok tiyatro grubunun oyunundan önce okunmaktadır. Pek çok televizyon ve radyo kanalı bu bildirgeyi beş kıtanın her köşesindeki dinleyicilere ulaştırmaktadır. Bu yılki Dünya Tiyatro Günü Uluslararası bildirisi, Pakistanlı oyun yazarı ve Ajoka Tiyatrosu’nun genel sanat yönetmeni Shahid Nadeem tarafından yazıldı.
 
Shadid NADEEM’in 2020 Dünya Tiyatro Günü mesajı  
Eylül Deniz Doğanay çevirisini yapmış.
 
Bir mabet olarak tiyatro
Ajoka Tiyatrosu’nun (1) sahnelediği, Sûfî (2) şair Abdullah Şah (3) üzerine bir oyun sonrasında, seyirciler arasından yaşlı bir adam büyük Sûfî’yi canlandıran oyuncuya yanaştı. Yaşlı adamın yanında genç bir oğlan da vardı. “Torunumun durumu çok kötü, bir okuyup üfler misin oğlum?” diye sordu. Hazırlıksız yakalanan oyuncu “Ben Abdullah Şah değilim, rol yapıyorum sadece, oyuncuyum ben,” dediyse de yaşlı adam: “Sen oyuncu değilsin oğlum, Abdullah Şah sende vücut bulmuş. Sen onun avatarısın (4),” dedi. Bir anda oyunculuğun, tiyatronun yepyeni bir boyutunun farkına vardık, oyuncu, canlandırdığı karakterin reenkarne olmuş haliydi. Abdullah Şah’ınki gibi, her kültürde çokça bulunan hikâyeleri keşfetmek, biz tiyatro yaratıcıları ve bu hikayelerle tanışmamış ancak hevesli seyircilerle arasında bir köprü kurabilir. Sahnede oynarken bazen tiyatro felsefemiz, yani toplumun değişim elçileri olma rolü bizi andan alıp götürüyor, o zaman halkın büyük bir kısmını arkada bırakıyoruz. Günün zorluklarıyla uğraşarak, belki savaşarak kendimizi tiyatronun sağlayabileceği son derece kuvvetli manevi deneyimlerden mahrum bırakıyoruz. Yobazlık, nefret ve şiddetin yine sükse yaptığı günümüz dünyasında farklı milletler, inançlı insanlar ve topluluklar arasında büyüyen bir kin var; bu kin nefret ideolojilerini beslediği sırada çocuklar yetersiz beslenmeden, doğum yapan anneler sağlık hizmeti yetersizliklerinden ölüyor. Gezegenimiz iklim faciasına hızla yaklaşıyor, Mahşerin Dört Atlısının toprağı döven nal sesleri artık duyuluyor. Manevi gücümüzü tazelemeliyiz, kayıtsızlık, rehavet, kötümserlik ve açgözlülüğe karşı savaşmalıyız. Yaşadığımız dünyayı, bizi yaşatan gezegeni önemsememeye karşı savaşmalıyız. Tiyatronun bir rolü var, insanlığı giderek içine sürüklendiği boşluktan çıkarıp silkelenmeye, harekete geçmeye itmede asil bir rol bu. Tiyatro oynandığı sahneyi, performans alanını kutsal bir yüksekliğe taşıyabilecek güçtedir. Güney Asya’da sanatçılar sahneye adım atmadan önce selamlamak için sahneye dokunur, bu maneviyatın kültürle iç içe olduğu dönemden kalma bir gelenektir. Bu ortakyaşar ilişkiyi sanatçı ve seyirci arasında, geçmiş ve gelecek arasında yeniden kurmanın vakti geldi. Tiyatro yaratımı kutsal bir iş olabileceği gibi, oyuncular da oynadıkları rollerin birer avatarı olabilir. Tiyatro bir mabet olabileceği gibi, mabet de performans alanı olabilir.

Ajoka Tiyatrosu. 1984’te kurulmuştur. Ajoka kelimesi Pencapça’da “Modern” anlamına gelir. Repertuvarında dinsel tolerans, barış, cinsel şiddet ve insan hakları temalarını işleyen oyunlar yer alır.
Sûfî: İslami mistik gelenek tasavvuf ile ermiş kişilere denir. Çoğunlukla müzikle harmanlanan tasavvuf şiiri dünyevi sevgi metaforlarıyla mistik birliği anlatır. Said Abdullah Şah Kadri (1680-1757): Sade bir dille karmaşık felsefi konular üzerine yazmış önemli bir Pencabi tasavvuf şairi. Dini tutuculuğa ve elit kesim yönetimine güçlü bir muhalifti, düşünceleri aykırı ve sapkın olmakla suçlandı, Kasur şehrinden sürüldü ve şehir mezarlığında gömülmesine izin verilmedi. İlahi sanatçıları ve halk ozanlarınca sevilir. Dini farklılıkların ötesinde saygı görür. Avatar: Hint kültüründe kutsal bir öğreticinin Dünya’daki reenkarnasyonu ya da sureti.
 
ULUSAL BİLDİRİ DOÇ. DR. LEMİ BİLGİN’DEN
Ulusal olarak belirlenen seçici kurul o ülkede başarılı bir sanatçıyı görevlendiriyor. ITI (Uluslararası Tiyatro Enstitüsü) Üniversiteler Türkiye Temsilcisi BİLKENT Üniversitesi (Böl. Bşk. Jason Hale) ve ITI Türkiye Temsilciliği Yönetim Kurulu’nun (Ayşe Emel Mesci, Turan Oflazoğlu, Engin Uludağ ve Savaş Aykılıç ) aldıkları ortak karar ile bu yılki Dünya Tiyatro Günü Ulusal bildirisi, eski Devlet Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni, akademisyen, eğitmen ve oyuncu Doç. Dr. Lemi Bilgin tarafından yazıldı.
 
2020 Dünya Tiyatro Günü Ulusal Bildirisi
Binlerce yıldır olduğu gibi siz ve biz, seyirciler ve oyuncular yeniden buluşacağız, yine bir araya geleceğiz ve birlikte yaratılan anların tanığı olacağız. Bizi birbirimizden ayıran tüm engelleri, tüm farklılıklarımızı unutup, bizi birbirimize bağlayan ortak duyguların, ortak tehlikelerin, ortak özlemlerin büyülü dünyasına katılacağız. Var olmak için birilerine aracılık edip körü körüne savunucusu olmak yerine, gerçeklerin üstündeki örtüyü kaldırıp bir ışık tutacağız. Farklı oldukları için birbirini yok etmek isteyenlere karşı, benzerliklerimizi ortaya çıkarıp, birbirimizi anlamanın, diyalogun, birlikte yaşamanın yollarını arayacağız. Görmek istemeyenlerin gören gözü, söylemek için cesareti olmayanların söyleyen dili olacağız. Bizi tek bir kalıba dökmek isteyenlere karşı çok sesli, çok renkli bir dünyanın savunucusu olacağız.  Biliyoruz, savaşların, çatışmaların, baskıcı düzenlerin, yırtıcı kapitalizmin hüküm sürdüğü, Doğanın katledildiği, Kadınların ezilip öldürüldüğü, hukukun adaletin yok sayıldığı, sınırlarda  çocukların solduğu, En büyük acıları en masumların yaşadığı bir zaman diliminden geçiyor dünya. İşte bunun için, içinde yaşadığımız zamanı utandırmak, bu utanca ortak olmamak için, barışı öksüz bırakmamak, Umutlarımızı yeşertmek için, Sansüre, engellere, yasaklara, yokluklara karşı tiyatronun yeniden ve daha cesaretle var olduğunu göstermek için, Kilit altına alınamayan sözcüklerle, şarkılarla, dansla, ışıkla, renkle. Yeniden buluşacağız. Birlikte olacağız. Siz ve biz. Yani tiyatro.
 
HasanSami Er