.

Avrupa Birliği tarafından desteklenen ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesinin proje yazarı ve ortağı olduğu ‘Arı Ürünlerinin Sağlıkta Kullanımının Yaygınlaştırılması’ projesi çerçevesinde Romanya’nın Temeşvar kentindeki toplantıya Prof.Dr. Kemal Çelik ile birlikte katıldık. Projede, Bulgaristan, Romanya, Polonya, İspanya ve Slovakya’dan üniversite ve araştırma kuruluşları görev alıyor. Toplantıda çok ilginç çalışmalar dile getirildi ve bazı araştırma sonuçları tartışıldı. Bunlardan birisi de arı sütü idi.
Hep merak edilmiştir. Aynı ana arı tarafından bırakılan ve ana arı alındıktan sonra mevcut yumurtalardan arıların seçtiği bir yumurta ile diğer yumurtalardan gelişen ana arı ve işçi arılar nasıl bu kadar farklı olabilir? Bilim dünyasının da hep merakı bu konu üzerine odaklanmıştır.
Burada farklı olan sadece 7-12 günlük bakıcı arılar tarafından ana arının ‘arı sütü’ ile beslenmesidir.
Ana arının daha uzun yaşamasının tek nedeni vardır ve ana arının kök hücreleri kendini yenileyebilmektedir. İşçi arıların hücreleri ise kendini yenileme yeteneğine sahip değildir.
Araştırmalarda, ana arının kök hücrelerinin kendini yenileyebilmesinde, arı sütü içindeki bir protein molekülünün etkili olduğunu tespit etmişlerdir.
Larva döneminde işçi arılardaki kök hücreler, yetişkin kanatları, antenleri ve diğer organlarında büyümeyi sağlamaktadır. Ancak arı sütündeki bu protein molekülleri, bir kraliçe arının kök hücrelerinin kendilerini çoğaltmaya devam etmelerini ve daha iri olmasını desteklemektedir.
Arı sütünün sentezi sadece 7-12 günlük işçi arılar tarafından yapılabilmektedir. Başka bir canlının böyle bir madde yapabilme yeteneği bulunmamaktadır. Özellikle arı sütü içindeki protein molekülleri başka bir maddede bulunmamaktadır.
Arı sütü içerisinde bulunan maddelerin pek çoğuna birçok canlıda rastlanmasına rağmen, henüz tanımlanmayan protein molekülleri başka bir canlıda rastlanmamıştır. Bu protein molekülleri ana arının hücrelerinin daha büyük olmasını sağladığı gibi, kök hücrelerin kendini yenilemesine destek olmaktadır.
Eski dünyada, arı sütü binlerce yıldan bu yana mucize bir ilaç olarak kullanılmaktadır. Hatta birçok kültürde ‘Gençlik İksiri’ olarak tanımlanmaktadır. Aristoteles’in öğrencilerine zihinsel ve fiziksel gücü artırdığı için kullanmalarını öğütlediği bilinmektedir. Çin imparatorları arı sütünün viagra benzeri güçlere sahip olduğuna inandıkları için kullanmışlardır. Yine Mısır firavunlarının gençleştirici etkileri nedeniyle arı sütü kullandıkları, özellikle Kleopatra’nın güzelliğinin arı sütüne bağlı olduğu arkeolojik çalışmalarda ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte tarihteki bu mucizevi uygulamaları destekleyici bilimsel çalışmalar sınırlı düzeylerde bulunmaktadır.
Araştırmalarda tespit edilen ve izole edilen protein moleküllerinin kök hücre yenilenmesini sağladığı kesinlikle ortaya konmuştur. Eski çağlarda gençlik iksiri olarak anılmasını sağlayan arı sütünün, bu alanda etkili olduğu bilimsel olarak da kesinleşmiştir. Tanımlanan protein molekülü kök hücre yenilenmesini sağlamakta, yeni kök hücrelerin yayılmasını veya yetişkin hücrelerin yenilenmesini desteklemektedir.
Arı sütü güvenli ve disiplinli bir şekilde kullanıldığında, insan sağlığında ciddi etkilere sahip bulunmaktadır. Efsanevi etkilerinin artık bilimsel olarak da kanıtı bulunmaktadır. Tıbbi tedavileri desteklemede, hastalıklı ve yaralı vücut kısımlarının onarılmasında kullanılabilecek ender ürünlerden birisi olarak kabul edilmektedir.