Bugün Troia Festivali başlıyor.

Şehrin çeşitli mekânlarında yapılacak etkinliklerle 4 gün boyunca hayatımıza renk katacak olan festivalde tiyatrolar, sergiler, konserler, söyleşiler, spor etkinlikleri oldukça fazla.
.
Tüm bunlar içinde eleştirim şu olabilir.
Dünyada çeşitli festivaller yapılıyor, ülkemizde de çeşitle festivaller var.
Hemen hemen hepsinde bir festival korteji var.
Katılımcılar bu kortejde boy gösteriyorlar ve şehrin içinden geçerek yürüyorlar.
.
Müzikler, danslar, şarkılar birbirine karışmış şenlik havasında.
.
Madem bu Troia Festivali, o halde halk olarak “Truvalı kıyafetlerle” bu korteje katılmalı ve ortalık tam bir görsel şölene dönüşmeli.
Sonrasında aynı Truva kıyafetleriyle gün boyu şehirde gezmeli.
.
Halkın isteği şu;
Aynı saatte, çeşitli etkinliklerin olmaması.
“Yetişemiyoruz” şeklinde itirazlar var.
“Daha önceleri 10 gündü, iyiydi. Şimdi sıkıştırılmış gibi duruyor” diyen de var.
.
Bugün “Sunay Akın” var.
Halk Bahçesi’nde.
Saat 19.00’da söyleşi etkinliğine katılacak.
“Kesinlikle kaçırmayın…”
.
Saat 21.30’da Amfi Tiyatroda Ankara Sanat Tiyatrosu’nun (AST) sahneleyeceği “Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü” adlı oyun var.
“Güldür Güldür” adlı televizyon programından tanıdığımız Mahir İpek’in rol aldığı Dario Fo’nun bu oyununda Mehmet Ulusoy, Yıldırım Şimşek, Çayan Karataş, Hazal Pekgöz, Boray İsabetli gibi birçok ünlü oyuncu da rol alıyor.
Gerçek bir olaydan esinlenerek yazılmış bu oyun tam bir karakomedi.
Muhakkak gidin…
.
Eksik olan belki de “Halk dansları” olabilir.
Madem uluslararası bir festivalimiz var, çeşitli ülkelere ait halk dansları da olmalıydı.
.
Eskiden düzenlenen festivallerde dünyanın folklörünü izleme şansımız oluyordu.
Hem de o şartlarda, şimdi yok.
.
Bütün kamu ve özel erkânın hazır olduğu bir törenle Halk Bahçesi’nin Kordon’a bakan kapısında festival açılışı yapılır, “Helen ile Paris” savaş arabasının üzerinde ve peşlerinde Truvalı askerler olduğu halde kapıdan çıkar ve festival korteji başlardı.
.
Hey gidi günler hey!
.
Halk Bahçesi’nde yapılırdı festival.
İçeri giriş biletli olurdu.
Biletler Halk Bahçesi girişinde kurulmuş Truva Atı’nın içindeki gişeden yapılırdı.
Tüm etkinlikler içeride olduğundan toplu dururdu. Şimdi oradan buraya koşturup duracağız mecburen.
.
“Neden böyle oldu? Eskiden de iyiydi” şeklinde bir soru ile karşılaşırsam;
“Değişmeyen tek şey değişimdir” lafını da şuraya koyarım, olur biter…
 
DEPREM SONRASI?
Sahi ne oldu bizim deprem işleri?
Maraş depreminin ardından ortalığı ayağa kaldıranlar nerede?
.
Hani bütün şehrin haritası çıkarılacaktı?
Hani riskler tespit edilecekti?
Hani, hani, hani?
.
Allah muhafaza şimdi deprem olsa ve Çanakkale’nin yarısı yıkılsa müsebbibi kim?
.
En zayıf halkamız olarak lanse edilen Sosyal Konutlar olduğu gibi duruyor.
Ne bir proje, ne bir kazma, ne bir güçlendirme?
İkisi de yok.
.
“Kul hakkı” işte böyle bir şey.
“Vebal” işte böyle bir şey.
.
Ayrıca deprem öncesi, sırası ve sonrası yapılacak olan projeler ne oldu?
Kim nerede?
.
Gündemi takip ettiyseniz bilirsiniz, Fatih Altaylı’nın programına katılan Prof. Dr. Celal Şengör’ün İstanbul hakkında söylediklerinden ve kendi şahsen yapacaklarından bilginiz vardır sanırım.
.
Deprem profesörüne Altaylı soruyor;
“Senin ev sağlam. Biliyorum. Bulunduğu zemin sağlam, biliyorum. Niye taşınıyorsun?”
.
Profesör cevaplıyor:
“Çünkü depremden sonra İstanbul’un ne hale geleceğini biliyorum. Tabii ki, bütün İstanbul yerle bir olmayacak. Mustafa Erdik, 8 bin binanın ‘Akordeon’ gibi olacağını söylüyordu. Bu sayı galiba daha fazla olacak. 60-70 bin bina tamamen çökmese de yıkılacak.”
.
Söyledikleri doğrudur, nihayetinde bu işin erbabı.
Peki, kendi oturduğu bina sağlam olmasına rağmen neden İstanbul’dan ayrılmak istiyor?
.
Şöyle cevaplıyor Profesör;
“Kurtarma çalışmaları için sokaklara girilemeyecek.
Kente giren çıkan yolların önemli bir bölümü kullanılamaz hale gelecek.
Ortaya çıkacak kaos ortamında sağ kalanlar da günlerce belki haftalarca bloke olacak.”
.
Ne acı değil mi?
Prof. Celal Şengör, anlatmaya devam ederek gerçekleri bir tokat gibi yüzümüze vurmaya devam ediyor;
“Kentin elektrik, su, kanalizasyon ve doğalgaz alt yapısı bitecek.
İlk gün her yerde yangınlar olacak.
İtfaiye enkaz altında kaldığı için, itfaiyeciler ya enkaz altında olduğu için, ya enkaz altındaki araçlarına ulaşamadığı için bu yangınlara müdahale edilemeyecek.”
.
Aynı film senaryolarında olduğu gibi.
Felaket kapıda bekliyor sanki.
Hoca devam ediyor anlatmaya;
“Kent dışından yardım gelemeyecek.
Bugün deprem bölgelerine giden yardım ve kurtarma ekiplerinin yüzde 60’ı İstanbul’dan gidiyor.
İstanbul yıkılınca İstanbul’a zaten çok ez ekip gelebilecek, gelenler de kente giremeyecek.
Yeni havalimanı dolgu zemine yapıldığı için muhtemelen hasar alacak ve bir süre kullanılamaz olacak.
Zaten o havalimanını kente bağlayan yolların ne olacağını da bilmiyoruz.
Atatürk Havalimanı ise en iyi pisti kırıldığı için ancak yarım hizmet verebilecek.”
.
Şimdi anladık mı Atatürk Hava Limanı’nın değerini?
Neden yıkıldı?
Neden harap edildi?
Yazık ki, yazık…
.
Şengör Hoca daha da detaylandırıyor deprem sonrasını;
“Birkaç gün içinde kentte açlık başlayacak.
Yağmalar başlayacak.
Bunu salgın hastalıklar takip edecek.
Enkazlar uzun süre kaldırılamayacak.
Kenti ağır bir koku saracak, nefes alınmaz hale gelecek.”
.
Slogan şöyleydi;
“Deprem öldürmez, bina öldürür…”
Haklıydı bunu söyleyen.
Ama şimdi bu slogan İstanbul ve diğer şehirler için değişmeli;
“Deprem öldürmez bina ve sonrası öldürür…”
.
Bize gelirsek;
Deprem sonrası ne yapacağız?
Sokaklar, caddeler ne olacak?
İtfaiye, ilk yardım nasıl ulaşacak?
.
Caddelere bakan evler için yenileme kararı alınmıştı mecliste, ne oldu?
.
Adam evini yıkacak anladık ama sonra nasıl yapacak?
Bugün en dandik ev yapımı 1 milyonu geçiyor.
Nasıl olacak?
.
Celal Hoca bir kıvılcım başlattı, biz ateş olmadan bunu kendi memleketimizde söndürmemiz lazım.
Yoksa işimiz harap…
 
FIKRA
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada dolaşırken bu fıkraya denk geldim.
Çok hoşuma gitti size yazmak istedim pazartesiyi beklemeden…
.
Fıkra şöyleydi;
Adam tıraş olmak için berbere gitmiş.
Oturmuş koltuğa.
Berber hem vakit geçsin, hem de muhabbet olsun diye sormuş;
-“Beyim ne var ne yok?”
-“Ne olsun… İtalya’ya tatile gidiyoruz da onun için gitmeden bir tıraş olayım dedim…”
Berber şöyle bir iç çekmiş;
-“Bu mevsimde İtalya? Çok acayip sıcaktır, kalabalıktır ve her yer pistir. Neyle gideceksiniz?”
-“Uçakla… TWA Trans World Airlines ile…”
-“Ne! TWA ile mi? Yahu onların filosu eskidir, hep rötar yapar, hostesleri de çirkindir… O yol onlarla hiç çekilmez…”
Müşteri biraz bozulmuştur;
-“Ne yapalım bilemedik, biletleri aldık artık…”
Berber yine sorar;
-“Peki, Roma’da nerede kalacaksınız?”
-“Mariott Hotel’de?”
-Ne Mariott Hotel mi? Aman Tanrım! Orası çok kötü bir oteldir. Room servisini falan beklemeyin, servis çok kötüdür. Ayrıca yerlerde hamam böcekleri gezer. Pistir yani…”
Adam ne diyeceğini bilemez.
Berber yine sorar;
-“Roma’da ne yapacaksınız?”
-“Gezeceğiz, Ayrıca Papa’yı da görmek istiyoruz. Gidip göreceğiz.”
-“Yahu koskoca meydanda pencereden sadece el sallayacak. Siz onu uzaktan ancak karınca kadar görebileceksiniz…”
Tıraş bitmiştir.
Adam parasını verip gider.
Aradan bir ay geçtikten sonra aynı adam berbere bir daha gelir.
Berber adamı tanımıştır.
Koltuğa oturttuktan sonra sormuş;
-“Eeee! Tatiliniz nasıl geçti?”
Adam sormasını bekler gibi heyecanla anlatmaya başlamış;
-“Haarikaydı… TWA filoyu yenilemiş fakat bu arada fazla bilet satmışlar. Haliyle bizi mağdur etmemek için Business Classa aldılar, şampanya vs. Hostes de o kadar güzeldi ki, uçuş bitmesin istedik…”
-“Peki otel nasıldı?”
-“O başka bir harikaydı… Orada da fazla satış yapmışlar, bizi kral dairesinde ek ücret almadan ağırladılar…”
-“Ya Papa… Papa’yı gördünüz mü?”
-“Eveeettt….! Biz o gün meydanda toplandık… Binlerce kişi kendisini bekliyorduk… Kalabalık içinden bir asker omuzuma dokundu ve ‘Papa hazretleri ziyaretçilerden bir kaçıyla tanışmak istiyor. Sizi bekliyor’ demesin mi? Bizi bir salona aldılar. Kutsal şerbet ikram ettiler. Papa geldi, biz hemen diz çöküp elini öptük. O sırada Papa bana bir sağımdan, bir solumdan dikkatlice baktı, baktı ve eğilerek kulağıma bir şey söyledi…”
Berber anlatılanları pür dikkat dinledikten sonra merakla sordu;
-“Ne dedi? Ne dedi?”
Adam aynadan berberin gözlerine bakarak cevapladı;
-“Papa bana dedi ki; Bu saçının hali ne? Seni hangi beceriksiz berber tıraş etti?”
.
Siz bu fıkrayı nereye yorumlarsanız yorumlayın, beni karıştırmayın…