EYT “Çıktı, çıkacak” derken nihayet mecliste kabul edildi ve yasası çıktı. Evet, “EYT”den bahsediyorum.

Emeklilikte Yaşa Takılanlar, adalet peşindeydi.
Zira devleti yönetenler maç oynanırken kuralı değiştirmişlerdi.
.
EYT sorunu, 1999’da DSP, ANAP ve MHP koalisyon hükümeti tarafından kabul edilen ve emeklilik yaşını yükselten 4447 sayılı kanun ile yaratıldı…
.
Kısaca, o zaman EYT’ye evet oyu veren MHP; şimdi hayır oyu verdi…
.
Böylece 8 Ocak 1999 tarihinde çıkarılan 4447 sayılı (EYT) Kanun yürürlüğe girdi.
.
4447 sayılı kanun ile emeklilik yaşı erkeklerde 60, kadınlarda ise 58 yaşına yükseltildi.
Ayrıca 2075 yılında her iki cins için de emeklilik yaşının 68 olması öngörülüyordu.
.
Durum şuydu;
Bu kanunun çıktığı tarih öncesi emekliliğine gün sayanlar, birden ortada kaldılar.
Emeklilik hayalleri kuranlar bir başka bahara doğru yol aldılar.
.
Elbette kademeli geçiş getirilmişti ama “Kazanılmış hak neden geri verilsin” düşüncesindeydiler.
.
Günümüze kadar birçok kez gündeme gelen bu yasa, sonunda EYT’lilerin birlik olması ve çeşitli eylemlerde bulunmaları, haklarına kavuşmasına sebep oldu.
.
Kanunun ilk çıktığı günde bu adalet sağlansaydı problem taksitler halinde atlatılacaktı.
Şimdi yuvarlanan bir kartopu gibi hükümetin başına kaldı.
.
Yoğun baskılara dayanamayan iktidar, bu yasayı çıkararak seçim öncesi satranç tahtasında bir hamle yapmış oldu.
Sonucunu seçim sonrası göreceğiz…
 
***
KİM NEREYE GÖÇÜYOR?
Haberleri okuyorum,
“İstanbul’da yaşayan yurttaşlar deprem korkusuyla kenti terk etmeye başladı…” haberi manşette.
.
Özellikle “Beylikdüzü, Avcılar, Bağcılar, Sefaköy, Pendik, Kartal” tarafından yoğunlukla Karadeniz bölgesine bir talep varmış...
.
Kadıköy ve Fenerbahçe’den çıkış çok yoğunken, İstanbul’a giriş “Depremzedeler” haricinde neredeyse “Sıfır” mış.
.
Bu haber doğru gibi.
.
Zira Çanakkale’de ev ve arsa fiyatları neredeyse 10’a katladı.
.
Arkadaşlarım eski evlerini yenilemek için çıkacakları, kiralık veya satılık ev arıyorlar.
.
Kepez’de 130 metrekare arsa için 4 milyon istemişler.
.
“Dardanos’un üst tarafında, Camiye yakın bir yerdeki eve 10 milyon çektiler” dedi, sandalyeden düşüyordum.
.
2 ay önce satın alınan 2+1 ev, 3 milyon olmuş.
.
Anlaşılan İstanbul’dan Çanakkale’ye akın var.
Ama burası da pek tekin değil ki?
1 derece deprem bölgesi.
Anlamadım gitti…
 
***
KURAKLIK GELİYOR
Dün yine gazetelerde vardı.
54 bin 114 metreküp sutaşıma kapasitesine sahip Atikhisar Barajı, şu anda 23 bin 500 metreküp su taşıyormuş.
.
Bu, “Yüzde 40 doluluk oranı” demek..
Eğer yaz aylarına böyle girersek, yandık demektir.
.
Son yıllarda yaşadığımız seller, pandemi, yanardağ patlamaları, fırtınalar, dolular ve depremlerden sonra bir de kuraklık söz konusu olacak bizim için.
.
Çanakkale Belediyesi afişler bastırarak insanları “Az su kullanmamaları konusunda” uyarıyor.
Aynı zamanda “Kullanılan suyun yüzde 14’ü sızıntıyla israf oluyor” diyerek tesisatların gözden geçirilmesini öneriyor.
.
Vatandaş olarak bizler de yaz aylarında sıkıntı çekmemek için tasarruflu su kullanmalıyız.
Yoksa işimiz zor…
 
***
DEPREM VE BASIN
İstanbul’a yaşanan depremlerle ilgili tarihte de çok şeyler anlatılmış.
.
Gazetelerle ilgili bu haberler şöyleymiş:
1894 yılındaki İstanbul depreminde bir gazete, “Marmara Denizi’nde sondaj yapan yabancı bir geminin depreme neden olduğunu” savunmuş, Sultan 2. Abdülhamid “Tekrar deprem olacağını iddia eden yabancı yayınları” yasaklamış.
.
Türkçe gazeteler de, “Yanlış zelzele haberleri” nedeniyle ceza almış.
.
Tercüman-ı Hakikat gazetesi ölümcül yıkımı görmeyip yardımlar nedeniyle padişahı övüyor, sahibi de eleştirel yayın yapan habercileri saraya jurnalliyormuş.
.
Sansasyonel iddialarla basına konu olan Avrupalı bir “Bilim adamı” ise İstanbul’daki depremi Güneş’e bakıp tahmin edebildiğini öne sürüyormuş.
.
Marmara Denizi’nde, 10 Temmuz 1894 saat 12.24’te, merkez üssü İzmit açıkları ve büyüklüğü 7.0 olarak tahmin edilen bir deprem meydana gelmiş.
Ardından 1,5 metre yüksekliğinde tsunami oluşmuş.
Kayıtlara göre İstanbul’un yanı sıra Yalova, Sapanca ve Adapazarı gibi Doğu Marmara yerleşimlerinde 1.349 kişi ölmüş.
İstanbul’da Kapalıçarşı başta olmak üzere çok sayıda bina yıkılmış veya ağır hasar almış.
.
Afet sonrasında Osmanlı Devleti’nin yurt çapındaki ilk resmi yardım kampanyasıyla birlikte “Dünyadaki ilk uluslararası bağış kampanyalarından biri de bu vesileyle düzenlendi.”
.
Osmanlı Devleti de ilk kez sismik ölçüm cihazlarını almış; bunlardan biri Rasathane-i Amire’ye, diğeri de padişahın konutu olan Yıldız Sarayı’na yerleştirilmişti.
.
Bir asparagas habere göre (ki o zamanlar Dezenformasyon yasası yokmuş) o dönemde yeni icat edilen deniz sondaj aletini Marmara Denizi’nde kullanan yabancı bir geminin çalışması sırasında sıcak kum çıkarılmış.
Gemidekiler bunun üzerine “Neredeyse magmaya ulaşacağız” endişesiyle çalışmayı durdurmuş, ancak deprem yine de tetiklenmiş!
Bu asılsız habere göre geminin sahibi vicdan azabı çekip İstanbul’daki depremzedelere büyük bir bağışta bulunmuş.
.
O dönemin deprem kâhini “Mösyö Novak” olarak bilinen ve isminin Josef Nowack olduğu saptanan Avusturyalı bir kimya profesörüymüş.
Nowack, Sultan 2. Abdülhamid’e yazdığı mektupta 1894 İstanbul depreminin olacağını önceden bildiğini iddia etmiş.
Güneş yüzeyinde oluşan lekelere ve abrus precatorius adlı bir bitkide meydana gelen değişimlere bakarak depremleri tahmin ettiğini savunan Nowack’ın, 1894 Ağustosunda ve 1895 Nisanında İstanbul’da yeni depremler olacağı iddiası tutmamış.
.
1894’teki afetin ardından Osmanlı Devleti, “İstanbul’da tekrar deprem olacak” gibi ifadelerin yer aldığı yabancı gazetelerin Türkiye’ye girişini yasaklamış.
.
Depremin ertesi günü yayımlanan Tercüman-ı Hakikât gazetesi, ilk yazısına ölenlere değil, padişahın sağlığına dua ederek başlamış.
Gazetede, padişahın ve onun devletinin halkın yardımına hemen nasıl yetiştiği özenle anlatmış.
Haber şöyleymiş:
“Padişah, zelzelenin ardından, kentin çeşitli yerlerine görevliler göndererek inceleme yaptırmıştır.
Diğer yandan, Şehremaneti ve Zaptiye Nezareti memurlarını da hasarlı binalardan halkı uzaklaştırmak, tehlikeli olanları yıkarak halkın yaralanmasını önlemek, halkın rahatını sağlamak için önlem almak ve yaralıları tedavi ettirmek için görevlendirmiştir.
Yaralılar padişahın emriyle hastanelerde tedavi altına alınmış.
Bunu gören halk, padişaha dualar etmiştir. Devlet görev başındadır!..”
.
Depremden birkaç gün sonra, gazeteler hasar ve can kaybı konusundaki haberleri bir kenara bırakarak devletin halka yardım etmek konusunda ne kadar etkin olduğunu anlatan haberleri vermeye başlamış.
Haber şöyleymiş:
“2. Abdülhamid’in başkanlığında ve Şehremaneti içinde “İane-i Musâbîn Komisyon-u Âlisi” oluşturulmuştur. İlk yardımı 2. Abdülhamid 1.000 lira ile başlatmıştır.
Ayrıca “Şehzadegân ve selâtin-i azam” için de 500 lira vererek, toplam 1.500 lira yardım yapmıştır. 2. Abdülhamid’in yardımları ilerleyen günlerde de devam etmiştir. Muhtaçların gittikçe artması üzerine 2. Abdülhamid, 5.000 lira daha vermiştir.”
2. Abdülhamid’in ne kadar şefkatli olduğunu belirten haberlere dönüşmüştür.
Ayrıca yaraların ne kadar hızlı sarıldığına ilişkin haberler sıkça yer almaya başlamıştır.
.
Deprem sonrasında gazeteler sayfa sayılarını düşürmüş.
“Karşı gazeteleri” olarak anılan ve yabancı dilde basılan Monitor Oriental ve Konstantinopolis yayımlanamamış.
Yayımlanabilen gazeteler ilk günlerin karmaşası içinde zelzele haberlerini verebilmişlerdir.
Ancak birkaç gün sonra hasar ile ölü ve yaralı konusunda haberler, önce ikinci ve üçüncü sayfalara düşmüş, ardından da yazılmaz olmuştur.
Bu haberler yerini, padişahın “Yardım ve şefkat” faaliyetlerine bırakmış…
.
Depremin dördüncü günü yayımlanan dönemin göz alıcı dergilerinden Servet-i Fünun‘da ise İstanbul halkı ile alay edercesine şu satırlar yer almış:
“Geçen hafta evvel şiddetlice vuku bulup ondan sonra hafifleyerek devam etmiş elhamdülillah şimdi külliyen zail olmak derecesine gelmiş olan tezelzülat-ı arziye ile bir aralık zevk ve neşide-i mutadesini gaib eden şehr-i şehrimizin yine kisve-i saiyane-i asliyesini ahzeyledi. Hareket-i arziyeden duçar-ı havf olanlar, havf ve hissiyetlerinin mübalağa derecesine getirilmiş olduğunu anladılar; ehl-i say ve gayret vezaif-i mutadesine mübaşeret ettiği gibi haftada bir gün olan eyam-ı tatiliyeden dahi istifade asarı görüldü…”
.
Bu yazıda gezip eğlenen insanlar ve havanın tatlılığı anlatılıyormuş.
Boğaziçi gezintileri, mehtap, meltem ve balık tutmak konusuna değiniliyormuş.
.
Ertesi hafta “İstanbul Postası” köşesinde yer alan yazıda ise havaların gölgede otuz beş, güneşte kırk iki derece olduğundan yakınan ve mesire yerlerinin öneminden söz eden bir yazı bulunmaktaydı.
Yıkıntılar arasından çıkarılan öğrencilerin cesetleri ve geceleri bile sokakta yaşayan İstanbul halkının durumu söz konusu dahi edilmemişti...