.

Bazen haberler sanki gözdağı vermek için yapılıyor.
Kime?
Muhalefete.
Peki biz inanıyor muyuz?
Hayır…
.
İşte son örneği:
Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce, CHP grup başkanvekili olduğu dönemde FETÖ kumpaslarından Ergenekon davasını izlemek üzere İstanbul Silivri’deki duruşmaya katılmış.
İnce, duruşmada çıkan tartışma sırasında salonda bulunan görevli üsteğmeni kendisine müdahale etmeye çalışması üzerine ittirmiş.
Bunun üzerine İnce hakkında suç duyurusunda bulunulmuş.
2016 yılında anayasada yapılan değişiklikle İnce'nin dokunulmazlığı kaldırılınca dava açılmış.
İddianame şöyle düzenlenmiş: “Görevi yaptırmamak için direnme suçundan 3 yıla kadar hapsi…”
Davanın yapılan son celsesinde savcı, esas hakkında mütalaasını açıklamış ve:
“Kamu görevlisine görevini yaptırmamak için direnme” suçu ile cezalandırılmasını ve “TCK’nın 53. Maddesi uyarınca seçme-seçilme hakkından yoksun bırakılmasını” istemiş.
.
Şimdi gözler verilecek karada.
Bakalım ne olacak?
.
Sürekli olarak mahkemelerin “İktidarın emrinde” olduğunu söyleyen muhalefet tarafından bakıldığında:
“Alacağı oylarla muhalefeti bölecek olan Muharrem İnce’nin siyasetten mahrum bırakılması kararı çıkar mı?”
.
Haber böyle.
Soru böyle.
Varın siz cevap verin…
 
İLÇE BAŞKANI ARANIYOR
Evet, yanlış okumadınız:
“İlçe başkanı aranıyor…”
.
Hemen aklınıza yeni kurulan partilerden biri geldi değil mi?
Öyle ya,
Bu aralar öylesine çok parti kuruldu ki yönetimleri yedekleri ile teşkil etmek konusunda oldukça zorluk yaşanıyordur.
Hele muhalefet partisiyseniz,
Gerisini siz düşünün.
.
Ama iş düşündüğünüz gibi değil.
.
Önce habere bakalım:
“AKP Şanlıurfa İl Başkanlığı, bir süredir görevden alınacağı iddia edilen Ceylanpınar İlçe Başkanı Halid Şimşek’in yerine atanacak ismi belirlemek için Twitter hesabından duyuru yayınladı.”
.
Ne oldu?
Şaşırdınız değil mi?
Çünkü ilçe başkanını arayan iktidar partisi.
Hem de “Sosyal medyadan…”
.
Eğer bir iktidar partisi atayacak “İlçe başkanı bulamıyorsa…”
Hemen akla şu geliyor:
“Bu iş bitmiş…”
.
İlan şöyle:
“DUYURU!!! Ceylanpınar İlçe Başkanı olmak isteyen vatandaşlarımız 03.07.2021 (Cumartesi) günü saat 12:00’a kadar özgeçmiş bilgilerini sanliurfa@akparti.org.tr adresine yollayarak, (0414) 216 84 03 numarasını arayarak veya İl Başkanlığımıza gelerek şahsen başvuruda bulunabilirler…”
.
Aslında kapının önünde kuyruklar oluşması gerekirken, ilanla aranması ilginç.
.
DEVA Partisi Şanlıurfa İl Başkanı Tüysüz, bu konuya şöyle tepki vermiş:
“Bir çöküşün hikâyesi. Nereden nereye? İnsanların aday adayı olabilmek için sıraya girdiği bir dönemden, ilanla ilçe başkanı aramaya giden hazin bir hikâye…”
 
EYLÜLÜ ZOR GÖRÜRÜZ
Pandemi yasakları tümden kalkınca (bazı yasaklar devam ediyor tabi), millet zincirden kurtulmuş mahkûmlar gibi sokaklara fırlayıverdi.
.
Yasaklar kalkınca maske, mesafe zorunlulukların da kalktığını zanneden halkı artık maskeli görmek çok zor.
.
Haberlerde yeni virüs varyantının “18 kat” daha bulaşıcı olduğu belirtilirken, insanımızın, “Aşı olunca tüm virüslere meydan okunacağını” sanması garip.
.
Anlaşılan, iktidarın da işi gevşetmesi ile bu gidişle eylül ayını bile zor göreceğiz.
Pandemi yasakları erkenden başımıza gelecektir.
.
Kafeler ve barların açılması, düğünlerin serbest bırakılması ve müzik dünyasının devreye girmesi ile halk kendisini pistlere atıverdi.
Aman ya rabbim ne oynama, ne oynama.
.
Öylesine eğlence var ki, dışarıdan gören
“Bu Türklerin eğlencesine gıpta ile bakıyoruz. Her türlü sorunlarını döküverdiler piste” der.
.
İktidar ise muhalefete dönerek:
“Bir de utanmadan ‘Halk yoksul, halk üzgün, halk bıkkın’ diyordunuz. Bakın ne kadar da neşeliler. Hepiniz yalancısınız” diyebilir.
.
Haklılar mı?
Hem de sonuna kadar…
 
TENCERE, TAVA
Sürekli olarak anketler yayınlanıyor.
İçlerinde her türlü sonuç var.
Ama 20 senedir yayınlanan anketlerde sonucu tutturan neredeyse kimse yok.
.
En büyük anket, Süleyman Demirel’in dediği sözdedir:
“Tencere-tava hükümet devirir…”
.
20 senedir yapılan anketlerde ekonomi hiç ön plana çıkmamıştı.
“İç siyaset,
Dış siyaset” gibi halkın pek önemsemediği konular ortaya atılmış ve halk tercihlerini değiştirmemişti.
.
Ancak bu sefer yapılan anketlerdeki soru şöyle sorulmuş:
“Türkiye'nin en önemli 1’nci öncelikli sorunu nedir?”
Verilen cevapların yüzdesi şöyle oluşmuş:
“Ekonomik kriz/işsizlik”
%47,9
“Cumhurbaşkanlığı Sistemi”
%16,1
“Hukuk sisteminin mevcut durumu”
%10,9
“Demokrasinin olmayışı”
%8,9
.
İşte bu sonuçlar iktidarın başını ağrıtabilir.
Zira artık vatandaşın cebine dokunacak olumsuzluklar yaşanmaya başlamış demek ki.
 
***
MEYDAN OKUMA MI?
Prof. Yakın Ertürk, İstanbul Sözleşmesi’nin iptalini değerlendirdi:
“Hedef rejimi değiştirmek…”
Prof. Yakın Ertürk, “İstanbul Sözleşmesi’nin dinci sağa, HDP’yi kapatmanın ise milliyetçi sağa sunulması, esasında Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik ve laik ilkelerine bir meydan okumadır” dedi…
Bir İstanbul Sözleşmesinin imzalandığında ve iptal edildiğinde bu kadar ileri gideceğini kimse kestirememiştir sanırım.
.
Ama böylesi değerlendirmede bulunanlar da var.
.
Peki sebep ne?
.
Prof. şöyle açıklamış:
*Sağ popülist partiler güç ve etki kazandıkça, “toplumsal cinsiyet” ve “eşitlik” kavramlarının yanı sıra evrensel insan haklarını destekleyen ulusal ve uluslararası yasalar ve kurumlar da saldırıya uğradı.
 
*Erdoğan, kürtajı cinayet olarak tanımlayıp, sezaryenle doğuma karşı çıkarak yasal hakkını kullanan binlerce kadına katil imasında bulunmuş oldu. Bu söylem kadın haklarına açık bir savaşın ilanı niteliğindeydi.
 
*Siyasi erkin kadın hakları konusundaki yaklaşımında bir kırılma noktası olarak kabul edebileceğimiz bu olgu sokaktaki kadın düşmanlarını da cesaretlendirdi.
 
*Dini motiflerin siyasallaştığı ve denetimin keyfi olduğu Türkiye gibi toplumlarda dini otorite ve yapılar çocukları kolayca sindirerek boyun eğmelerini sağlamaktalar.
 
 *Kadınların biyolojik özelliklerine indirgendiği, öldürüldüğü, taciz edildiği, annelerin yuhalatıldığı bir toplumda ‘Cennet annelerin ayaklarının altındadır’ söylemi daha çok bir günah çıkartmadır.
 
 *İstanbul Sözleşmesi’nin dinci sağa, HDP’yi kapatmanın ise milliyetçi sağa sunulması, esasında Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik ve laik ilkelerine bir meydan okumadır.
 
*Hükümetin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı ve AİHM kararlarını tanımaması, çağdaş dünya ile bağını kopararak, ülkeyi adeta soğuk savaş dönemi koşullarına terk etmeyi göze alması demektir.
.
Bu söylemlerin tamamına katılmasak da yapılan açıklamalar insana “Acaba?” dedirtiyor.
.
Bakın haberlere:
“Komedi programı Güldür Güldür’ün sezon finalinde yer alan bir skeç, gerici Yeni Akit gazetesini rahatsız etti. Ali Sunal'ı hedef alan gazete, Güldür Güldür oyuncularının 'Ermiş Hoca' skecini toplumun değerlerini aşağılamak olarak yorumladı. Gazete, söz konusu habere 'Yeter artık! Ali Sunal’ın yeni rezaleti patladı' başlığını attı.”
Skeçte: Şifa için kendisine gelen insanları pandemi döneminde bilime yönlendiren ‘hocayı’ ziyaret edenlerin başına gelenler kou alındı. Sahnenin sonunda ise polis baskınına uğrayan ‘hocanın’ aslında bilim insanı olduğu ortaya çıkarken; elleri kelepçelenen hoca 'Bu ülkeye ne oluyor' sorusuna 'cin kaçmış' ifadeleriyle karşılık veriyor.”
..
Başka haber şöyle:
“Zonguldak’ta din görevlileri, şehir merkezinde bulunan Kapuz Plajı’nın haftada 1 gün olmak üzere kendilerine ayrılmasını istedi. AKP’li Zonguldak Belediye Başkanı Ömer Selim Alan ise talebi değerlendireceklerini dile getirdi.”
.
İşte başka bir haber:
Diyanet İşleri Başkanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) Mevlana'nın ölüm yıldönümünde düzenlediği Şeb-i Arus töreninde Kuran-ı Kerim'in Türkçe okunmasına ilişkin, “Kur’an’ın tercümesine Kur’an denilemeyeceği ve tercümesinin Kur’an hükmünde olmadığı konusunda İslâm alimleri görüş birliği içindedir.” dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada; “Kur’an-ı Kerim’in meal ve tefsirlerini okumak gerekli olmakla birlikte okunan bu tercümelerin Kuran olarak isimlendirilmesi caiz olmadığı gibi mealin Kur’an yerine okunması da doğru değildir.” ifadeleri yer aldı.
.
Haberler böyle.
.
Varın siz yorumlayın ve cevabınızı verin…