Günler günleri, haftalar haftaları kovalarken, her gün bir önemli kavrama, konuya, kişiye ilişkin gün kutlanıyor. Bilişim sektörü de yedi sekiz sanal alem aracılığıyla insana ulaşınca bir günde birkaç



Günler günleri, haftalar haftaları kovalarken, her gün bir önemli kavrama, konuya, kişiye ilişkin gün kutlanıyor. Bilişim sektörü de yedi sekiz sanal alem aracılığıyla insana ulaşınca bir günde birkaç anma günü çakışabiliyor. Aslında bu önemli günler, adı verilen kavrama veya konuya sosyal ilginin artırılması amacını taşıyor.
Yarın “Dünya Kadınlar Günü” günü. Bu önemli günle ilgili olarak sivil toplum örgütleri, çeşitli etkinlikler yapacak, sorunlarını basın aracılığıyla toplumla paylaşmaya çalışacak. İdarecilere sesini duyurmak için de bazı eylemlerde bulunacak. Kadının şiddete maruz kalmasını, aşağılanmasını, ikinci, hatta üçüncü sınıfa atılmasını, artan kadın cinayetlerini protesto edecek, salgın ve yasaklar nedeniyle kısıtlamalara rağmen idarecilerin yasa uygulayıcıların dikkatini de çekmek isteyecek.
Türkiye’de istatistiklere bakılınca gerçekten durum vahim görünüyor. Yasaların yetersizliği, caydırıcılıktan uzak oluşu, gelenek ve görenekler, töre ve inanışlar ne yazık ki bu tabloyu ortaya çıkarıyor. Kadına yönelik şiddet, taciz ve cinayetler durmak bilmiyor. Sürekli artıyor.
Ataerkil toplum yapısı olarak adlandırılan bir yapı içerisinde olan toplumlarda kadın, gerçekten çok dikkate alınmıyor. Ülkemiz de bunlardan biri gibi duruyor. Oysa ataerkil yapının oluşmasında kadınlar başrolü oynuyor. Kız çocuklarıyla erkek çocuklarını çok farklı yetiştiriyorlar. Her ne kadar lafı geldiğinde “Cennet Annelerin Ayakları Altındadır” hadisini ifade etsek de, kadınlar ne yazık ki hep ayaklar altına alınanlar oluyor.
Kadının sosyal yaşamdan uzak tutuluşunun çok fazla sebebi var aslında. Eğitimle başlıyor öncelikler ama eğitimin çözüm olmadığını hemen her alanda görmek mümkün. Sadece eğitim seviyesiyle ilgili olarak değerlendirme yapıldığında seviye düştükçe, toplumda temsil oranı biraz daha düşüyor. Kaldı ki, eğitim seviyesinin ve kültürün nispeten yüksek olduğu üniversitelerde dahi bayan oranı son derece düşük düzeylerde. Aslında üniversitelerde öğrenci dağılımında kızların oranı çok da düşük görünmüyor.
Etkinliklerde kullanılan pankartların çoğunda ezilmekle ilgili protestolar yer alıyor. Ezilmek, sömürülmek, hakir görülmek, tacize uğramak gibi çok sayıda haksızlıkların kadınlara yapılmasına itirazlar sert bir şekilde dillendiriliyor.
Acaba itirazlar, feryatlar topluma mı, toplumun düzenine mi, yoksa erkeklere mi? Genel bir bakışla değerlendirildiğinde hepsine cevabı çıkıyor.
Toplumun yapısına olan itiraz doğaldır. Ataerkil bir toplumsal yapıya sahibiz. Kadının adı yok denecek boyutlarda nerdeyse. Otoritenin erkeklerin elinde olduğu bir yapı. Peki bu yapıyı geliştiren olgular nelerdir? Sadece ekonomi mi? Elbette hayır.
Toplum düzeni erkeğin üzerine kurulmuş. Siyasetten, toplumun tüm kesimlerinde erkek hâkimiyeti etkin. Yönetici pozisyonunda çok az sayıda kadın çalışıyor Türkiye’de.
Her ne şekilde olursa olsun, toplumun neresine bakarsak bakalım, kadının temsil oranı oldukça düşük. Peki, Türk Kadınını ikinci plana düşüren erkekleri kim yetiştiriyor? Elbette anneleri.
Ezen, sömüren, taciz eden erkekleri kim yetiştiriyor? Elbette onların da anneleri var. Hatta toplumda bu tür kimlikleri normal insan kabul eden annelerimiz da var. Ana yüreği deyip hoş görmeye çalışan toplumun sahiplenen duruşu, bu kirli kimliklerin daha da artmasına neden oluyor.
Bütün Kadınlar Günlerinde kadın sorunları ön plana çıkıyor. Oysa Dünya Kadınlar Günü bir bayram havasında kutlanmalı değil mi?