İklim Etki Araştırmaları Enstitüsü'nden bir gurup araştırmacının yaptığı çalışmaya göre...

İklim Etki Araştırmaları Enstitüsü'nden bir gurup araştırmacının yaptığı çalışmaya göre, kıt nişasta bazlı diyetlerden işlenmiş gıdalara ve hayvansal ürünlere doğru mevcut beslenme geçişinin devam etmesi durumunda, ürkütücü bir gelecek insanoğlunu bekliyor. Rapora göre 2050'ye kadar 4 milyardan fazla insan fazla kilolu olabilir, bunların 1,5 milyarı obez olabilirken, 500 milyon insan aç kalmaya devam edecek görünüyor.
Gözlenen beslenme geçişi devam ederse, Birleşmiş Milletler dünya çapında açlığı ortadan kaldırma hedefine ulaşamayacak. Aynı zamanda, gelecekte aşırı kilo ve akıllara durgunluk veren obezite oranları ortaya çıkacak.
Yapılan hesaplamalara göre 2050 yılına kadar dünya nüfusunun %45'i fazla kilolu ve aynı zamanda %16'sı obez olacak. Bu rakamlar 2010 yılında sırasıyla %29 ve %8 idi. Bu gelişmeler, gıdanın küresel dağılımının adaletsiz olmasının yanı sıra aslına uygun işlenmemiş bitkisel gıda tüketiminden kaynaklanmaktadır. Son yıllarda diyetlerde hayvansal protein, şeker ve yağ tam tahıllı ve baklagillerin yerini almaktadır.
Artan gıda israfı ve artan hayvansal protein tüketimi, tarım üretim sistemlerinin çevre koruyucu çizgiden çıkacağını göstermektedir. Sera gazları, nitrojen kirliliği ve ormansızlaşma gıda üretimini kontrolsüz artırma çabalarından kaynağını almaktadır.
Gıda üretim alanları ve otlaklar, dünya yüzölçümünün üçte birini oluşturmaktadır. Aynı zamanda, sera gazı salınımlarının üçte biri gıda üretiminden kaynağını almaktadır.
Çalışmaya göre mevcut fast food gıda tüketim artışı devam ederse küresel gıda talebinin 2050 yılına kadar yaklaşık %50 artması gerekmektedir. Neticede et ve süt ürünlerine olan talebin de iki katına çıkması öngörülmektedir.
Araştırıcılar, hayvansal ürünlere olan talebin azalması gerektiğini belirtmektedirler. Hayvanlar için, ot, silaj ve tane yem üretim alanlarının gıda üretiminde kullanılması gerektiğini, hayvanların doğal alanlar ve bitkisel ürün atıklarından yararlanması gerektiğini, bu şekilde daha verimli bir gıda üretiminin mümkün olabileceğini ifade etmektedirler. Et tüketiminin artması, daha fazla yem üretimi anlamına gelmektedir.
Aslında dünyada herkese yetecek kadar gıda üretimi gerçekleştirilmektedir. Gıda paylaşımında çok ciddi adaletsizlik bulunmaktadır. Yeterli geliri olmayan fakir insanlar, asgari beslenmeleri için gerekli gıdayı tedarik edemezken, zenginler israf etmektedir. Bu gerçek şöyle de izah edilebilir. Fakirler ekonomik sebeplerle yeterli gıdaya erişemez iken, zenginler ise ekonomik boyutunu hissetmemekte, dolayısıyla aşırı gıda israfına neden olmaktadır.
Sağlıklı beslenme alışkanlıklarını teşvik eden bir sistem geliştirmek aslında gıda israfının önüne geçecek gibi görünmektedir. Zenginlerde aşırı gıda tüketimi nedeniyle obezite başta olmak üzere sağlık sorunları artarken, fakirlerde yetersiz ve dengesiz beslenme kaynaklı sağlık sorunları artmaktadır.
Gıdaya erişimi ve gıda tüketimini daha verimli hale getirmenin yolu, beslenme eğitiminde yatmaktadır. Hem zengin, hem de fakir kesimler için uygulanacak beslenme eğitimi programları üretilen küresel gıdadan yararlanmayı da daha adil hale getirecektir. Aksi halde, gıda üretimi dünya ekosisteminin katillerinden bir olacaktır.