Bürokrasi demokrasi hayatımızın vazgeçilmezlerindendir.


Bürokrasi demokrasi hayatımızın vazgeçilmezlerindendir.
.
Bir türlü aşamayız,
Bir türlü geçemeyiz.
.
İtiraz etsen:
“Mevzuat böyle beyim…” diyerek sizi geçiştirirler ve işinizi yapmazlar.
.
Nasıl bir mevzuatsa artık?
.
Meşhur “Cibali Karakolu” adlı oyunda geçen bir konuşma, Cumhuriyetin ilk yıllarında mevzuatın şiddeti hakkında bize bilgi veriyor.
.
İşte o bölüm:
Cafer: Mesleğini sevmedin mi iş olmaz. Bu meslek fedakârlık mesleğidir.
Turgut: Öyledir efenim.
Cafer: Bu meslek yokluk mesleğidir.
Turgut: Nasıl yokluk mesleğidir efenim anlamadım?
Cafer: Yokluk mesleğidir işte. Mesela Avrupa’da bir karakola 10 tane cipss araba düşüyor.
Turgut: Evet 10 Jip düşer efenim.
Cafer: Cipss oğlum cipss…
Turgut: Jip efenim Jip…
Cafer: Gel benim lafımı düzeltme oğlum seni bi yamulturum sanayide çarşısında bile düzeltemezler. İstanbul da 10 karakola 1 cipss düşüyor. O da Allah’lık… Bi emir alıyon, motorlu ekip baskını var yürü!! Güp diye atlıyoz, şöför gaza basıyo paaatt!! Önde motor bi tarafa, çatırt küt kapı inmiş. Anaa! Bi bakıyom cips yerde çarşaf olmuş.
Turgut: Eee tabi baskına da yetişemiyonuz.
Cafer: Baskına da yetişiriz, hem de cipssnen gideriz.
Turgut: Jip’i nasıl götürdünüz?
Cafer: İman kuvvetiyle…
Turgut: Nasıl yani?
Cafer: Her memur cipin 5-6 parçasını sırtına alır baskın yerine götürür orda monte eder. Böylece baskına yetişmiş oluruz.
Turgut: Ne diye Jip’i götürüyorsunuz? Kendiniz koşun gidin efenim...
Cafer: Mevzuat oğlum, mevzuat…
.
Mevzuat ülkemiz insanının içine öylesine işlemiş ki, devlette işi olan korkar olmuş.
.
Bu durumdan rahatsızlık duyunca da ilk fırsatta memurlardan “Mevzuat intikamı almak” üzere bekliyorlar.
.
İşte buna uygun bir hikâye:
Bir bürokrat, görevli olarak şehirden kasabaya giderken yolda sulak ama bataklık bir yerde mola vermiş.
Nasıl olmuşsa ayağı kayıp bataklığa düşmüş ve “İmdat, Boğuluyorum. Kurtarın beni!” diye bağırmaya başlamış.
O civardan geçen bir köylü, sesini duyup yaklaşmış.
Bürokrat, “Bataklığa düştüm. Kurtar beni!” demiş..
Köylü, “Geçmiş olsun” demiş ama kurtarmak için hiç gayret göstermemiş. Hani nerdeyse dönüp gidecek.
Bürokrat paniklemiş ister istemez, “Lütfen, bir dal uzat. Kurtar beni!” diye yalvarmış…
Köylü:
-“Olmaz sen şu anda hazine toprakları üzerindesin. Hazine malından bir şey almak suçtur…”
-“Sen, dalga mı geçiyorsun? Ölüyorum. Kurtar beni” diye bağırmış ağzına dolan çamurlarla.
Köylü hiç istifini bozmadan cevap vermiş:
-“Ben hazineden mal alıp suçlu duruma düşemem. Fakat seni böyle bırakacak değilim. Gidip muhtara haber vereceğim. O kaymakama, kaymakam da valiyi arar mutlaka. Malmüdürüne talimat verilir. Şayet, hazine arazisi değilse. İtfaiyeye talimat verir ve seni kurtarırlar...”
Bürokrat:
-“Yahu... Bunlar oluncaya kadar ben ölürüm.”
Köylü gülmüş:
-“Ben ölmezsin demiyorum ki... Ölsen de mevzuata uygun ölürsün…”
.
Mevzuat böyle bir şey.
Yapması kolay,
Yıkması zor…