.


Nereye dönseniz yerli kelimesini görüveriyorsunuz. Son olarak da yerli ilaç hikâyesine gömüldü memleket. Yerli araba, yerli tank, yerli silah, yerli tohum, yerli gübre, yerli sanayi diye uzayıp gidiyor yerli hikâyeleri.
Elbette her ürünün yerlisini üretmek mümkündür ama kopyalamak gerekir. Ürün geliştirme konusunda ise dünya ile rekabet etmek lazımdır.
Bursa’da iki adet otomotiv üreticisi firma var. Parça sanayi ile birlikte değişik marka ve modellerde otomobil üretiyorlar. Üretilen her araçta aslan payı, bu teknolojiyi geliştiren firmaların oluyor. Yan sanayi ve çalışanlar kendilerini geçindirecek kadar kazanıyorlar.
Yine dünya devi firmaların kamyon üreten tesisleri var memlekette. Motorla birlikte önemli kısımları teknoloji sahibi firmalardan geliyor, diğer aksam ve parçalar yine ucuz yoldan yan sanayiye yaptırılıyor. Bir yerde montaj hizmeti verdiriliyor.
Türkiye’nin yerli ve milli bir kamyon markası vardı. Tamamı bize aitti BMC’nin. Ancak yerli ve milli sloganları atanlar, ne yazık ki bu markanın çoğunu bir akrabaları aracılığıyla Katar’a sattılar.
Benzer şekilde tank-palet fabrikası da yerli ve milli idi. Neticede bir arap ülkesine restorasyon ayağıyla verildi gitti. Zaten arap sermayesi doğu Karadeniz’i adeta satın aldı.
Tarımda birkaç ürün dışında çok fazla ithalat yoktu. Halihazırda en çok üretilen buğday ve arpa dahil yüzden fazla tarım ürünü ithal ediliyor. Üstelik yapılan ithalatlar yerli üretimi baltalamaya devam ediyor. Üretici kazanamadığı için üretimden vazgeçiyor. Ekilen alanlar her geçen gün azalıyor.
Yetkililer tohum ihraç ediyoruz diye hava atıyorlar. Oysa ihraç edilen tohumlar, küresel şirketlerin tohumları.
Dünyanın kullandığı teknolojiyi üretebilmek için bilgi üretiminde dünya ile yarışmak gerekir. Aksi halde kopyadan veya transferden ileri gidemezsiniz. Kopya ve transfer teknoloji de sizin ihtiyaçlarınızı karşılamaktan uzak kalır.
Bilgi üretmek için eğitim ve araştırmanın güçlü olması gerekir. Eğer eğitimde, araştırmada ve yayımda geri kalmış iseniz, yerli ve milli ürün geliştiremezsiniz.
İlköğretim çağındaki öğrencilere yapılan testler gösteriyor ki, çocuklarımız okuduğunu anlamıyor. Yine geçtiğimiz eğitim sezonu sonunda gördük ki, yüz binlerce gencimiz üniversite sınavlarında fizik ve matematik alanlarında tek bir soru dahi yapamadılar.
Üniversiteler liginde ilk 500 üniversite içinde birkaç tane üniversitemiz vardı. Onlar da ligden düştü. Uluslararası endeksler tarafından taranan dergilerde çıkan yayın sayısı hızla azalıyor.
Yerli ve milli üretim için teknoloji geliştirmekten başka çare yoktur. Teknoloji geliştirmek için de dünyanın kabul ettiği bilgileri üretme zorunluluğu vardır.
Türkiye’de eğitim hızla çöküyor. Sürekli değiştirilen sistemler, okuduğunu anlamayan, muhakemesi zayıf, ezberci bireyler yetiştiriyor. Aslında yetiştirmiyor. Gençlerin eğitime olan inancı hızla kayboluyor.
Tüm bunlar olurken seyredenler, yerli ve milli sloganlarını nasıl atabiliyorlar acaba?