İyi kentin kalitesini artırabilecek politikalar geliştirilmesi gerektiğini belirten Mimar Erten,  Çanakkale’nin kent merkezinden uzakta kalan bölgelerinde sağlam zeminlerin olduğunu buralarda kurulacak banliyöler ile hem trafik ve otopark gibi sorunlara hızlı çözüm bulunabileceğini, hem de mutlu ve huzurlu kentliler olarak hayata devam edilebileceğini dile getirdi. Metruk binalar konusunda sıkıntıların olmadığını dile getiren Mimar Erten, “Yıkılmaktan kurtarılan 400’ e yakın tescilli eser vardır. Tescilli eski eserlerin büyük bir bölümü sivil mimarlık örneği olmayan askeri, dini, okul gibi yapılardır. Sivil mimarlık örneği yaşama yansıtma söz konusu olduğu için daha fazla önem veriyorum. 300-400 yapının hemen hemen çoğu restore edilmiştir. Metruk durumda olan yapının sayısı parmakla gösterilecek kadar azdır. Yani çöküntü alanı Çanakkale’de yoktur.  Gösterilebilen5-10 tane bina olanlar da problemlidir” dedi.
 
Mimar İsmail Erten, Çanakkale’nin kentleşme tarihi ve mimari yapısı hakkında bilgilerini artırarak 130 bin nüfusluk kentin yeniden yapılaşma konusunda yolun başında olduğunu ifade etti.
 
Kentin tarihsel dokusu hakkında geçmişten günümüze bir pencere açan Mimar Erten, bilgi ve önerilerini şu başlıklar ile vurguladı.
 
“ÇANAKKALE ASLINDA GENÇ BİR KENT”
 
“Çanakkale aslında genç bir kent.  Öncesinde, Sarıçay Deltasında herhangi bir yerleşim bulunmuyor. Fatih Sultan Mehmet,  en dar yeri olan Boğazın Çimenlik Kalesi ile Kilitbahir kalesini kuruyor onla birlikte süreç başlıyor.  Önce müslümanlar,  çalışan bürokratlar, askerler, Müslüman mahallesi Fatih Camisi civarına yerleşiyor, sözüm ona tartışmalı ama benim savunmam odur,  Kale inşaatında görev yapanlar Romanlar Sarıçay mahallesine şu anda Fevzipaşa dediğimiz bölgeye yerleşiyor. Hala Roman Mahallesi orada ve akabinde kent yavaş yavaş büyümeye başlayınca Rumlar gelip onlarda Saat Kulesi ve civarına yerleşiyor. 1600’lı yıllardan itibaren bu sefer kent biraz daha kimlik kazanmaya başlayınca zanaat ve sanatçıları olan bir Ermeni cemaat geliyor. Şu andaki Ermeni Kilisesi civarına yerleşiyorlar ve artık ticaret kenti olmaya başlıyor.”
 
“HERKES KENDİ KÜLTÜRÜNÜ ÇANAKKALE’YE GETİRMİŞ”
 
“Yahudiler Havra ve civarına yerleşiyorlar. Avrupa temsilcileri şu andaki 1. Kordon dediğimiz Kordon ve civarına yerleşiyor.  Büyük konaklar yaptırılıyor. Bu süreç yaklaşık 1915 Çanakkale Savaşına kadar böyle devam ederken savaşlar döneminden sonra Müslümanlardan ve Türklerden başka kimse kalmıyor. Museviler 2. Dünya savaşından sonra kurulan İsrail dolayısıyla İstanbul’a göçüyor.
Dili ve dini aynı olan Cumhuriyet dönemi yaşanıyor. Fakat savaşlardan sonra Çanakkale Balkanlardan ve Adalardan, Bulgar, Yunanistan’dan, Romanya’dan ve benzeri muhacir dediğimiz göçmenler geliyor. Etnik yapı bayağı zenginleşiyor. Daha sonra kentten göçenlerle ve 1990’lardan sonra Üniversitenin kurulmasıyla birlikte bir popülasyona sahip oluyor. Baktığımızda Çanakkale hiç durağan olmuyor. Büyüyor, savaş çıkıyor, küçülüyor. Her türlü kültür var Çanakkale’de. Herkes kendi kültürünü getirmiş. O yüzden burada tekdüze bir kültür yoktur.
 
“CUMHURİYET SONRASI YAPILARI DA KORUMALIYIZ
 
550 yıllık bir pencereden bahsediyoruz. Bunun kente ve mimariye yansımaları var. Cumhuriyet öncesi ve sonrası. Cumhuriyet sonrasını çok tarih kabul etmiyoruz. Koruma literatürü de böyle kabul ediyor. Halbuki Cumhuriyetten sonrası da miras. Osmanlı döneminden kalma kalelerimiz var. Müze olarak kullanılıyor. Tarihin ben buradayım dediği mekândır. Fatih cami etrafındaki sokaklar Müslüman yapısını uygundur. Dar ve camiye çıkan sokaklar vardır. Çay mahallesinde Romanların yaşadığı 9 tane sokak çok önemli kültürün mahallesidir. Hemen onların yanında Ermeni Mahallesi, Osmanlı mahallesi, Yalı Meydanı gibi kıvrımlı sokaklar vardır. Tarihi kent dokusu vardır.  Osmanlı döneminden sonra Cumhuriyet dönemine baktığımızda çok önemli korunması gereken izler vardır. Mesela şu andaki Cumhuriyet Meydanı. Cumhuriyet Meydanı aslında eski Müslüman mezarlığıdır. 1940’ların imar planın sonunda Cumhuriyet Meydanı oldu. Valilik binası çok karakterli bir binadır, aynı karakterdeki bina Endüstri Meslek Lisesi, şu andaki Devlet Hastanesi’nin ilk eski hastanesi korunması gereken binalar. Kordon 1940’lı yıllarda yapılan bir uygulamadır. Denize sıfır doldurma yalı evleri o döneme aittir. Cumhuriyet dönemine ait yapılar bulunmaktadır.”
 
“METRUK DURUMDA OLAN YAPININ SAYISI PARMAKLA GÖSTERİLECEK KADAR AZDIR”
 
 “Türkiye’de koruma literatürü 40- 50 yıllık meseledir.1970’lerde 1972’de öncelikli kararlar alınmaya başlanmış, 1980lerde sit alanları ilk koruncak bina tespitleri başlanmış. 1994 yılında Çanakkale sit alanı ilan ediliyor. Yıkılmaktan kurtarılan 400’ e yakın tescilli eser vardır. Tescilli eski eserlerin büyük bir bölümü sivil mimarlık örneği olmayan askeri, dini, okul gibi yapılardır. Sivil mimarlık örneği yaşama yansıtma söz konusu olduğu için daha fazla önem veriyorum. 300-400 yapının hemen hemen çoğu restore edilmiştir. Metruk durumda olan yapının sayısı parmakla gösterilecek kadar azdır. Yani çöküntü alanı Çanakkale’de yoktur.  Gösterilebilen5-10 tane bina olanlar da problemlidir. Havran’ın yanındaki binada Amerika’da yaşayan Yahudi bir ailenin. O bina satılamıyor. Bina kendi içinde çökmeye başlıyor. Birisi çıkıp irade belirlemesi lazım. Bunu belirleyende Kamu yönetimleri, ya Kültür Müdürlüğü ya Valilik, Özel İdare ya da Çanakkale Belediyesi çıkacak, bastırak parayı bütün hissedarların parası oradadır, ben bu binayı hayata kazandırıyorum, diyecek. Böyle binalar da vardır Çanakkale’de.”
 
“BELEDİYE MECLİSLERİNDE RANT UZMANLARI GÖREV ALIR”
 
 “Şu anda son 20-30 yılda kentler bir yaşam mekanı olmaktan çıkmış bir yatırım aracı olmaya dönmüştür.  1985 sonrası büyük kooperatiflerin başlamasıyla kat artışlarıyla hızla girmiştir ve kent rantı her şeyi etkiler. Belediye meclislerinin başka gündemi yoktur. Belediye Meclislerinde Rant uzmanları görev alır.  Kent rantı hiçbir zaman durmaz. Çanakkale hala Türkiye’de en yaşanılabilir 3-4 şehirlerinden biridir bununda altını çizelim.  Şu anda Çanakkale bu dönemecin başındadır.  Bu kentte söz söyleyebilecek herkesin, bu kenti iyi bir kente dönüştürebilecek yeni bir mekanizmayı nasıl oluşturabileceği konusunda düşünmesi gerekir. Nüfusu 5 milyonu geçen kentler planlanamaz. Ama biz henüz 130 Binlerde nüfusu olan ulaşılabilir bir kenttir. 300 Bin nüfusu aştıktan sonra işler rayından çıkabilir.  Son üç beş yıla baktığımızda, çok sert politik ortam yaşanıyor. Siyaset öncelikli hayatımız var artık. Taraflı bir ortamda demokrasi yapılamaz.  Kendi kimliğini koruyan sivil toplum örgütü kalmadı. Kendi kimliği ile ortaya çıkabilecek herhangi birinin yanında yer almayan düşünce yoktur. Birisi bir şey söylüyorsa taraf olduğu içindir. Kimin yanında olduğunu belirlememek için. “
 
“DOĞA İLE İÇ İÇE SAĞLAM ZEMİNLERE DOĞRU KENTİ BÜYÜTMELİ”
 
“Sarıçay yatağındaki yüksek katlı binalara da değinmekte yarar var. 20 yıl önceye baktığımızda bu kadar yüksek binalar yoktu.  Çanakkale deprem riski olan bir bölgedir.   Bu binaları hafif ve az katlı yapmak, sağlam zeminlere yapmak yerine bu bölgeler tercih ediliyor. Şehrin beş kilometre gerisine gitsek, sorun kalmayacak.  Çanakkale çizgisel olarak ilerleyen bir kenttir ve bu hali ile tramvay hattına oldukça uygundur.  Mesela Dardanos Bölgesi yerine Çınarlı’ya yerleşim yerleri kurulabilir. Yeni bir planlama alanı kurmak gerekir. Bu halde hem rantı çözemiyoruz hem de afetlere karşı riskli alanlar yaratıyoruz. Siz en harika önlemleri alsanız da insan hatası diye bir şey var, doğa ile mücadele edemeyiz. Biz doğa ile iç içe sağlam zeminlere doğru kenti büyütmeli, meclislerde bunu konuşmalıyız. Kepez limandan tutun Barbaros’a kadar  alüvyol topraklı zeminler problemlidir. Şehrin daha gerisinde yeni yerleşim yerleri oluşturmak için geç kalmış sayılmayız.” 
 
“RANT KONUŞMAKTAN ESTETİK KONUŞAMIYORUZ”
 
“Bütün bu sorunları, işin rant boyutunu konuşmaktan estetik meselesini konuşamıyoruz.  Büyük sorunları aşmanın en önemli meselesi kent estetiğini konuşmaktan geçer. Turizmdeki değerini bir kenara bırakalım, kavga etmek yerine, peyzajı ile kaldırımı ile güzel bir kentte yaşamak, hepimizi mutlu ve dingin kılacak.  Kentler güzelse insanlar mutlu olur. İnsanlar toprağa yakın yerlerde yaşadığı zaman, lüks evlerde olabileceğinden daha mutlu olur.”
 
 
Dilek Akşen