Hem kitap yazan hem de Sanat çalışmaları yapan Yener “İcra ettiğim sanatların hiçbirini hobi olarak görmüyorum. Her biri benim olmazsa olmazım” dedi. Gökmen Yener,  Artvin Yusufeli doğdu, İstanbul’da yaşıyor. Plastik sanatlar alanında eğitim ve üretim yaparak geçimini sağlıyor. Yener,  ayrıca edebiyat ile ilgileniyor. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü mezunu olan Yener kendi ifadesi ile Bol krizli, uzun soluklu ve macera dolu bir eğitim hayatı olduğunu ifade ediyor. Çanakkale’yi ikinci memleketi olduğunu da ifade eden Yener yazdığı kitaplar ile ilgili bilgiler vererek İlk kitabım ‘’Çoktan Ölmüş Gökmenler Cumhuriyeti’’ bir şiir kitabıydı. İsmi her ne kadar depresif bir intiba bıraksa da; ölüm imgesiyle bir pes edişe değil sınırsız bir sil baştanlığa, kendine dâhi mahkûm olmamaya vurgu yapmaya çalıştım. Romanım ‘’Ulak ve Tanık’’ da benzeri öğelerle dolu. Gerçeküstülüğü, felsefi sorgulamaları ve kurmaca dünyaları işlemeyi seviyorum. İçinde hayal gücü olmayan her şey yarım ve sıkıcı geliyor bana. Aşağı yukarı yarısını tamamladığım ve ‘’İz Sürenler Vardiyası’’ ismini verdiğim bir romanım var. Bir işçi romanı ama ‘’Gökmen Yenerce’’ bir işçi romanı… Yine sürrealist olaylar, zamanlar arası geçişler ve alışılageldik tipolojinin dışında karakterler olacak.” dedi.

 ASGARİ ÜCRETİN YARISINDAN FAZLA KİRA ÖDEYENLERE SANATIN GEREKLİ OLDUĞUNU ANLATAMAZSINIZ
Sanat ve toplum konusunda da görüşlerini açıklayan Yener,  Sanat; topluma, deneme cesaretinde bulunursa neye dönüşebileceğini gösteren bir gereç. Yani bir nevi dönüştürücü aparat... Bununla beraber sanatın kötüyü iyiye dönüştüreceği iddiası bana fazla iyimser geliyor. Sanat entelektüel varsayılabilecek ufuklar açabilir. Ancak içinde öldürme istenci olan biri, sanatla da öldürebilir. Hâsılı sanat, kötülüğü tam anlamıyla engelleyemez ama vasatlığın önüne geçme konusunda hayli iddialı olabilir. Coğrafyamızın, vasatlığın yarattığı kötülüklerle dolu olduğunu düşünürsek buradaki ince detayı kavrayabiliriz. Diğer sorunuza gelecek olursak, ülkemizin sanat konusunda yetersizliğinden yakınmak bir sanatçı klişesi olmuş durumda. Bu, haklı bir serzeniş olduğu gibi sosyoekonomik düzeyi Türkiye gibi olan ülkelerde biraz züppece de kaçıyor. Acı gerçek şu ki konut kira bedeli olarak asgari ücretin yarısından fazlasını ödeyen birine sanatın bir hobi değil ihtiyaç olduğunu anlatamazsınız. Çünkü o kişi hayatta kalmak gibi son derece hiper gerçek bir durumla karşı karşıyadır. Yapılabilecek tek şey, mevcut imkânlar dâhilinde sınırları zorlamak ve kendi yaratım aralığını belirlemek olabilir. Bazen, kimi yazarların; günde sekiz saat yazdığına dair haber metinleri okuyorum. Bunların içerisinde ülke çapında ünlü olanlar da daha az tanınan isimler de mevcut. Açıkçası ben bu tip haberleri hep hayretle karşılıyorum. Bir insanın günde sekiz saatini yazmaya ayırabilecek ekonomik özgürlüğe ulaşmış olması benim için tahayyül edilemez bir gerçeklik. Ama biliyorum ki dünya böyle bir yer. Adaletsiz  ve sert. Benim üstüme düşen görev yakalayabildiğim her fırsatı değerlendirmek ve kendimi bu alanda zinde tutmak olabilir. ‘’Ulak ve Tanık’’ı yazarken fabrika işçisiydim mesela. Gece vardiyalarında çalıştığım vakitler, gündüz saatlerinde yazarak bitirdim. Şimdi şartlarım daha farklı. Sanat Eğitmenliği yapıyorum ve yazmaya daha fazla zamanım var gibi. Özgün metinler yazmaya çalışan bir yazarı; çok okura ulaşmak değil, anlayan okura ulaşmak mutlu eder. Kitaplarıma sanal ortamdaki bütün kitap satış sitelerinden ulaşmanız mümkün. Ümit ediyorum ki bir yıl içerisinde ‘’İz Sürenler Vardiyasını da bitirmiş ve ilginize sunmuş olacağım” ifadelerine yer verdi.

 Şenay Azman