Yoğun yağış nedeni ile Cumhuriyet Meydanında yapılması gereken tören iptal edildi. Tarımsal eğitim öğretimin başlamasının yıldönümü nedeni ile Oda başkanı Hicri Nalbant yaptığı konuşmada Cumhuriyet’in ilk 50 yılında ülke politikası olarak öne çıkan tarım reformu olduğunu ifade ederek “Tarımda kendine yeterlilik bakımından avantajlı Türkiye, uygulanan politikalarla tarım ürünleri dış ticaretinde net ithalatçı konuma geriledi” dedi.

2022 YILI ÇİFTÇİLERİN MALİYETLERLE BOĞUŞTUĞU VE DAHA DA YOKSULLAŞTIĞI BİR YIL OLDU
10 Ocak tarımsal eğitim Öğretimin başlaması nedeni ile Çanakkale Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Hicri Nalbant yazılı açıklama yaptı. Nalban açıklamasında 2022 yılı çiftçilerin maliyetlerle boğuştuğu bir yıl oldu ve daha da yoksullaştığını ifade ederek “Tarımsal öğretimin başlangıcının 177. Yılı ve Ziraat Mühendisleri günü kutlu olsun. Bilindiği üzere Türkiye’de ilk Tarım eğitim ve öğretimi, 10 Ocak 1846 yılında İstanbul Yeşilköy’de Ayamama Çiftliğinde açılan Ziraat Mektebinde başlamıştır. Cumhuriyet’in ilk 50 yılında ülke politikası olarak öne çıkan tarım reformu nedeniyle, Ziraat öğretimine gereken önem verilmiş ve yüzdelik dilim olarak üniversite sınavlarında en yüksek puan alan öğrenciler bu fakültelere yerleştirilmiştir. Bugün ülkemizde 47 Üniversitede yaklaşık 11 bin öğrenci kontenjanı bulunan çok sayıda program ile Ziraat Mühendisliği öğretimine devam edilmektedir. Her yıl gerek kamu gerek özel sektör kuruluşlarında istihdam edilen ziraat mühendisi sayılarının, yıllık mezuniyet oranlarını karşılayamaması, ziraat mühendislerinin işsizlik rakamlarını günden güne artırmaktadır. Ziraat Mühendislerinin en fazla istihdam edildiği İl Tarım ve Orman Müdürlüklerine neredeyse son iki yıl atama yapılmamıştır. Tarım sektöründeki zayıflama ve istihdam sorunları, Ziraat Fakültelerini tercih eden öğrenci sayılarının da giderek düşmesine neden olmaktadır. Türkiye’de 1980’li yıllarda uygulanan IMF-Dünya Bankası patentli programlarla kamunun destekleme alımları, girdi ve kredi sübvansiyonlarından oluşan rolü küçültüldü. Devlet-tarım ilişkisinin yerini sermaye-tarım ilişkisi almaya başladı. Kamu, çiftçilere girdi sağlama ve ürün ticaretini düzenleme alanlarından çekildi, kooperatiflerin devletle olan organik ilişkileri kopartıldı. Kamunun terk ettiği düzenleyici rol “sözleşmeli üreticilik” modeli ile sermaye tarafından dolduruldu. Bu politikalar sonucunda aile çiftçiliğinin çözülme süreci hızlandı, küçük ölçekli çiftçiler üretimden çekilirken, yerini büyük işletmeler ve özellikle hayvancılıkta şirketlere dayalı bir yapı almaya başladı. 2022 yılında Türkiye tarımındaki en önemli gündem maddelerini döviz kurlarındaki aşırı yükselişler, gübre, mazot, tarım ilacı ve yem gibi tarım girdilerin fiyatlarının olağanüstü artışı ve yapılan ithalatlar oluşturdu. Artan dövizle birlikte fiyatları yükselen ancak döviz düştüğünde fiyatları düşmeyen gübre, mazot, ilaç, tohum, yem, gibi girdilerle çiftçilerin maliyetleri fahiş şekilde yükseldi. Son bir yılda mazot fiyatları üç kat ,kimyasal gübre ve süt yemi fiyatları iki katı oranında zamlandı. Buna karşılık üretici fiyatları aynı oranda artmadı. Bu nedenle 2022 yılı çiftçilerin maliyetlerle boğuştuğu bir yıl oldu ve daha da yoksullaştılar.” dedi.

“ÇİFTÇİLER ÜRÜNLERİNİ MALİYET FİYATINA RATTILAR”
Nalbant açıklamasının devamında şu cümlelere yer verdi. “Çiftçiler ürünlerini neredeyse maliyet fiyatına satarlarken, tüketiciler bunları ucuza alamadılar. Yani çiftçiler daha da yoksullaşırken giderek alım güçleri düşen tüketiciler artan fiyatlar karşısında daha az tüketmeye başladılar ve kalitesi daha düşük ürünlere yöneldiler. Gıda fiyatlarındaki artışlar Pandemi süreciyle başlamış, Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte artarak devam etmiştir. Yaşanan gıda krizine çare olarak açılan Tahıl Koridoru Anlaşması’ndan yoksul ülkeler değil zengin ülkeler yararlandılar. 1 Ağustos - 31 Aralık 2022 tarihleri arasında Ukrayna limanlarından yüklenen 16 milyon tonu aşkın tahıl ve yağlı tohumun %60’ı beş ülkeye (İspanya. Çin, İtalya, Hollanda ve Türkiye) gitti. Peki, tüm bunlar olurken tarım politikalarında çiftçiyi rahatlatacak bir değişiklik oldu mu? Buna olumlu bir cevap vermek zor.  Türkiye’de tarımsal desteklerin düzenlenmesi için 2006 yılında Tarım Kanunu çıkarıldı ve bu Kanunun 21. Maddesi’ne göre “Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi milli hasılanın yüzde birinden az olamaz”. Ancak bu hüküm hiçbir zaman uygulanmadı. 2022 yılında çiftçilere verilecek destek miktarı 39 milyar 832 milyon lira olup 2023 yılında bu destek 54 milyar liraya çıkarılacaktır. Tarımsal desteklerin Gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) içindeki payı 2022 yılında %0,30 iken 2023 yılında %0,29 olacaktır. 2007-2023 yılları arasında çiftçilerin Tarım Kanunu’na göre alması gereken destek 715 milyar lira iken, ödenen 260 milyar lira olacak. Tarım Kanunu’nun 21. Maddesine göre çiftçilere son 16 yılda ödenmesi gereken ama ödenmeyen destek miktarı 455 milyar liraya ulaşmıştır. Tarımsal girdilerdeki üç katlık artışlar yanında bu destek anlamını yitirmektedir. Tarımda kendine yeterlilik bakımından avantajlı Türkiye, uygulanan politikalarla tarım ürünleri dış ticaretinde net ithalatçı konuma geriledi, gıda güvencesi ve gıda güvenliği konusunda önemli gerilemeler yaşadı. Son 20 yıldır mısır, pirinç, ayçiçeği ile bazı meyve-sebzeler dışındaki bütün ürünlerde üretim ya düştü ve/veya kendini tekrarladı. Üretmek ithal etmekten daha pahalı hale getirildi, böylelikle Türkiye tarımda net ithalatçı konuma geldi. 1980’li yıllar öncesinin tarımda kendine yeten ülkesi artık hububatta bile dışa bağımlı ve ürettiğinin yarısı kadar hububat ithal etmek zorunda.”

ÇİFTÇİ BAKANLIKTAN İZİN ALMADIKÇA ÜRETİM YAPAMAYACAK
Nalbant açıklamasının sonunda Tarımda planlı döneme geçme isteği özünde doğru bir tercih olduğunun altını çizerek “Son günlerde tarım kanunu değişiyor. “Çiftçi bakanlıktan izin almadan üretim yapamayacak” diye medyada haberler çıkmaya başladı. Buradan tarım sektöründeki sıkışıklığın çözümü olarak tarımsal planlama önerildiği anlaşılmaktadır. Ancak bugüne kadar Türkiye’de genel olarak planlama çalışmaları emredici plan yerine özendirici planlama anlayışı ile yürütüldü. Bu süreçte planlama giderek sulandırıldı. “Plan mı pilav mı” tartışmaları yapıldı. Bu anlayış sonucu devlet planlama teşkilatı gibi çok değerli bir kurum ortadan kaldırıldı. Tarımda planlı döneme geçme isteği özünde doğru bir tercihtir. Özendirici planlama yapılacağı anlaşılmaktadır. Planlamanın başarıya ulaşmasının ön koşulu tarımda şuanda uygulanması gereken %1 destek yerine % 0.30 lara gerilemiş tarım desteklerini en az %3 lerin üzerine (540 milyar)  çıkarmaktan geçmektedir” dedi.

Murat Çağlayan