“Tarihi bilirseniz geleceğinize yön verirsiniz”
Çanakkale ve I. Dünya Savaşı ile ilgili çalışmalarıyla ses getiren ve TRT, NTV, ABC, ZDF, BBC gibi birçok kanala belgesel hazırlayan Zürih doğumlu başarılı yönetmen Gökhan Tarkan Karaman, belgesel dünyasının inceliklerini, ülkede belgeselin son yıllardaki gelişimini ve bundan sonraki projelerini anlattı.
Belgeselin araştırmacı, tarihe ayna tutan ruhunu sevdiğini ve her yeni ortaya çıkan belge ile daha da heyecan verici halde şekillendiğini dile getiren Karaman, gençlerin tarihlerini bilmelerinin onlara son derece önemli kapılar açacağını ve hayatlarını şekillendirmelerinde yardımcı olacağını vurguladı. Karaman, “Tarihi bilirseniz, tarih belgeselleri izlerseniz geleceğinize bir şekilde yön verirsiniz. Çünkü tarihten ders alırsınız” dedi.
Yönetmen, yapımcı sunucu Gökhan Karaman b ir çok belgesel reklam ve tanıtım filmlerine imza attı. TRT, NTV, ABC ve BBC gibi birçok kanala belgeseller hazırladı. Belgeselin emeğe dayandığını ve oyunculardan teknik ekibe kadar herkesin çekilecek konuya hakim olması gerektiğini ifade eden başarılı yönetmen, “Aslında belgeselde kötü bir durumda değiliz. Biraz devletin teşvikiyle, bizi desteklemesi ile birlikte bu sektör çok daha iyi olacaktır. Belgesel bir şeyi size öğretirken, aynı zamanda bir dinlenme alanı sağlıyor. Öncelikle tarihi değerlerimize sahip çıkmalıyız. Gerçekten cennet gibi bir yerde yaşıyoruz. Çanakkale’de yaşayan herkes bunu çocuklarıyla birlikte değerlendirmeli. Gençlere bu sevgiyi aşılamalıyız” şeklinde konuştu.
 
 Sizi tanıyabilir miyiz?
İsviçre, Zürih doğumluyum. Gurbetçi bir ailenin çocuğuyum. İlköğretim hayatıma orada başladım. Sonra 90’lı yılların başında kesin dönüşle Eceabat’a memleketime döndüm. Eğitim hayatıma Zürih’te başladım. Daha sonra Çanakkale’de devam etti. Çanakkale 18 Mart Üniversitesi ve ardından Mimar Sinan Üniversitelerinde eğitim gördüm. Güzel Sanatlar Fakültesi Tasarım Bölümü ve daha sonra yüksek lisans ile birlikte Sinema TV’yi bitirmiş oldum.
“İLK ADIMLARIM ATLAS DERGİSİ İLE OLDU”
Bu sektöre girmeye nasıl karar verdiniz?
Benim bu mesleğe ilk adım atışım Atlas Dergisi ile oldu. Atlas’ta stajıma başladım. Daha sonra fotoğraf editörlüğü yaptım. Doğan Grubu’ndan Doğuş Grubu’na transfer oldum ve NTV’de Doğuş Yayın Grubu’nda 9 yıl kadar çalıştıktan sonra orada kreatif süreç içerisinde multimedya yani yeni medya düzenine başladım. O sırada artık daha çok fotoğraf-medya bir arada oldu. Multimedya tasarımlarla çalıştım. Ve belgesel çekmeye başladım. İlk önce kurgusal belgeseller yaptım.
“EN UZUN SOLUKLU BELGESELİ YAPTIK”
Çanakkale odaklı çalışmalarınız nasıl başladı?
Daha sonraki süreçte İstanbul iş hayatı bizi yordu. Ve ondan sonra ani bir kararla Eceabat’a geri döndüm ve o süre zarfında da kendi yapım şirketimi, prodüksiyon firmamı kurdum. Çünkü dışarıya çok iş yapıyordum. Bu sefer kendi firmam altında bir yapım sürecine girdik. Yapımcılığı da üstlendim. Hem yapımcı hem yönetmen sıfatıyla iş hayatıma kendi firmamla devam ettim. O süreç içerisinde birçok Avustralya, Yeni Zelanda, İngiltere ve Fransa’da bağlı kanallarla ortak iş yaptık. Özellikle Cihan Harbi ve Birinci Dünya Savaşı belgeselleri yapmaya başladım ve bu benim üzerime bir şekilde yapıştı. Uluslararası nitelikte Keskin Diş adlı bir sualtı belgeseli yaptım. Onun dışında hepsi tarih belgeselleriydi. İlk yapımım Savaşın Sandalları, ardından Kale-i Sultaniye oldu. Sonra TRT’ye en uzun soluklu belgesel olan Çanakkale’nin Sırları’nı yaptık. 100 bölüm. Sonra Peter Jackson ile tanıştık Gelibolu belgeseli yaptık. Avustralya’da bir kanala yaptığımız Cesaret Tepe (The Nek a Gallipoli Tradegy) belgeseli var. Yine İngiliz BBC’ye yaptığımız iki ortaklı bir Arıburnu belgeseli var. Ardından yakın süreçte  “Bir Kanlı Mendil Hikayesi” var. Yeni Zelanda ile ortak olan bir yapım. Yine Çalık Hüseyin belgeseli çok değerli bir çalışma oldu.  Bir Türk askerinin izini sürdük. Gazimizin izini sürdük ve bulduk. Bir de bizim için değişim ve süreçler önemli. Aslında tam belgeseli finale ulaştırırken 2-3 tane daha done ve belgeye ulaştık. Ve bir anda bizim belgeselin kurgusu değişti. Aslında gazimizin mezarının başka bir yerde olduğunu gördük. Kurgu baştan değişmiş oldu. Bu bizi daha çok heyecanlandırdı. Tamam belki süreç uzadı ama tarih yaptığımız için belgeye dayalıyız. Biz izleyiciye olması gereken neyse onu vermekle yükümlüyüz. Belgesel yapıyorsak belgeye dayalı yapmalıyız. Daha güzel olsun diye kafamızda bir senaryo ya da kurguya göre gidemeyiz. Zaten şöyle söyleyeyim, ele aldığımız konuların hepsi birer sinema filmi, birer kitap hatta kitap serisi olacak şekilde hikayelerden oluşuyor. Çanakkale’nin Sırları serisinde ilk biz bu işe başladığımızda bize herkes bu kadar bölüm ne anlatacaksınız dedi. Biz dedik 100 bölüm. Bütün kronolojiyi döktüğümüzde 300-400 bölüm bile yapabilirdik. Müthiş kahramanlıklar ve duygu dolu olaylar aktardık. Her günün bir hikayesi var. Hikaye çok bilinmeyen bir hikaye ve yeni genç neslimize bunları vermemiz gerekiyor. Çünkü yeni nesil maalesef bu konuya vakıf değil ya da iyi kaynaklara yönelemiyorlar. Tarihi bilirseniz, tarih belgeselleri izlerseniz geleceğinize bir şekilde yön verirsiniz. Çünkü tarihten ders alırsınız.  Bu tematik olayların tanıtımını sağlam yapıp devlet kanalıyla kültür bakanlığı kanalıyla lansmanının doğru bir çizgide yapılması gerekiyor.
“ESKİYE NAZARAN DAHA İYİ BİR İVME KAZANDIK”
Bugüne kadar belgesele gereken değerin verildiğini düşünüyor musunuz?
Hiçbir şey için geç kalmadık. Eskiye nazaran iyi de bir ivmeyle  gidiyoruz. Seddülbahir ve Bigalı kalesi bitiriliyor. Yaşayan kaleler bağlamında hayata geçiriliyor. Önümüzdeki martta bitecek. Buraya gelen çok genç bir kitle var. Ve kalenin içerisinde kaledeki yaşamı görüyor. Merkezi de tasvirler, canlandırmalar var. 7 -8 yaşında bir çocuk bile o dönem kalede nasıl yaşanmış, nasıl savaşılmış ya da kale içerisi nasıl korunmuş görünüyor. Gelibolu Yarımadası Türkiye içerisinde biliniyor, dışarısı için de tanılılırlığı arttıracağız. Bunu da iki dille gerekirse üç dille yapmaya çalışıyoruz. Sosyal medyanın birçok mecrasından dağıtıyoruz. İlla bir kitleye ulaşıyor. Dünya sosyal medya ile birlikte çok ufak. Yaptığımız şeyin çoğunluğu emek vermek üzerine kurulu. Biz atalarımızdan da böyle gördük. Biz bu bayrak yarışına girerken de Türkiye’de ve ulusal dünyada belgesel kitlesinin ne kadar az olduğunu biliyorduk. Ben belgeseli seviyorum, belgesel gözünü o yaklaşımı seviyorum. Tarihe de çok meraklıyım. Özellikle 1. ve 2. Dünya savaşı muharebeleriyle daha öncesinde Selçuklu Dönemiyle de çok alakalıyım. Ben yolumu bu şekilde seçtim. Belki kitlemiz az, bilinilirliğimiz az ama olsun ben yaptığım işten çok memnunum. Ben Çanakkale’de bu filmleri çekerken aslında şehit olan dedelerimi de ecdadımı da yad ediyorum. Kendimce onları da onore etmeye çalışıyorum. Sosyal medya üzerinden çok daha fazla izleyiciye ulaşabildiğimizi gördük. Bizim asıl kitlemiz de buradan geliyor. Bütün belgesellerimizin bir kanalı var ve oradan hatırı sayılır bir izleyici kitlesi var. Bu sefer sponsorlar da bize teklif sunmaya başlıyor. Bu bir döngü.
Aynı zamanda fotoğraflarınız da çok başarılı..
Tarihi alanda setimiz varsa onun geri kalan bölümünde de gökkuşağı mı çıkacak tarihi alan üzerinde bir gökkuşağını görselleyelim deriz. Ya da şimşek yağmur görselleyelim. Elimizdeki doneleri değerlendirelim. Biz tarihi yarımadanın dört mevsim yaşadığını ve ziyaret edilebileceğini, gecesi gündüzüyle yağmuru çamuruyla ayrı bir havası olduğunu göstermek istiyoruz. Belgesellerde tamamen hava güzel olsun güneşli olsun demiyoruz. Dramatik bir sahne çekeceksek tabi ki kasvetli havaları tercih ediyoruz. Onun için biz arabamızla tatil yaparken bile bütün ekipmanlarımız yanımızda geziyoruz. Her an her şey yakalanabilir. Ondan sonra bir kurgu süreci başlıyor. Belgesel böyle bir şey. Belki Balkan Harbi’ni görmüş yaşlı bir amcayı ziyaret edeceğim ve ondan alacağım 2-3 feedbackle birlikte aslında bu süreçte yeni bir kurgu başlatacağım. Herkesin bir hikayesi var çünkü.

“GÜZEL BİR EKİBİMİZ VAR”
Çektiğiniz fotoğraflardan yola çıkarak çalışmalarınızı takip edenler var mı?
Eğer Çanakkaleli sevdalısı biriyse fotoğraflarımızı görüp kimin çektiğini merak edip o kanalla bize ulaşıyor. Çektiği yere bakıyor 57. Alay olduğunu görüyor. Ve orayı merak edip araştırıyor. Hepsi birbirinin bir halkası. Zincir gibi ilerliyor. Ve biz her türlü çalışmamızı paylaşmak istiyoruz. Ne kadar insan bizden bir şeyler öğrenebilirse o kadar iyi gözüyle bakıyoruz. Bir ekip ruhundan bahsedebiliriz. Çok güzel bir ekibimiz var. Büyük projelerde daha da büyük ekipler oluşturuyoruz.

“İZLEYİCİYE DUYGU YÜKÜNÜ KENDİ GÖZÜMÜZLE VEREBİLMELİYİZ”
Birlikte çalıştığınız kişilerde en çok neye dikkat ediyorsunuz?
“ATÖLYEDE ÇALIŞMA BAŞKADIR, AMA SAHA BAMBAŞKADIR”
Her ekibin bir ruhu var ve ben çekmeden önce ekibimize o konunun maneviyatını, tarihi önemini ya da detaylı belgelerini ve anahtar noktalarını söylüyorum. Bu budur diyorum. Konuya vakıf olmadan zaten çekilemez. Sadece teknik bir konu değildir bu. Mesela Conkbayırı ise çekim yeri, oranın rüzgarını almalı, orayı hissetmeli. Çünkü biz hep büyük üstatlarımızdan şunu gördük. Atölyede çalışma başkadır, ama saha bambaşkadır. Tabi sahada çalışırken de konuya çok iyi vakıf olmanız gerekiyor. Belki teknik beceriniz mükemmeldir. Ama konuya vakıf değilseniz en iyi kameranız olsa, en iyi gözünüz de olsa izleyiciye veremezsiniz. Sizin izleyiciye duygu yüküyle birlikte kendi gözünüzle gördüğünüzü vermeniz gerekiyor.
“MİLLİ MÜCADELEYİ İŞLEYECEĞİZ”
Bundan sonraki projeniz nedir?
19 Mayıs Taarruzu ve orada verdiğimiz binlerce şehidin ve Çanakkale muhaberelerinde ilk defa ateşkesin belgeselini çekeceğiz. 19 Mayıs ile 24 Mayıs arasındaki 5 günü Çanakkale’de yaşananları gün gün her iki tarafı da göstererek çekeceğiz. Bununla da uluslararası nitelikte film festivallerine gideceğiz. Eylülde büyük bir projeye hazırlanıyoruz. Diriliş’ten Kurtuluş’a dediğimiz esas serüvene. Çanakkale Sırları’nı yaptık. Bundan sonra esas konu Mili Mücadele. Mustafa Kemal’in ayak izleriyle Samsun’a ayak basışıyla, Türkiye’nin Cumhuriyet’in kurtuluşuna kadar olan dönemi uzun soluklu bir belgesel serisi yapacağız. TV projesi olabilir ve 50 bölümün altında olmaz diye düşünüyorum. Dirilişe imza attığımız Çanakkale’den kurtuluşa olan o süreci yansıtacağız. Bunun içerisinde Samsun, Ankara, Afyon, Sakarya Meydan Muharebeleri, Afyonkarahisar, İzmir, Çanakkale, Biga her yeri kapsayacak bir proje düşünüyoruz.
“OYUNCULAR KONUYA HAKİM OLMALI”
Oyuncu seçiminde dikkat ettiğiniz hususlar nelerdir?
Açıkçası biz belgeseli döküdrama şeklinde yapacaksak yani canlandırmalı yapacaksak buradaki en arka planda olan figürandan tutun en ön plandaki baş oyuncusuna kadar konuya hakim olmak zorunda. Bizim için öncelikle konuya hakim olması gerekir.  Konuyu çok iyi bilmesi gerekir. Giydiği kostümün bile kaçıncı yüzyıldan geldiğini bilmeli, üstündeki madalyanın neyi simgelediğinden haberdar olmalı.
“UMUT HER ZAMAN OLMALI VE ŞANSA BIRAKILMAMALI”
Bu işi yapmak isteyen ancak cesaret konusunda sıkıntılar yaşayan gençlere tavsiyeleriniz nedir?
Hiçbir insan hiçbir şekilde umutsuzluğa kapılmamalı. Umut her zaman olmalı ve kesinlikle şansa bırakılmamalı. İnsanlar bazen kendi umudunu kendisi yaratır. Eğer bir şeyi istiyorsanız bunun peşinden gitmelisiniz. Ben birçok belgesel projemde 5-6 kere başarısız oldum, olmadı istediğim gibi olmadı. Russell  Crowe ya da Peter Jackson ile tanışmam şans eseri değil. İşlerimi yaptım, gösterdim ve ardından güzel bir sürece girdim. Gençlerimiz biraz daha sıkılgan hemen okuldan çıktığı gibi her şey önlerine serilsin istiyorlar. Hayır tabiki cefasını çekeceksiniz ki, vefasını ve sefasını sürebilesiniz. Asla yılmamak çok önemli. Çok iyi takipçi olunması gerekiyor. Çok okumak, çok görmek ve izlemek zorundalar. Sahaya çıksınlar, stüdyoları gezsinler devamlı deneme halinde bulunsunlar. Tekniği bilecekler, ekipmanı öğrenecekler, sonra sahayı öğrenecekler. Bu sefer kendi gözleri oluşacak. Filmin, belgeselin bir ismi oluşacak ve kendi yolunda devam edecek ama bu süreç kolay mı, hayır. Her şey bir kerede olmuyor. Okul sadece bir araç. Çalışmak ve kendini geliştirmek projelere girmek gerekir. İçinden gelmek ve sevdiği işi yapmak çok çok mühim. Bu sektör çok yaşayan bir sektör, geleceği son derece parlak. Uzun zamanlara artık insanlar, seyirci dayanamıyor. Kısa tutarak özne yüklemi bir arada vermek gerekiyor. Bu gibi şeyleri kavradıktan sonra isteyen herkesin önü açıktır diye düşünüyorum.
“MÜTHİŞ BİR İŞ SAYGISI VAR”
Ortak yapımlarda senkronizasyonu nasıl sağlıyorsunuz?
Ortak yapımlar bizi rahatlatıyor. Bir Avrupalı ya da global dünyadaki insanlarla çalıştığınızda disiplinler arası çok farklılıklar var. Müthiş bir iş saygısı var. Size ve yaptığınız işe karşı büyük bir özen var. Bir film festivaline seçildiyseniz dahi sanki bir Oscar adayı gibi karşılanıyorsunuz. Sizden her türlü bilgiyi almak istiyorlar. Dinliyorlar, izliyorlar. Her yere davet ediyorlar. Ekip arkadaşlarımız sürekli bir şeyler öğrenmek istiyor. Biz de zaten bizden bir şeyleri almalarını istiyoruz. Bize büyük kazançları oluyor. Network ağı kurmak çok önemli.
Beğendiniz yönetmenler kimlerdir?
Türkiye’de de Nuri Bilge Ceylan’ı ve Çağan Irmak’ı çok beğeniyorum. Genç nesillerden de çok başarılı, yakın zamanda sesi duyulacak arkadaşlarımız var. Yurtdışında en büyük şansım olarak tanıştığım Peter Jackson’ı çok başarılı bulurum. Christopher Nolan hayranıyım. Tarantino hayranıyım.
 “SANATLA UĞRAŞAN İNSANDAN ZARAR GELMEZ”
 “Çanakkale’de belgesel seyircisi ne durumda? Gençlerin belgesele ilgisi ne düzeyde?
Aslında belgeselde kötü bir durumda değiliz. Biraz devletin teşvikiyle birlikte bizi desteklemesiyle birlikte bu sektör çok daha iyi olacaktır. Belgesel bir şeyi size öğretirken, aynı zamanda bir dinlenme alanı sağlıyor. Belgeye dayalı ve size gerçek hayatı veriyor. Öncelikle tarihi değerlerimize sahip çıkmalıyız. Önce doğaya saygı duymalıyız. Kirletmemeyi öğrenmeliyiz. Ziyaretlerimizi gerçekleştirmeliyiz. Sonuçta burası bir Açıkhava müzesi. Tutum davranış önemli. Gerçekten cennet gibi bir yerde yaşıyoruz. Çanakkale’de yaşayan herkes bunu çocuklarıyla birlikte değerlendirmeli. Gençlere bu sevgiyi aşılamalıyız. Yeni nesle, çoluğumuza çocuğumuza bunu aktarmak çok önemli. Öğrendikleri zaman kişiler çok daha konuya vakıf ve aydınlanmış şekilde coğrafyasına tarihine sahip çıkacaktır. Biz bu konuda belgesel oturumları, workshoplar düzenliyoruz. Türkiye’de en büyük sıkıntı bu ülkede sanat ve spor hobi olarak gözüküyor. Aslında bu bir meslek. Çocuğunuz 5 yaşında yüzmeyi öğrenmek istiyorsa yüzdürün, bale istiyorsa bale, resim istiyorsa resim yaptırın. Destekleyin. Bir insana güzel sanatlar bulaşınca gerçekten o insanın hayatında müthiş bir ivmelenme ve doyum başlıyor ve o insandan asla zarar geleceğini düşünmüyorum.
Röportaj: Seda Atan